Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Peygamberimizin sabrı

Peygamberimizin sabrı

İdeal bir insanda bulunması gereken tüm fazilet erdemlerini muhteşem şahsiyetinde toplayan, en kâmil insan modeli, son Peygamber, eşsiz karakter, Muhammed Mustafa aleyssalâtu vesselâm’ın sabrını bugünkü yazımıza konu edelim istiyoruz efendim.

Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam kendisine, kutsî kelam olan vahyi, ikrâmı ilâhi olarak indiren Rabb’ini çok severdi. O’nun yüreği muhabbeti ilâhî ile yüklü olduğundan kimseye kötülük ya da haksızlık etme gibi çirkin davranışlardan beriydi. O’nun hem insanlara hem de bütün mahlûkata karşı sınırsız bir merhameti ve tahammül dışı bir müsamâhası vardı. Her durumda eşi bulunmaz sabrı, çok şeyi kuşatıcı mâhiyetteydi. Engin tahammül ve sabrıyla bir benzeri kimsede görülmemiş davranışlar sergilerdi.

Rasûllullah aleyhisselam, hak davâsını yayarken önüne öyle engeller öyle sıkıntılı haller çıkıyordu ki O, hudutsuz sabrıyla her zorun üstesinden gelmesini biliyordu. Peygamber aleyhissalâtu vesselam, Rabb’inin kendisine tevdi ettiği vahiy hakikatlerini insanlara anlatırken müşriklerden akla, hayâle sığmayan eziyet ve işkencelerle karşılaşıyordu. İslam düşmanları O’nun geçtiği yollara dikenler döşüyorlar, namaz kılarken sırtına kilolarca ağırlığında deve işkembesi koyuyorlar, hakaretler ediyorlar, öldürmeye teşebbüs ediyorlardı. Ancak O her sıkıntıya her zulme sabretti. Bu eziyetler sadece kendisine değil O’nun fedâkarlıkta mükemmel misaller teşkil eden sahabe arkadaşlarına da yapılıyordu. Hatta bu hal Müslümanları aslî vatanlarını terk ederek daha güvenli başka bir beldeye hicret etmeye kadar işi vardırmıştı.

Kendi öz vatanında, kavminden karşılaştığı onca anlayışsızlığa, duyarsızlığa rağmen Peygamberimiz aleyhisselam İslâmî hakikatleri insanlara anlatma işinde sabırla çalmadık kapı bırakmamıştı. Ancak buna karşın kapılar hep yüzüne kapanmış o güzel insan kovulmuş, taşlanmış, alaya alınmış, kendi beldesinden hicrete mecbur bırakılmıştı. O aleyhisselam yine de her dâim cesâretini korumuş, metânetle, tahammülle, eşsiz sabrıyla, Mevlâ’nın yardımıyla her zorun altından kalkmasını bilmişti. Muhteşem arkadaşlarıyla berâber pek çok çile ve probleme katlanan Peygamberimiz haklı davâsında asla ümitsizliğe düşmemiş ve hep Rabb’in rızâsını kazanmayı hedeflemişti. O aleyhisselam: “.. Kâfirlere ve münâfıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma! Allâh’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter…” (1) Cenabı Hakk’ın kutsî buyruğu gereği yalnızca ‘Allah bana yeter! Anlayışıyla tüm meşakkatlere hudutsuz sabrıyla fedâkarca göğüs germişti.

  Başına gelen her sıkıntı ve zorluğu dünyânın ve içindekilerin ancak bir imtihan gereği olduğunun bilincinde olarak; ‘En büyük musibetlere herkesten ziyâde peygamberlerin düçâr olduğunu, diğer insanların da mertebeleri nispetinde zor imtihanlarla karşı karşıya geldiğini’ (2) buyuruyordu. O aleyhissalâtu vesselam dünyâda bütün insanların sınamadan geçirildiğini peygamberlerinde bu kuralın dışında kalmadığının idrâkinde olarak karşılaştıklarına sabrederek, şükrederek Peygamberlik vazifesini tebliğ ediyordu. Bu uğurda pek çok zorluğun yanında çölde yaşayan bedevilerin nice kaba, hoyrat davranışlarına mâruz kalıyor onlara da sabrediyordu. Meselâ bir gün Mescidi Nebevî’nin içine abdestini bozan bir bedeviye diğer sahabeler çok öfkelendikleri halde Efendimiz aleyhisselam hiç kızmamış, sabırla ona yaptığı davranışın yanlışlığını anlatmıştı. (3)

  O’nun eşsiz sabır örneklerinden başka bir misal daha sunmak isteriz: Bir Yahudi âlimi olan Zeyd b.San’an Tevrat’ta son peygamber geleceği belirtildiği için O’nun özelliklerinin Hz. Muhammed aleyhisselam’da olup olmadığını anlamak adına Efendimiz’le önce bir alışveriş yapar sonra O’na borç verir ardından da borcunu ister. Ama isterken O’nun sabrını ve yüksek ahlâkını da imtihan etmek istercesine; ‘Yâ Muhammed! Hakkımı öde.’ Diye haddini aşar ölçüde çıkışır. Hz. Ömer (r.a) hemen celâllenerek hiddetlenir ve kılıcını çeker. Peygamberimiz ise son derece sükûnet ve sabırla muamele eder ve ona borcunun derhal verilmesini hatta biraz da fazla verilmesini emreder. Bunun üzerine o Yahudi; ‘Biliyor musun ey Ömer, Rasûlullah’a neden öyle kaba davrandım? Çünkü O’nda Tevrat’ta yazan bütün özelliklerini gördüm. Görmediğim sâdece hilim ve sabrı kalmıştı. Bu kaba davranışımla bunu anlamaya çalıştım. O’nu da görünce ben artık şu andan itibâren O’nun son Nebi olduğuna iman ediyorum.’ Diyerek şehâdet getirdi ve Müslüman oldu. (4)

  Hayâtı böylesi kâmil sabır misalleriyle dolu olan Allah Rasülu kendi şahsı için kızıp, öfkelenmez hep; ‘ümmeti-ümmeti’ anlayışıyla kendisine yapılan hatâ ve nezaketsizliklere hep sabreder nefsini öne çıkarmazdı. İnsanlara gâyet latif ve güzel davranırdı. ‘Mizan’da güzel huydan daha ağır basan bir şey yoktur. Şüphesiz Allah Teâlâ kaba ve ağzı bozuk kişiyi sevmez.’ Diyerek bu düstura uygun davranışlar serdederdi. (5)

  İşte en güzel sabır kahramânı! O’na uyana, sabırlı olana ne mutlu!

********

1- Ahzab, 48

2- Tirmîzî, Zühd 57

3- Buhârî, Vudû 58

4- Hakîm, Müstedrek, III; 400

5- Tirmîzî, Birr 62

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi