Onlar hayâtı ‘delice’ yaşadılar
Peygamber aleyhisselam insanlık âlemine bir güneş gibi doğmuş, tüm insanların gönüllerine, zihinlerine nurlar saçmıştır. Bu kıyâmete kadar böyle devam edecektir. O aleyhissalâtu vesselam, peygamberliği sürecinde bütün bir insanlığı en kâmil selâmete kavuşturacak yolların prensiplerini, bizzat şahsında yaşayarak devrin problemlerine çâre olabilecek umdeleri insanlığa sunmuştur. Dünya târihinde O’nun mükemmelliğinde bir hayat yaşayan başka insan yoktur. Cenâbı Hak Hz. Âdem aleyhisselam ile başlayan insanlık ve peygamberler halkasında yalnızca O Sevgili Habîbi Muhammed Mustafa’sını en kâmil vasıflarla donatmıştı. O eşi benzeri bulunmaz bir Sultânı Beşer idi.
O aleyhissalâtu Vesselam hâliyle, davranışlarındaki nezâket ve zerâfetiyle, yemesi ve içmesiyle, oturması-yatması-kalkmasıyla, ibâdetleriyle, nasıl inanması gerektiğiyle etrâfına en mükemmel bir misal olmuştur. Hayâta dâir getirdiği düzenlemelerle dünya devam ettiği sürece arkasından dâima örnek alınacak bir nesil yetiştirmiştir.
Allah Rasûlu aleyhissalâtu vesselâm’ın yetiştirdiği sahabelerine karşı engin sevgi, muhabbet ve hürmet besleyen âlimlerimizden Hasan-ı Basrî hazretleri etrâfındakilere; “Eğer siz sahabeyi görseydiniz, onlara ‘deli’ derdiniz. Onlar da sizi görseydiler; ‘Bunlar mü’min değil’ derlerdi.” Buyuruyor. Acaba bu değerli İslam âlimi niye böyle söylemiştir? O ki, (Hasan-ı Basrî) Medine’de doğmuş başta Hz. Ömer (r.a) olmak üzere pek çok sahabenin duâsını almış ve yaklaşık 120’ye yakın sahabeyle görüşmüş bir kişiydi. (Bunlardan 70 kadarı Bedir Savaşına katılmış kişilerdi.) Hasan-ı Basri hazretleri sahabe efendilerimizin peygamberleriyle yaşadıkları akıllara durgunluk veren, hayranlıktan insanın başını döndürecek olan hayâtı yaşayan kişilerle birlikteliği olan bir zâtı muhteremdir.
Bir gün kendisine; ‘Ömer bin Abdülaziz mi yoksa Vahşi mi mertebe olarak üstündür?’ diye sorulunca; ‘Ömer bin Abdülaziz ancak Vahşi’nin atının burnunda toz olabilir.’ Diyerek sahabeye olan hayranlığını ortaya koymuştur. O (r.a) sahabenin yaşadığı hayâtı özlemle yâd ediyor ve kendi devrindeki insanların yaşayışlarını onlarla kıyas ederek çok üzülüyordu.
Bir de bu devri görseydi acaba ne derdi?
Hakikaten sahabe efendilerimizin hayatlarına bakınca’ Eğer siz sahabeyi görseydiniz onlara ‘deli’ derdiniz’ sözünü ispatlayacak pek çok numune vardır. Meselâ Ebû Bekir Sıddîk (r.a)’ın hayâtına bakalım önce. Hz. Ebû Bekir (r.a) Kureyş’in sevip saydığı hürmet gösterdiği bir insanken yakın arkadaşı Hz. Muhammed aleyhisselâm’ın getirdiklerine iman etmesiyle biranda müşriklerin düşmanı hâline geldi. Bir gün Hz. Peygamber aleyhisselam Kâbe önünde müşrikler tarafından tartaklanınca durum Hz. Ebû Bekir’e (r.a) haber verildi. O derhal olay yerine gelerek; ‘Yazıklar olsun size! Rabb’im Allah’tır diyen birisini mi öldürmek istiyorsunuz? Halbuki O size apaçık delillerle gelmiştir.’ Deyince bu sefer müşrikler ona yöneldiler, O hiç pes etmedi. Zaman içinde Hz. Ebû Bekir (r.a) peygamber aleyhissalât vesselam yoluna hayâtını, malını-mülkünü, ailesini âdeta ‘delice’sine feda etti.
Bir başka misal; müşrikler Dârun Nedve’de bir araya gelerek Peygamber aleyhisselâm’ı ortadan kaldırma yâni öldürme planları yaptılar. Rasûllullah aleyhissalâtu vesselam müşriklerini bu planlarından haberdar oldu. Bunun üzerine Efendimiz aleyhisselam kendi yatağına Hz. Ali (r.a)’yi yatırarak onların arasından ‘Yasin’ sûresini okuyarak ve bir avuç toprağı müşriklerin yüzlerine serperek selâmetle oradan ayrıldı. Hz. Ali (r.a), o zamanlar henüz 23 yaşında bir delikanlı idi. Delikanlılığının en hareketli olduğu devrede Hz. Ali (r.a) bu tehlikeli durumu göze almış, Rasûli Ekrem için hayâtını âdeta ‘delicesine’ ortaya koymuştur. Bu nasıl bir bağlılıktır! Bu ne aşkla dolu bir imandır!!!
Ya Mus’ab bin Umeyr’e (r.a) ne demeli! Mekke’nin en yakışıklı delikanlısıyken, herkesin gözdesiyken o, Rasûlüne olan bağlılığından dolayı bir fakir olarak İslam’la ve Peygamber aleyhisselam ile diz dize bir hayat yaşadı. Ömrünü tebliğle geçirdi. Uhud Savaşında âdeta ‘delicesine’ öyle bir savaştı ki nihâyetinde iki kolunu da kaybetti ve müşriklerle çarpışa çarpışa şehid düştü.
Hz. Hâlid (r.a)’de bir başka numune… Hz. Hâlid (r.a) iki imparatorluğu yerle bir eden bir büyük komutan idi. Hiç mal-mülk edinmedi. Dünyâya, makam ve şöhrete kendini kaptırmadı, tıpkı peygamberi gibi sâde bir hayat yaşadı.
Gerçekten onlar baş döndürücü bir hızla ‘Cenneti kazanma’ idealiyle hayâtı ‘delice’ yaşadılar. Bize de şu mibârek ‘Mevlidi Nebevî’nin idrak edildiği Rebiyülevvel ayı hürmetine onları örnek almak düşüyor, efendim. Şefaate erişmek niyâzıyla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.