Rahmet Peygamberi
Bu güzel Şaban ayında ‘Berat Kandili’ ve ‘İstanbul’un fethi’nden dolayı iki yazı ara vermiştik efendim yine Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’la ilgili yazılarımıza dönüş yapıyoruz. Sevgili Peygamberimizin; ‘benim ayım’ dediği Şaban ayında o ‘insanlığa sunulmuş en muhteşem ikrâmı ilâhî’ olan ‘rahmet Peygamberi’ni yazılarımıza misafir etmeye devam edelim istiyoruz.
Peygamber Efendimiz aleyhissalâtu vesselam öyle merhametli bir zâtı muhterem idi ki, kendisine kötülük edenlere, hakâret yağdıranlara, kalbini kıranlara hiç müdâhale etmezdi. Canını yakanlara, mübârek dişini kıranlara hatta defalarca öldürmeye teşebbüs edenlere (zehirlemeye kalkanlara) ayniyle mukâbele yapmadı, bedduâlar etmedi. Belki ilerde o nesillerden Hakk’a tâbi olanlar gelebilir diye onlar için hep hidâyet diledi. O aleyhisselam şöyle buyurdu; ‘Ben dünyâya beddua etmek için gönderilmedim. Ben Rahmet peygamberiyim…’ (1)
O insanlık fakiri olan dünyâya bahşedilmiştir en büyük zenginlikti. Etrafındaki canlı cansız her varlığa olan müşfik tavırları, şefkatli davranışları, son derece yumuşak ve nezâketli ahvali her dâim tebessümlü yüzüyle âdeta rahmet âbidesiydi. Dünyâdaki Hakk’ın müşahhas misâliydi. Efendimiz aleyhissalâtu vesselam dâima fakir fukarâyı gözetirdi. Bir gün çok sevdiği eşi Hz. Âişe Vâlidemize; ‘Yâ Aişe! Yarım hurmayla da olsa fakirleri geri çevirme. Ey Âişe fakirleri sev onları kendine yaklaştır ki, kıyâmet günü Allah (c.c)’da seni kendisine yaklaştırsın’ (2) buyurdu. O fakir ve kimsesizlerin aşağılanmasına, küçük görülmesine karşı çıkar, garipleri, köleleri, zayıfları koruyup kollardı, onlarla birlikte oturup kalkar, yemek yerdi. Aynı zamanda öksüz ve yetimlere de son derece şefkatle davranırdı. “Haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkamış olurlar; zâten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir..” (3) âyetiyle insanları uyarır; ‘Eğer kalplerinizin yumuşamasını istiyorsanız; fakirleri doyurun, yetimlerin başını okşayın.’ (4) Buyururlardı.
Şeyh Galib’in şu dizeleriyle yazımızı sonlandıralım.
‘Sultânı Rusûl, Şâh-ı mümeccedsin Efendim,
Bî-çârelere devlet-i sermedsin Efendim,
Dîvân-ı ilâhî’de serâmedsin Efendim,
Menşûr-ı ‘Le amrük’le mü’eyyedsin Efendim;
Sen Ahmed’ü Mahmûd’u Muhammed’sin Efendim,
Hak’dan bize Sultân-ı Mü’eyyedsin Efendim !...’
--------------
1- Müslim, Fedâil, 126
2- Tirmîzî, Zühd 37
3- Nisa, 10
4- Mâlik, Muvatta, C.II, s.263
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.