Şeytan bize şah damarımızdan daha mı yakın?
Bugün konusu açılınca bile elimizden bardağı düşürdüğümüz, korktuğumuz tarikatların yokluğundan dolayı kaba, nezaketsiz, yol yordam bilmez, sözünün nereye gideceğinden habersiz, patavatsız, acımasız, bencil, her şeyi bilirim edasında bir millet olduk.
Tarikatlar; sadece din kurumları değildir. Orada bugün kurslarına gittiğiniz Kişisel Gelişim, kemâle erme, âdap, edep, haya derslerini bedava verirlerdi.
Ne zaman tarikatlardan cemaatlerden uzaklaştık buna karşı olarak şeytan bize yaklaştı..
İslâm’ın şeytanı, Hıristiyanlığın şeytanına benzemez. Bizim şeytanımız arkamızdan Hacca gelir, namaza durur, bizimle namaz kılar! Hıristiyan, yanında haçı varsa korunduğunu zanneder. Bizim kalkanımız “Bismillah”tır, yolumuzdaki şeytanı ancak onunla kovarız, gelin görün ki aylarca “Bismillah” demeden gezenler var. Ümmetin yarısı zaten “Bismillahirahmannirrahim”i “Bismillah” Bismillah’ı da “Biss” etti maşallah… Kısaltmalarla birlikte cehennemle aramızdaki mesafeyi de kısaltıyoruz farkında mıyız?
Şeytan; iyiliklerimizin önünde bent oluyor. Üç kuruş sadaka verirken şeytanla iki saat diyalog kuruyoruz: “Aslan gibi adam gidip çalışsın…” "Bizde az mücadele vermedik" " kolay kazanmadık abi" falan filân
Gün içinde bize şah damarımızdan daha yakın olan Allah’ı kaç kez anıyor, gündeme getiriyoruz? Çok az… Ama şeytan bizim aklımızın, gönlümüzün manşetinden inmiyor ne hikmetse. Kim yakın, kim uzak, bu iş nereye varacak bilenler söylesin?
Müslüman; dünyaya şeytanı üzmek, kederlendirmek ve Allah’ı sevindirmek için gelmiştir. Maalesef çoğumuz şeytanın soytarısı olduk, o yüzünü beş dakika asınca hatırını soruyor, isteklerini yerine getirip tekrar neşelendiriyoruz. O konudaki çalışkanlığımız dillere destan…
Peygamber Efendimiz “Veda Hutbesi”nde şeytanı kutsal topraklardan kovmuştu. Bizler onu hemen düştüğü yerden kaldırıp bağrımıza bastık, varımızı yoğumuzu verip besledik, büyüttük, eskisinden daha güçlü hâle getirdik.
Yazının burasında biraz soluklanıp düşünün hele, biz kime hizmet ediyoruz? Kimi zayıflatıp kimi besliyoruz?
Satırlarımda ben de edebe aykırı davranıyor olabilirim ama vallahi kibar anlatınca kimse etkilenmiyor, dikkat etmiyor, ezberlemiyor…
Kendi adıma düşünüyorum: “Ben en son ne zaman şeytana iyi bir dayak attım?” diye… Yooo… Onu çok nadir üzmüşüm, fiske bile vurmamışım fakat “Rabbimi en son ne zaman kırdım?” sorusunu yöneltince yirmi dakika geriye gidemiyorum, tuhaf değil mi?
Zikir, zikir, zikir… Bizi şeytandan zikir kurtaracak… Zikirden uzaklaşınca yarenimiz şeytan oluyor.
Biz, ahir zaman Müslümanları Allah’a yaklaşmaktan çok şeytandan kaçmanın peşindeyiz, felâket doğrusu… Yolu uzatıp; şeytandan kaçarak Allah’a yaklaşmaya çalışıyoruz, büyük espri!
Zikirle Allah’a yaklaşırız ve o sırada şeytan bizden kaçar, doğrusu bu olmalı…
Gönlümüzü, dilimizi, saniyelerimizi her an Allah ile dolduralım, öyle bir dolduralım ki iğnenin deliğinden iplik gibi geçebilen şeytanlıkta başta, Rabbimizle dolu olan kalbimize giremesin…
Şeytan domuz kurşunu gibidir. Küçük bir kapı aralığından girer ama çıktığı yerde inanılmaz bir delik bırakır. Şeytan’ın girdiği yer değil lâkin çıktığı delik bizim cehennemimizdir unutmayalım. O girerken aklımızı başımıza alıp tövbe edebiliriz, ya çıktığında? Artık çok geç olmuştur!
İşte cehennem; şeytanı üzmediğimiz, güldürdüğümüz güzel saniyelerin toplamıdır. Orada şeytanın kahkahaları ateş olur… Cehennemde yanımızdan ayırmadığımız, kanımızda gezdirdiğimiz, hizmette kusur etmediğimiz şeytanın nankörlüğüne tanık oluruz…
Allah’ım sen bizi cehenneminden uzak tut sağımızdaki meleği daha çok yoranlardan eyle..
Yolumuzu senin yolundan ayırma
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.