Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Akla Dâir Gerçekler

Akla Dâir Gerçekler

Yine ‘Selam duâsı’yla başlamak isteriz.

Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Başladığımız 14. beyte devam ediyoruz efendim. İnşallah bu beyitle ilgili son yazımız olacak bu yazı nasipse. Önce beytimizi hatırlatalım:

Akla arkadaş olmak akıldan geçmekten başka bir şey değildir. Nitekim dile de kulaktan başka müşteri yoktur.” (14. Beyit)

Akıl esrârının sırdaşı âşıklardır. Akla bir sırdaş gerekli, aklın sırdaşlığı ise ancak âşık olmaktan geçer. Akıl, insanı ilimle âdeta korunaklı bir kâle içinde tutan rûhi bir kuvvettir, varlığın özünü açıklar. Akıl ile zekâ arasında fark vardır. Zekâ, öğüt almaya, düşünmeye tamâmen kapalıdır. Zekîler zekâlarına güvenirler, bu sebeple iyi ile kötüyü ayırt edecek anlayıştan yoksundurlar. Ama akıl, öğüt alabilir, başkalarının gösterdiği doğruları kolaylıkla kabul eder. Akıllı ve zekî insanlarda akıl vardır fakat zekîler, akıllarını kullanmıyorlar. İnsanlar karşılaştıkları hayat hâdiseleri karşısında, akıllarını nasıl kullanacaklarını öğrenirler. Akıl eğitime muhtaçtır ve yine eğer akıl vahye göre eğitilirse, kendisinden beklenen ve dahi istenen gerçekleşir. Tersi kişiyi hüsrâna sürükler.

Akıl, zihinden üstündür yâni akıllı zekiden üstündür. Akıllı insan bir şeyi yapacakken önce düşünür sonra aklına yatıyorsa, uygunsa yapar. İşte bu hakiki insandan yâni dindar insandan beklenendir. Çünkü şerefli Kur’an’da; ‘… Akıl etmez misiniz? ...’ diye pek çok âyeti kerime vardır. (Enbiya, 66/Nahl, 12/ Hud, 51/ Kasas, 60/ Kamer, 17/ Zuhruf, 2-3) Dolayısıyla akıl düşünmeyi gerektirir. Akıllı kişi bir şey yapacağı zaman hemen o davranışı icra etmez eğer ben bunu yaparsam ucu beni nereye götürür, diye düşünür. Bu akıllı kişinin yapacağı en kâmil bir icraattır.

Şurası bir gerçek ki, zihni iyi kullanmak zekâyı çağrıştırır, aklı iyi kullanmak da akıllıyı çağrıştırır. Akıllı insan, düşünür ki, insanın son durağı olan âhiret hayâtının sermâyesi bu dünyâdan götürülüyor, o halde aklını iyi kullanan mümin, amellerini ihlâsa eriştirecek olan kalbini kötülüklerden, çirkinliklerden, günahlardan koruma gayretinde olur. Kalbini temiz tutar ve selim bir kalp ile Hakk’ın huzuruna varmak ister. Allâhu Teâlâ’nın kullarını süslediği, ziynetlendirdiği en kıymetli nimet aklıdır. Dolayısıyla aklı hayra kullanmak kulların boynunun borcudur, desek abartı olmaz. Elbette ki, aklın ilim ve iman ile bağlantısı vardır. Şu hakikati de akıldan hiç çıkarmamalı; günahlar, insan aklının önünde perdedir. Nasıl kalbi günahlardan korumaya, onu arı-duru tutmaya gayret ediyorsak, aklı da günahlardan korumak gerekir. Ehlullah buyurmuşlardır ki; Aklın sınırı fânilerden ayrılmak ve bâkîye bitişmektir.’

