Son Radikal
"Asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sadık ve sağlam kalabilmektir. Yoksa çay sohbetlerinde ve edebiyat kürsülerinde kahramanlık satmak kolaydır." (Prof. Dr. Necmettin Erbakan)
Tanzimat’tan günümüze kadar olan dönemde; siyasetle ilgilenen, çeşitli konularda aksiyon alıp öne çıkan, fikir beyan eden, çözüm üreten, yönetime bir şekilde talip olan veya talip olanları destekleyen Müslümanlara zamanla “İslamcı” denmeye başlanmıştır. Her ne kadar bu tabir bazı Müslümanları rahatsız etse de literatüre bu şekilde girmiş ve üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. İslamcılık anlayışı, Cumhuriyet Dönemi’nde çokça hırpalanmış; sindirilmeye, dönüştürülmeye ve hatta yok edilmeye çalışılmıştır. Dönem dönem gevşemeler olsa da bu sindirme ve yok etme hareketi; 2000’li yıllara kadar takip, tahdit, tehdit eksenli devam etmiştir. İslamcılarsa baskı dönemlerini bazen kabuklarına çekilerek ve bazense dip dalga şeklinde çeşitli fraksiyonlara evrilerek atlatmaya çalışmışlardır.
Özellikle erken Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde kendi içinde bile tutarsızlıklar barındıran yok etme politikaları, bir şekilde bu topraklarda İslam’ın öz olarak korunması hayırlı sonucunu doğurmuştur. Baskılar arttıkça imanlar kuvvetlenmiştir. Bazı dönem çeşitli vesilelerle baskılar hafifletilmiş; “yok etme” anlayışı; değiştirme, yönlendirme, kontrol altında tutma çaresizliğine dönüşmüştür.
“Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” Türkiye Müslümanları, erkin sunduğu yönetim namzetlerini seçmek yerine, öz yurdunda garip kalmamak için yönetime talip oldu ve sunulan zorunlu meşru zeminde mücadele edebilme kararlılığı ve kabiliyetini gösterebildiler. Millî Görüş hareketi, tam da böyle bir dönemde, şamil bir anlayış geliştirmesine ve “Tüm insanlığın selameti için” insancıl zihin yapısıyla kurgulanmasına rağmen, metodolojik olarak farklılıklar içeren diğer İslamcı yapıların kısa sürede hedefi haline geldi. Kurucu teknokratlar, yönetimi her daim kendi hakları gördükleri için, beynelmilel İslam düşmanlarıyla birlikte strateji değişikliğine gittiler ve İslamcıları farklı fırkalarda tanımlayarak kendi aralarında çatışan, inorganik anlayışlar tasarladılar. Rahmetli Erbakan Hoca’nın “Siyasetle ilgilenmeyen Müslüman’ı, Müslüman’la ilgilenmeyen siyaset yönetir.” cümlesi, siyasetin Müslümanlar açısından önemini ortaya koyan bir manifesto niteliğindedir. Ve fakat buna rağmen Millî Görüş hareketi, 28 Şubat süreci öncesi ve sonrasında radikalinden ılımlısına, tarikatından cemaatine kadar birçok İslamcı cenahtan darbe yedi.
O dönemleri yoğun bir şekilde yaşayan bir üniversite öğrencisi olarak, kim bilir, kaç “radikal” arkadaşımla bu konuları tartışmışızdır. Cuma namazı kılmayıp tavla oynayan kaç Müslümanla bu tartışmalara girmişizdir, bilmem. “Laik düzen, maaş haram, sigorta haram, vergi haram, Cuma şartları oluşmadı, siyasetle olmaz bu iş, silahlı mücadele gerekli…” ekseninde dönen bir sürü tartışma. Kavga, gürültü yok. Yanlış olmasın, hepsi de seviyeli tartışmalar. Hepsi omuz omuza saf durduğumuz Müslüman kardeşlerimizdir. Hepsini hâlâ hayırla yâd ederiz. Bizi diri tuttukları için de hepsine minnet borcumuz vardır.
Buraya kadar geldik. Zannetmeyin ki yazı, geç kalmış bir 28 Şubat veya Erbakan yazısı. Kıymetli bir hocamla eski günleri yâd ederken şöyle bir cümle kurdu: “Son radikal Erbakan’dı. Öldü ve bitti. Radikal İslamcı mı kaldı ortada.” Bu cümleyi duyunca içim acıdı, çok acıdı. Kendime baktım. Kurduğumuz güvenli konfor alanlarımıza baktım. Neleri kazanmak için, neleri feda ettik? Bu duygu beni zehirlemeye başladı. Tüm Müslümanlar, hepimiz aynı olmuştuk ve fakat bu aynılık sırat-ı müstakim üzerine kurulan bir aynılık değildi. Beni, imanımı, inancımı diri tutan; benim gibi düşünmeyen, beni, kendine göre kurtarmaya çalışan dostlarım neredeydi? Nereye kayboldular?
Bir zamanlar siyaseti eleştirenler, siyasetin kitabını yazmaya başladı. Herkesi kucaklayan(!) dernekler kuruldu, diğer Müslümanları dışta tutmak için. Bankalar, devlet teşvikleri, yurtlar, kamplar, vergi muafiyetleri, faiz hadleri, teberru çekleri… Hepsi Müslümanlara hizmet etmek için!.. Biz karşı değil miydik milletin paralarının yandaşlara peşkeş çekilmesine? Biz karşı değil miydik faize, harama? Yoksa biz o kaynakların bize aktarılmamasına mı karşıydık? Bize aktarılınca problem kalmadı mı? Şer’i düzen kurulana kadar Cuma kılınmayacak, devletten bir kuruş alınmayacaktı hani? Maide 44 okuyup herkesi tekfir ederek gezen kardeşlerim, neredesiniz?
Erbakan Hoca, Tansu Çiller’le mi tokalaşmış? Çık işin içinden çıkabilirsen! Kafir oldu gitti vesselam! Şimdi mücahit Müslümanlar; hiçbir zaruret olmadan, tamamen keyfi, kızlı erkekli faaliyetler, kamplar, okuma grupları vb. yapabiliyorlar. Helaller ve haramlar ortadaydı, şüphelilerin hepsini helal yaptık! Takvayı bırakalı çok oldu. Hiçbir Müslüman niçin, bırakın Reis’e, bir vekile veya yalandan bir beldenin belediye başkanına aynı uyarıları yapıp aynı tepkileri veremiyor? Nerede Ömerler, nerede Ömerler yamulunca Ömerleri düzeltecek kılıçlar. Yaşlandım galiba. Bir tek benim mi zoruma gidiyor bunlar? N’oldu bize? Biri beni kurtarmak için, biri bizi kurtarmak için niçin mücadele etmiyor? Herkes niçin gemisini yüzdürmenin peşinde? Niçin birlikte İsmet okuyacağımız dostlarımız yok artık?..
Niçin, niçin, niçin?.. Kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin?
Son Radikal öldü. Bizi diri tutanları diri tutan, son radikal geçip gitti bu dünyadan. Hepimiz onu tüketiyoruz artık. Anma gecelerinde, mitinglerde, genel kurullarda, camilerde, derneklerde, gazete köşelerinde; çay, kahve muhabbetlerinde tükettiğimiz bir Erbakan var artık. Yaşarken anlaşılamayan bir Erbakan!.. Hepimiz Erbakan tüketicisi olduk. Allah rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun. Yolundan gidenlere, önden gidenlere selam olsun. Geride kalanlara, geri kalanlara sela…
Bâkî selam ve muhabbetle…