Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Akıl ve Aşk

Akıl ve Aşk

Yazımıza her zaman ki gibi ‘Selam duâsı’yla başlamak isteriz;

‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Bu haftaki beytimizi yazalım önce:

“Akla arkadaş olmak akıldan geçmekten başka bir şey değildir. Nitekim dile de kulaktan başka müşteri yoktur.” (14. Beyit)

Efendim bugün işleyeceğimiz beyit, akıl ile alâkalı bu sebeple, bugünkü yazımız bu konuyla ilgili olacak inşallah. Tasavvufî açıdan akıl iki kısımda mütalaa edilir.

1-Akl-ı Meaş: Dünyevî, gündelik akıl. Hayâtımızı yaşarken işlerimizi düzene koyduğumuz, yakın ve uzak çevreden gördüklerimizle yönlenen genelde maddi yorumlanan akıldır. Aklı meaş yürütülürken düşünce, hâfıza, mantık, kıyas gibi ölçütler kullanılır. Böylesi bir maddi akıl eğer irâdeli ve isâbetli kullanılmazsa, insanı her türlü sapkınlığa götürebilir. Hatta aklını putlaştırıp insanı helâke kadar götürebilir. Ama akıl, insan dirâyetiyle hayra ve iyiliğe kullanılırsa, insanın rahmânî yönünü geliştirip ahlâkının güzelleştirmesine, ibâdetlerinin gelişmesine, günahların çirkinliğini fark etmesine yâni kulun Cenâbı Hakk’a yönlenmesine vesile olur. Yine bu akıl, maddi olarak ilim ile geliştirilince, insanlık yararına nice buluşlar yapabilir. Hz. Ali (r.a) der ki; ‘Aklın zenginliği ilimdir.’ Ancak insan aklının selâmeti için Allah Teâlâ’nın yardımına muhtaçtır. Dolayısıyla insanın; ‘Ya Rabbi! Sen benim aklımı muhafaza et ve onu Sen’in istediğin gibi kullanmamı nasip et.’ Diyerek dua edilmesi ne güzel olur! Bilhassa günümüzde insanlar anlasın-anlamasın her şeyi sorgulamaya alışmışlar. Halbuki aklın sorgulama sınırı yoktur, o yüzden akıl insanı şirke dahi götürebilir. Aynı zamanda bugün sâdece aklına güvenen, yalnızca aklıyla hareket eden, ilmin ziyâsıyla (nûruyla) aydınlanmamış, ‘zayıf akıllı’lar türemiştir. Oysaki tefekkürle, aklına ufuk ve biçim kazandıranlar, din ile aklına rota çizenler, her zaman kazançlı çıkmışlardır. Böylelerinde ruh, akla tesir eder, sonuçta akıl selâmete ulaşır, hakkı ve hakikati görür.

2-Akl-ı Mead: Müşahede ettiğimiz görünen âlemin ötesindeki hakikatleri, sırları idrak edebilen âhirete yönelik akıldır. Akl-ı meaş’ın bir üstü olan akl-ı mead, insanın son nefesine kadar yapabileceği mânevî eğitimini geliştirir. Hatta rûhun en büyük destekçisi ve yol arkadaşıdır, diyebiliriz. İnsan dünya işlerini akl-ı mead fikriyle değerlendirdiğinde, o işler insan için ahret sermâyesi olur. Kul akl-ı mead sâyesinde kullukta derinleşir, hâdiselerin arka boyutlarındaki hikmetlere dikkatini verir, ibâdetlerini muhabbetle yapar. Bu hal, kâmil akıl sâhiplerinin harcıdır.

Mevlâna hz. kulun ciddi bir muhabbetle hakiki aşka ulaşabileceğini şu şekilde açıklar; ‘Kulluk et de belki sen de âşık olursun. Kulluk ibâdetle, iyi işlerle elde edilen bir kazançtır.’ Der. Bâzı kullar Rabb’in isteklerini cennet karşılığı yaparken bâzıları ise tamâmiyle Rabb’in sevgisiyle büyük bir ihlas ve samimiyetle yalnızca rıza-i bâri için yaparlar. İşte böylelerinin kalbi zikir, şükür ve ibâdetle nurlanır neticede gönül gözü açılır. Hatta belki de, Rabb’i Teâlâ’nın kudret akışlarını ve hayret tecellilerini müşâhede edebilir. İşte o vakit kul, Cenâbı Hakk’ın bu hayret tecellileri karşısında kendisinin bir ‘hiç’ olduğunu anlar, âcizliğini idrak eder.

Bu hal, ‘aşk’ hâlidir. İlim ve ibâdetlerin hedefi Hakk’ı bilmektir. Âşıklar Mevlâ’nın aşkında yok olanlardır. Ciddiyetle icra edilen ibâdetler, kulu aşkla tanıştırır, bu yönüyle âşıklar hem âlimdir hem zâhiddir. Aşk, insanı aslî kıymetine ulaştıran ehemmiyetli bir güçtür. Aşk aslında hakiki hürriyettir zira aşk, insana gündelik alışkanlıklarını, istek ve heveslerini terk ettirir. Kişiyi yalnızca Hakk’ın isteklerine odaklar. Aşk, alelâde bir sevgi değildir, o vaz geçilmesi imkansız, şiddeti çok, dayanılması meşakkatli bir sevgidir. Âşığın yürüdüğü yollar çetindir, zorludur hatta hayal ötesidir. Peygamber aleyhissalâtu vesselam Mirâc’a nasıl çıktı? Aşkla çıktı. Cibri Emîn dedi ki; ‘Yâ Rasûlullah! Ben bunda ötesine geçemem, yanarım.’ Dedi. Peki, yolun ötesine Rasûlullah nasıl geçti? El cevap; aşkla geçti. Âşıkların işine, hallerine akıl-sır ermez, denir…

Âşıklık Hazreti Allah Teâlâ’ya yakın olmak anlamındadır. Şu bilinsin ki, aşk ateşiyle yananların sohbetlerinde bulunmak, kişi için muhteşem bir pozitif enerji deposudur. Bu sohbetler gönle safâ, sadra şifâ olur. Bu meclislerde ilâhi tecelliler ve sırlar âyân olur. Muhabbet ve aşk Cenâb-ı Hakk’ın vasfıdır. Allah Teâlâ kulunu sevince, kul da Hak Teâlâ’yı sever. Kulunu kendine âşık eden yine Mevla Teâlâ’dır. Öyle olunca Cenab-ı Hak kulunu çeşitli zorluklarla sınar. Mecnun Leyla diye, diye sınandı ama sonunda Mevla demeseydi, işi zordu. Ferhat, Şirin için dağları deldi aşkıyla müthiş bir imtihan sürecinden geçti de, şükür ki nefsinin tuzağına düşmedi. İbrahim (A.S) Hak aşkıyla yanan ateşe meydan okudu. Aşkı onu yakmadı. Yâkup (A.S) aşkından gözleri görmez oldu. Zekeriya (A.S) Hak aşkıyla testereyle biçildi. Allah Teâlâ’nın âşıkları ve onların izinden gidenlerin öncelikleri hep Hak Teâlâ olmuştur. İnşallah bizim tercihimizde aynı tercih olsun efendim, diyerek yazımızı sona erdirelim.

Haftaya aynı beyte devam etmek üzere sizlere aşk boyutunda ibâdetler dileriz. Cumânız mübârek olsun. Hak aşkıyla kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi