Kudret Fikirli ve dost bildikleri!
Kudret Fikirli konusunda ne kadar fikir sahibisiniz bilmem...
Ben Allah için kendisini sever, sayarım...
İyi dosttur...
“Telmaşa”dan değil “Çelik”ten bir yüreğe sahiptir...
Kudret abi de Feyzullah Ertaş gibi dostunun iyi gününe yavaş yavaş, kötü gününe koşa koşa gidenlerdendir...
İyi gibi görünenlerden değildir...
İyidir...
Sözüyle özü pareleldir...
Sözünün özüne, özünün sözüne ihanet ettiği vaki değildir...
İyi Konyalı olduğu gibi, iyi de Konyaspor'ludur...
“Can” insandır Kudret abi...
Bu yazıdan sonra belki üzülecek, belki incinecek, belki kırılıcak...
Kendi adına değil, dost bildikleri adına...
“Dostum” dediği, “yol arkadaşım” dediği insanların böyle bir yazıya muhatap oldukları için...
Eminim kırılacaktır...
“Keşke” diyecek...
Keşke...
xxx
Bu yazı neden yazıldı?
Keşke bana da bu yazıyı yazma fırsatı vermeselerdi, Kudret Fikirli'nin iyi gün dostları!
Keşke...
Haberiniz vardır, ya da yoktur...
Kudret abinin babası Mehmet amca önceki gün Hak'ka yürüdü...
Allah'ın rahmeti üzerine olsun...
Kaçış yok...
Sırası gelen gidecek...
Takdir-i ilahi...
Böyle bir günde sevenleri, gerçek dostları Kudret abinin ve kardeşi Ali Fikirli'nin acılarını paylaşmak, dertleriyle dertlenmek, elemleriyle elemlenmek için mezarlıktaydılar...
Belki de birçoğunun Kudret abiyle bir çay içimliği kadar sohbeti de olmamıştır, ama camideydiler, mezarlıktaydılar...
Uzaktan, yarım ağızla “başın sağolsun” demek yerine, sarılmış, kucaklaşmış, göz göze, gönül gönüle olmuşlar...
Doğru olanı yapmışlar...
Böyle ölümlü, kederli, sıkıntılı günlerin iyi bir tarafı varsa, o da insanı, gerçek dostlarının kim ya da kimler olduğu noktasında fikir sahibi yapıyor...
Mesela Mehmet Köseoğlu koşa koşa gelmişti...
Hem de devlet memuru olmasına rağmen...
Örneğin İbrahim Kaplan...
Vefalı olduğunu göstermiş...
Yusuf Selek...
İşinini gücünü bırakmış gelmiş...
Tabi ki diğer tanıdıkları, meslektaşları, kader birliği yaptıkları da...
Kudret abi İstanbul'da yaşamasına rağmen, burada “grip” olan dost sandıklarının birçoğuna geçmiş olsuna gelmiştir...
Mazeret uydurmadan, vefasını, dostluğunu göstermiştir...
Hem de koşa koşa gelmiştir...
Ama...
İşte zurnanın “zart” dediği yer tam da burası...
İsimleri önemli değil...
Bu şehirde, özellikle spor ve iş dünyasında belli bir yere gelmiş ya da getirilmiş insanlar...
İstanbul'da bir işleri olduğu zaman Kudret Fikirli'yi hatırlayıp, kendilerini ağırlatanlar, önceki gün mezarlıkta ya da Kudret abinin yanında yoktular...
Bilmem hangi ülkenin Konsolos efendisi “Tarım Fuarı”na gelmiş de, onunla birliktelermiş de, falan da filan...
Onun için gelememişler “beyler!” cenazeye...
Vah ki vah...
“Konsolos” hazretleri değil de, “Binnaaazzzz Binnaaaazzzz” diye yırtınan “Ciguli” katılsaydı “Tarım Fuarı”na, o zaman gelecek miydiniz cenazeye “Gulyabani” kılıklılar...
Sahi gelecek miydiniz?
Allah gecinden versin, yarın dört gün sonra sizin de bir seveniniz, bir canınız bu dünya'dan göçüp gidecek, o zaman bırakın o “Konsolos” hazretlerinin acınızı paylaşmasını, “köpeği” bile tenezzül etmeyecektir...
Yazık...
Üzüldüğüm, içim acıdığı için yazdım...
En azından Kudret abi de öğrenmiştir bunların “telmaşa”dan ya da “alüminyum”dan dost olduğunu...
Ekonomik anlamda “derya” olabilirler, ama “adamlık” konusunda, “dostluk” konusunda, “vefa” konusunda “damla” olmadıklarını göstermişler...
Aslında yazılacak çizilecek çok şey var...
Ama “zülfiyare” dokunacak...
Yani...
Yanisi şu; Bunların üzüleceğinden değil, bunlarla aynı sofraya oturan, yol arkadaşlığı yapan, güzel insanların üzülmesinden hicap duyarım...
Bu saatten sonra Kudret abiyi arasalar ne yazar, aramasalar ne yazar...
Yanında olsalar ne olur, olmasalar ne olur...
Güzel bir atasözü var...
Dal, rüzgarı affetse bile, kırılmıştır bir kere.
Ata binip uzağa gitmeyeceğim...
Anlayana davul zurna, anlamayanlara sivrisinek misali.