Şu husus da ehemmiyetli, aklın sırrına erişmek için kazaya rızâ göstermek yanı sıra başa gelene büyük bir teslimiyet göstermek beklenir. Akıl ile ilgili şu birbirinden değerli fikirlere dikkatinizi çekmek isterim; aklın nûru vardır. İyi ile kötü bu nur sâyesinde ayrılır. Eğer akıl, şeref kazanmak isterse Hakk’tan gelene teslim olur ve itaat eder. Aklı kâmil olanın kelâmı az olur. Akıllının dili kalbine bağlıdır. Akılsızın dîni yoktur, edepsizin de aklı yoktur. Akıllar ve kalpler melekût âlemine âittir, nefis ve bedenler ise madde yâni dünya âlemine âittir. Akıllı kimseler, aklını güzel kullananlardır. Akıl, güzel ahlâkın efendisi konumundadır. Şu hoş benzetmeyi yapabiliriz; güneş nasıl suyu göğe çekerse, akıl da aynı görevi yaparak insan enâniyetini Rabb’i Teâlâ’ya çeker.

İmâmı Rabbânî hz. diyor ki; ‘Nefsi dîne râm, dîni ise nefis için vicdan kıldık.’ Hayâtı yaşarken uygulanacak mükemmel bir hakikattir bu fikir. İlmin en verimli gelişeceği yer akıldır. Sevginin en verimli gelişeceği yer ise kalptir. Akıldan beklenen şey ilimdir. Ağaçtan beklenen şey meyvedir. Bilgiyi aşkla süslemek gerek. Buradan ihlas çıkar. Hakikate erişmek için ilim lâzımdır. Pek tabi ilim için de akıl.

Bilelim ki, duymak, zekâ ile alakalı, dinlemek akıl ile alâkalıdır ama âşıksan aklın sırrını anlarsın. Aşkın da sınırı yoktur. Kulak her şeyi dinler. Akıl, dinlediklerine aklıyla, dîni bir çerçeve verir. Dilin her söylediğine kulak tâlip olursa, o vakit hâlimiz hüsrandır, sonuçta ortaya vasıflı bir Müslüman çıkmaz. Yine kulak her şeye tâlip olursa, hakiki insanda olması gereken kıvam’ oluşmaz. Çorbanın kıvâmı olmadığında, kimse yemek istemez. Kulakta kıvam olması için her şeyi dinlememeli, seçici davranmalı, aklıyla neleri dinlemesi ve dinlememesi gerektiğine karar vermelidir. Müspet ve menfileri irdelemesi, kişinin kendi yararınadır. Kulakta dikkat, idrak ve ölçü gerektir. İşte kıvam budur.

Aşk ile iman birleşince, akıl gereğini yapar. Bilindiği üzere ilk yaratılan ruh Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın rûhuydu. Rûhun asliyeti ‘ahseni takvime gider, ama nefsin asliyeti süflî arzulara gider ve insan eğer nefsine uyarsa esfel-i sâfiline sürüklenir. İşte tam bu derekede insan aklını kullandığında, nefsin başını ezerek onun isteklerini bastırır. Bu şekilde nefsin dizginlenmesinde akıl ehemmiyetli bir rol oynar. Kişi aklını kullanarak nefsin isteklerini susturur.

Akılla mâneviyat denizinde kulaç atılmaz. Hani bâzen bir şeyler anlatılırken; ‘Aklın, hayâlin almaz’ denir ya, işte mânâ âleminde yolculuk yapılırken akıl orada âciz kalır. Çünkü oralara gönülle gidilir. Akıl eğitilir, demiştik ama gönül de eğitilir. Gönlü eğiten Allah Teâlâ’dır. Bu iş tabi, basamak basamak olur. Önce akıl ve beden eğitimi gerçekleştirilir. Ancak evvela kul isteyecek, talep edecek. Sonra onun dilemesi üzerine Cenâbı Hakk kişiye mükâfat gibi gönlünü mânâ âlemine açar. Bu şekilde hadisi kutsîde belirtildiği hakikat gerçekleşmiş olur; ‘Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir adım yaklaşırım, o bana bir adım yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim.’ (Buhârî, Tevhid, 50)

Şu muhteşem dua ile bu beytimizi sona erdirelim; Ya Rabb’i, değiştirebileceğimiz şeyleri yapabilmek için bizlere cesâret, değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabullenmek için kalbimize sükûnet Ve bu ikisini ayırt edebilmek için bizlere akıl nasip et, inşallah’

Hayırlı Cumâlar efendim.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi
SON YAZILAR