Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Hakk’a İltica

Hakk’a İltica

Hemen, ‘Selam duâsı’yla başlayalım yazımıza; ‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Sevgili okurlar, hikâyemizde, pâdişah doktorların câriyeyi iyileştirmede âciz kaldıklarını anlayınca, onlardan medet ummanın hata olduğunu idrak ederek, Cenâbı Hakk’a iltica etme husûsu anlatılacak bu bölümlerde, haydi başlayalım;
“Pâdişah hekimlerin o aczini görünce, yalınayak mescide koştu.”
Pâdişah sahte şeyhler derekesinde bulunan hekimlerin çok sevdiği câriyesini iyileştirmede noksan kaldıklarını, acze düştüklerini, hata ettiklerini anladı ve artık onlardan ümidini keserek derhal dergâhı ilâhiye koştu hem de yalınayak. Burada yalınayak gitmeden maksat, pâdişah kalbinden dünya muhabbetini çıkararak edep üzere, Yüce Rabb’in huzûruna gitmesidir.
Burada şu kıssayı hatırlamakta fayda var. Hani Rabb’i ile görüşmeye giden, Hz. Musâ (A:S)’a Allah Teâlâ: ‘Nalinlerini çıkar.’ Emrini vermişti. Yâni bu emir, Rabb’in huzûruna sâdece ayaklarındakini değil kalbindekilerini de çıkar, mânâsındadır. İşte Pâdişah da aynen bahsedildiği üzere, kalpten her türlü gereksizleri çıkararak, dergâhı ilâhîde hulûsi bir kalple câriyesinin şifâsını Cenâbı Hakk’tan diledi. Burada bir âyeti kerimeyi hatırlayalım:
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim dâvetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.” (Bakara, 186)
Âyeti kerimeden anlaşılacağı üzere Allah Teâlâ, kullarının dediklerini duyan, dilekleri kabul edendir. Kul duânın şartlarına riâyet ederek, yalvara-yakarak arınmış bir gönülle Rabb’ine dua etmesi, nefsini, devreden çıkarması duâsının kabul olmasına sebeptir. Hakk’a arz edilen hayırlı duâlar, reddolunmaz, bu hal zâten Cenâbı Hakk’ın şânına yakışmaz. Rabbi Teâlâ, bütün dertleri en güzel şekilde çözendir. Kul dua eder sonra büyük bir umut ve ümitle bekler, maksadı hâsıl edecek olan yalnızca Allah Azze ve Celle’dir. Sâdece O’ndan medet ummalı ve O’na yalvarmalıdır. Aslolan budur. Devam edelim;
“Pâdişah mescide gidip mihrapta secdeye kapandı. Secde yeri gözyaşlarıyla sırılsıklam oldu.”
Bilineceği üzere, duâların kabul edileceği zaman ve mekanlar vardır. Cuma geceleri, seher vakitleri, Ramazan ve Bayram günleri, özel geceler gibi zaman dilimleri duâların kabul edileceği vakitlerdir. Yine duaların kabul edileceği makanlar; Mekke, Medine, Kudüs’teki Mescidi Aksa, evliya türbeleri, câmiler, mescidler mübârek yerlerdir. Pâdişah, bu sebeple belirli bir edep üzere mescide koşmuş yana-yakıla, ağlayarak gözyaşı dökmüştür.
Pâdişah maalesef o vakte kadar, hep zâhir sebeplerde derdine çâre aramış, tam olarak Rabb’ine yönelmemiş, nefsinin peşine düşmüştü. Onun acı çekmesi, huzursuz ve mutsuz olması hatâsını anlamasına sebep oldu. Pâdişah kusurunu idrak ederek, nefsine muhabbetinden doğan üzüntüsünden dolayı tek çâre olan Hakk’ın kapısına yöneldi. Yüreğinden gelen acılardan dolayı pişmanlık ve perişanlık içinde gözlerinden yaşlar akıttı. Aslolan insanın derdine çâre bulmakta çâresiz kalınca değil, en önce Hakk kapısına yönelmesi gerekirdi. Ama olsun yine de bu hal de güzel bir haldir. Devam ediyoruz;
“Pâdişah derin ve fırtınalı denizin fâni dalgalarından kendine gelince, Allah Teâlâ’yı medhü senâ için ne güzel konuşmaya başladı.”
Pâdişah, hekimlerin tavsiyelerinden boşalan kalbiyle, cânı yürekten Rabb’ine yöneldi, içli içli dua etmeye başladı. Hatâsını anladı, tıpkı kendi gibi insanlardan medet ummakla yanlış yapmıştı, başladı Yüce ve Aziz olan Allah Teâlâ’yı medhü sena etmeye…
Ancak pek tabi bilineceği üzere duâya önce besmele çekerek, Rabb’ine hamd etti, Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’a salat ve selam ettikten sonra duâlarının kabulü için de fiili teşekkür etti. Şunu bilelim ki, nimetlerin lütfedilmesi adına maddi ve mânevî sebeplerin birleşmesi gerekir. Rabbî Teâlâ’da bir şeyi oldurmayı mûrad edince sebepleri oluşturur.
Başladı duâya; ‘Yâ Rabb’i şifâların hazinesi Sen’in elindedir. Her şey yalnız Sen’in dilemenledir. Beni Sana lâyık kul eyle, Sana nasıl dua edilecekse, benim dilime onları ilham eyle! Diyerek dualar etti. Bu arada;
‘Pâdişah Allah Teâlâ’nın merhamet ve azametini düşündü, Rûhânî deryâya daldı. Kendisi hiçbir şeye, hiç kimseye muhtaç olmayan Allâhu Teâlâ’nın yolunda yok etti. Sonra insâniyet gereği uyanıp maddi âleme dönünce, hikmeti arayan hâli nedeniyle, aşk ve şevkinin arttığını gördü. İnsanın ifâde aracı olan zâhiri diliyle, başlangıcı olmayan Allâhu Teâlâ hazretlerini medhü senâ’ya başladı. Kalbinin derinliklerindeki mânevî hissiyâtın değerini yüce bilerek açıkladı. Sözle ifâde, fiil ve hal ile ifâdeye göre her ne kadar daha zayıfsa da yine fayda verir, selâmete erdirebilir.’ (Abidin Paşa, Mesnevî Şerhi, Sadeleştiren Mehmet Said KARAÇORLU, İst, 2007, s.40) Başladı söze;
“Ey isteyene istediği kadar veren. Varlığı mutlak Allâhu Teâlâ Hazretleri! Sen’in en ufak bir ihsânın cihânın mülküdür. Ben ne söyleyeyim de nimetine şükredebileyim. Sen gizliyi bilirsin, dedi.”
Pâdişah Rabb’ine yönelerek, Sen şu hâlimi en iyi bilensin. Sen’in beni bilişin benim isteğimden fazlasını bana vermen demektir, dedi.
Kaldığımız yerden haftaya devam etmek üzere sizleri Kâinâtı Tek Rabb’ine emânet ediyorum efendim. Cumânız mübârek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi