Peygamber efendimiz ve eğitim-öğretim anlayışı
Değerli okurlar şu mübârek Şaban ayının kutlu ikliminde, Kâinâtın Tek Önderi ile buluşmak, bize göre ne büyük sevinç ve şeref kaynağı… O En Güzel Ahlâkî vasıfları üzerinde bulunduran Hak Nebîyi yazmayı bizlere bahşeden lütfü engin, keremi bol Rabb’imize ne kadar hamd etsek az. Şükür Ya Rabb’i.
Bugün O’nun eğitim ve öğretim anlayışına değineceğiz nasipse;
Efendim Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın İslâm’ı insanlara anlatma vazifrsi yâni tebliğ ve irşad faaliyeti, aslında bir eğitim ve öğretim faaliyetinden ibâretti. Kurân-ı Hakîm’de: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âli İmran, 164) Cenâbı Hak Elçisini âyeti kerimede belirtildiği üzere, Kendi gönderdiği temiz hükümleri insanlara öğretmekle görevlendirildiği anlaşılıyor. Nitekim kendisi de; ‘Allah beni bir muallim olarak gönderdi’ (İbn-i Mâce, I.c, s.17) buyurmuştur.
Allah Rasûlu aleyhissalâtu vesselam Efendimiz, putlara tapan, cehâletin her türlüsünü icra eden insanlardan, Allah Teâlâ’ya iman eden bir toplum oluşturmak, onlara Kitâb’ı ve hikmeti öğretmek için yoğun gayret sarf etti, tâbiri câizse hayâtını bu işe vakfetti. Rasûlullah aleyhisselâm’ın içinde yaşadığı topluma, iyiliği-güzelliği, Hak ve hakikati anlatmak bir eğitim ve öğretim işiydi. Zâten kendisine gelen ilk vahiy âyetinde: “Yaradan Rabb’inin adıyla oku.” Denmiyor muydu? (Alak, 1-2)
Rabb’isinin kendisine ilk emri ‘oku’ olan bu âyet mucîbince, Peygamber aleyhisselam doğduğu belde, kutsal şehir Mekke’de, ‘Erkam’ın Evi’ni bir eğitim merkezi olarak kullandı. Gelen vahiy âyetlerini, bilgiyi, hikmeti arkadaşlarına burada anlatıyor, âyetler ezberleniyor, dîni bilgiler öğretiliyordu. Medine döneminde de ayni eğitim öğretim çalışmaları, daha artarak orada da devam etti. Münevver şehir Medine’de, Mescidi Nebevî’nin hemen yanı başında, ‘Ashabı Suffa’ kuruldu. Buradan geleceğin Kur’an, tefsir, fıkıh ve hadis âlimleri yetişti. O zamanlar bu öğrencilerin sayısı, yaklaşık olarak dört yüzü bulmuştu.
İslam Târihi öğrendiğimize göre, bu öğrencilerin masraflarının Beytülmal’den karşılanıyor zorunlu olmadıkça onların savaşlara katılmıyorlardı. Zira onların ilmi bilgileri hazine gibi çok kıymetliydi ve daha sonraki nesile bilgilerin aktarılması adına, onların hayatta kalmaları lâzımdı. Rasûlullah tarafından oluşturulan bu eğitim yuvasında; okuma-yazma, dîni bilgilerin yanı sıra yabancı dil, coğrafya, matematik gibi dersler de görülürdü. Bunun için özel öğretmenler de bulunurdu. Meselâ, Ubeyde bin Sabit, bu merkezde Kur’an ve yazı öğretmeni idi. Zeyd bin. Sabit’te Süryânice ve İbrânice’yi öğrenmişti. Rasûlullâh’a gelen mektupları tercüme ederdi.
Peygamber aleyhisselam okuma ve yazmaya büyük önem atfetmişti. Bu sebeple, Bedir savaşında esirlerden okuma-yazma bilenleri alıkoyarak, ashâbın öğrenmesini temin etmiştir. Hanımlar da eğitim ve öğretim husûsunda geri bırakılmamış onlar da, haftada bir gün Nebî’yi muhterem’in evine gelerek dîni bilgi öğrenirler, sorular sorarlar ve cevaplarını alırlardı. Bâzan de Hz. Âişe (r.a)’ye sorularını iletirlerdi. Rasûlî Ekrem aleyhissalâtu vesselam Efendimiz bizzat kendi hanımlarına, kızlarına, başka sahabe hanımlarına da okuma yazma öğretmiştir. Hatta bu hususta köle, câriye ayrımı yapmamıştır.
Öğrenmeyi teşvik amaçlı şu hadis ne ibretlidir; ‘Safvan bin Assal: Bir gün peygamberimize geldim ve: ‘Yâ Rasulallah! Sen’den bir şeyler öğrenmek için geldim’, dedim, O: Hoş geldin, safa geldin. Şunu bil ki melekler, ilim talebinde olanlara, sevgilerinden ötürü, etraflarında kanatlarını açıp dolaştıktan sonra, göklerin birinci katına varıncaya kadar, birbirlerinin sırtına binerler.’ Buyurdular. (M.Yusuf Kandehlevi, III. c, s.593)
Başka bir hadislerinde; Kabisa bin El Muhârik (r.a), peygamber Efendimize geldim, Bana: ‘Niye geldin?’ Diye sordu. ‘Yâ Rasulallah, yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi. Bana bir şeyler öğretmen için Sana geldim’, dedim. Peygamberimiz: Sen hangi taşın, hangi ağacın, hangi toprak parçasının yanından geçmiş isen, Sana Allah’tan mağfiret dilemiştir.’ (A.g.e, III. c, s.593) Yine aynı mevzûda; ‘İlim öğrenmek isteyen hiçbir kul yoktur ki onun bu isteği, geçmiş günahlarına kefâret olmasın.’ (A.g.e, III. c, s.594) hadisleri bize Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın ilme ne kadar ehemmiyet verdiği hakikati ortaya çıkar.
Âlim ve âbid’in üstünlüğü konusunda da; ‘Âlimin âbidden üstünlüğü, benim içimizde bulunan, en bayağı kimseden üstünlüğüm kadardır. Allah, Allâh’ın melekleri ve gök sâkinleri, hatta deliğinde olan karıncalar ve hatta denizde olan balıklar bile, insanlara faydalı olan şeyleri öğreten kimseye dua edip hayır dilerler.’ (A.g.e, III. c, s.595) Gerçekten bunlar ilim öğrenme adına ne büyük ihsanlar. Dînîmize ve O’nun ümmî olduğu halde en büyük ilmi anlatan dünyânın en kıymetli Muallimine hayran olmamak elde mi? İş ki biz bu güzelliklerin idrâkında olalım. İşte böylesi güzel bir dâvetçinin ümmetine, bu yazılanlardan pek çok mesajlar çıkmakta. Haydi hayırlısı, uyalım, tâbi olalım Allâh’ın Elçisine inşaALLAH. Şaban ayının bu son yazısında yine şefaatini umarak bitirelim yazımız efendim. Hayırla kalınız.
Cumânız hayırla dolsun. Bu gece sahura kalkacağız. Şimdiden Ramazanınız, mübârek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.