Kim verecek sizin istediğiniz cevabı?
Yıllarca üniversiteye hazırlanan gençlere etüt hocalığı yapmış olan rehber öğretmen son sınıf öğrencilerine yeni katılan bir öğrenciye soruyordu:-Lise sınavında yüzdelik dilimin kaçtı? Öğrenci yüzde on üç diye cevap verdi. Akabinde tanışmaya başladığı öğrenci Serdar’a hedefini, aldığı belgeleri, en başarılı olduğu dersi sordu. Bu yıl her iki dönemde de teşekkür aldığını, matematik dersinin diğer derslere göre daha başarılı olduğunu söyledi Serdar. Hedefinin anestezi uzmanlığı ya da teknik bir üniversitede bilgisayar mühendisliği cevabını alan rehber öğretmen: -Diyelim ki lise sınavına bir milyon öğrenci girmiş olsun senin sıralaman kaça tekabül eder? diye sordu. Öğrenci Serdar biraz düşündü, duraksadı. Soruyu anlayamadığını düşünen rehber öğretmen tekrar sorusunu yineledi. Bu kez Serdar düşündü ve cevap verdi: -üçyüzbin beşyüz! Rehber öğretmen bir iç çekti ve ‘okumuyorsanız olmaz!’, ‘her gün birkaç köşe yazarı takip etmiyorsanız olmaz’ diye öğrencinin yanında duran idarecisine mırıldandı.
Çoğu zaman bedavadan hayatlar ve bedel ödenmeden geçen yılların, ertelenmiş faturasının daha ağır olacağını düşünürüm. Gerçek hayatta da ödenmemiş borçların daha zamlı, faizli fatura edildiği bir gerçek. Ancak itibar söylemde değil; fiildedir. Siz ne kadar eğitimde,sağlıkta ve diğer alanlarda uçup kaçtığınızı anlatsanız da durum ortada. Daha çok çok gelişecek, değişecek yönümüz, revize edilmesi gerekli derslerimiz var! "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde." Ziya Paşa bu beytinde diyor ki: "İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür." İnsan, aklına her geleni söyleyebilir. Yapamayacağı şeyleri yapma iddiasında bulunabilir; fakat önemli olan bu değildir. Söylediklerini fiile dökebiliyorsa buna itibar edilir. Atalarımız “Lâfla peynir gemisi yürümez.” demiş. İnsanın konuşması, kendini, kişiliğini, aklını, kültürünü, zekâsını hemen ele verir. Nasıl bir karakterde insan olduğu konuşmasından anlaşılır.
İfade etmek istediğimi Mehmet Âkif Ersoy’un da Ziya Paşa’nınkine benzer dizeleriyle anlatalım:
İhtiyar amcanı dinler misin oğlum Nevruz?
Ne çok söyle, ne büyük söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme.
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.
Bizler eğitim sistemimizde bu genç dimağlara ne verdik ki neyi istiyoruz! Katma değer üretmekten ziyade beyinlerini sorgulamayan, düşünmeyen bir yapıya büründürdük adeta. Oysa hayatta girdiler ve çıktılar denklemi mevcuttur. Girdiler çıktıların kalitesini belirler. Beyne ne girerse beyinden ona haiz bir nitelik çıkar. Beyne çöp girerse beyinden yine çöp çıkması kaçınılmaz. Eğitim sistemimizin yanlışları faydalıyı, günceli, ‘değer’i yakalayamamak. Hepimiz bu konuda acizliğe kaçıyoruz ve suçluyuz. Çocuklar marka giymeye, eğlencelerini belirlemeye o kadar odaklılar ki; beyin düşünme hassasiyetini o kanaldan işletiyor. Test edilmesi gereken nokta şudur; verdiğimiz söze sâdık mıyız? Vaatlerimizi yerine getirebiliyor muyuz? Yoksa sadece atıp tutuyor muyuz? Kim verecek sizin istediğiniz cevabı? Öğretmenler çoğu zaman öyle yapmıyorlar mı? Duyduklarına değil duymak istediklerine kanaat kullanmıyorlar mı? Nerede yanlışıyla yüzleşecek bu çocuklar, gençler? Yolun sonunda mı aklımız çalışacak!
Çocuklarımızın çeşitli bakış açılarına karşı farkındalık kazanmaları mühimdir. Sayılar… Evet çok şeydir ama her şey değildir! Matematik dikte edilirken konuşmalarını unuttu çocuklar. Okumadan, tartıştırılmadan güzel konuşma nasıl olur. Akıl yürütme ve analitik düşünme becerilerini harekete geçirmeleri için mantık ve düşünme eğitimi önemlidir. Okullarımızda hep bilimden söz etmek iş değildir. Salt deneyler gösterip geçmek kolaycılıktır! Bunun kültürü şovundan önde gelir. Bilim adamlarını, filozof ve edebiyatçılarımızı tanıma merakı uyandırmalı bu gençlere. Hayatlarını şiir ve nesirleriyle öğrenmeye, ezberlemeye azmettirilmelidir. Sistem elemek üzere değil kazanmak üzere yapılandırılmalıdır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.