Bir yıldız kaydı
Geçtiğimiz Salı günü ebediyet âlemine bir büyüğümüz uğurlandı. İsa Ruhi Bolay Beyefendi. Kendisi gazetemiz yazarlarından Huzeyme Yeşim Koçak hanımefendinin babası idi. Çok takdir ettiğimiz sâdece ‘bir kıymet’ diye nitelendireceğimiz bu güzel insanı aslında herkesin tanımasını isterdim. Ben eşine az rastlanır âdeta ‘eski bir Osmanlı çınarı’ olan büyüğümüzü, yeni senenin bu ilk yazısına onun rûhâniyetini konuk etmek istiyorum efendim müsâdenizle.
İsa Ruhi Bolay bilindiği gibi ‘Kutlu Doğum’un mimarlarından Prof. Süleyman Hayri Bolay beyefendinin ağabeyidir. Aslen Konyalı’dır. Kendisi maden mühendisi olup iyi bir İngilizcesi vardı. Yazı çalışmaları da bulunuyordu. Ben kendisini ömrünün son yıllarında tanıdım ancak ‘ne azim, ne gayret’ efendim, ‘ne düzen, ne çalışma, ne tertip’ efendim, diyebildim hayretle. Öylesi mükemmel çalışmalarına şâhit olmuştum ki, İngilizce-Arapça-Türkçe birlikte çevirdiği eserler vardı. Bununla ilgili tuttuğu defterleri inceleme imkânım olmuştu, hayran kalmıştım hem yazısının güzelliğine hem muntazamlığına yanı sıra bilgi enginliğine, birikimine. Hatta o zamanlar sohbetler verdiğim üniversite öğrencilerime Ruhi Bey’in defterlerini tek tek sayfalarını açarak göstererek; ‘Bakın çalışma nasıl yapılır görün’ demiştim de öğrenciler de hayretlerini ifâde etmişlerdi. En son Kur’ân-ı Kerim’i İngilizce’ye çeviriyordu. Yarım kaldı. O yaşta ne azim!
Başta da belirttiğim gibi hakikaten bir Osmanlı Beyefendisi idi. Eşine günümüzde rastlamak gerçekten zordur. Dînî, milli ve kültürel hemen her konuda geniş bilgi birikimi mevcuttu. Sohbet ettiğinizde sohbetine doyum olmazdı. Hele tasavvufi konularda engin bir anlayışa sâhipti. Çok değerli insanlar tanımıştı. Özellikle Ramazanoğlu Mahmut Sâmi Efendi Hazretleriyle bizzat görüşmüşlerdi. Yanı sıra pek çok tasavvuf büyüklerinden feyiz almışlardı. İbâdetlerine çok ehemmiyet gösterirler, az konuşurlar, konuşunca da ağzından dâima yumuşak leyin usulle en güzide bilgiler dökülürdü, vakar sâhibiydi. Tüm aile yakınlarım ona hayrandı. Hatta küçük oğlum Rûhi beyden yalnızca kendisi değil arada onar-yirmişer guruplar hâlinde gençlerle birlikte gider kendisinin değerli birikimlerinden, hayat tecrübelerinden istifâde ederlerdi. Eşim, erkek kardeşim, oğullarım ona hayrandılar. Mühendis olan küçük oğlum hep ona “Osmanlı Çınarı” yakıştırmasını yapardı.
Zekiydi, nâzikti, kibardı, kimseyi kırmazdı hiç bağırdığını, kızdığını, sinirlendiğini görmedik. Peygamber ahlaklıydı tâbiri tam ona yakışırdı. Hayâtını değerli kızı benim güzel arkadaşım Huzeyme Hanımdan dinlemiştim. Gençliğinden bu yana hayâtında çok ızdıraplar çekmişti. Bilhassa dîni yönünden dolayı başına gelmedik kalmamıştı. Aile olarak da hep hanımları vefat etmiş mutluluğu çok az tatmıştı. Ancak hayâtının son dönemlerinde 18 yıl evli kaldığı kıymetli eşleri ki o da benim yakın arkadaşımdır kendisinden çok memnun idi. Bir kere ağzından şikâyet duymadım. En son vefat ettiği gün; ‘Akşama kadar Kur’an okur. Sabaha kadar ibâdet eden bu insan bir kere beni incitmedi, öyle kibar ve öyle bir insandı ki, son hâli zâten kendini söylüyordu yüzü nur dolmuştu.’ Diyor.
Herkesin iyiliğini isteyen, etrâfına nezaket dağıtan, fakir-fukarâyı sessizce gözeten böylesi âbid, zâhid insanlar acaba kaldı mı? Diyesimiz geliyor. Yeri doldurulmaz bu kıymetli büyüğümüzü çok sevdiği Rabbi’nin rahmet ve merhametiyle kucaklayacağına gönülden inanıyorum. Kederli ailesine tekrar başlığı diliyorum. Cennet mekânı olsun, kabri nur ile dolsun, Cenâb-ı Hak kabrini gül bahçesine çevirsin inşaALLAH.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.