Mübârek Ramazan Ayı Geldi
Efendim işte on bir ay boyu büyük bir sabırla, hasretle beklediğimiz Ramazan ayına hamdolsun eriştik. Ne mutlu bize! Yüce ve Aziz olan Rabbi Zül Celal, bizlere ömür bahşetti ve bizleri bu güzel aya kavuşturdu. Geçen sene bu zamanlar yaşayıp da, bu sene Ramazan ayına ulaşamayanlar oldu. O zaman bizler bunun şükrünü ifâ etmeliyiz. Bu vesileyle, her birerlerinizin ve dahi İslam âleminin Ramazanını mübârek ediyoruz. Müslümanlar olarak mübârek Ramazanla, her yönlü mübârekleşelim inşallah. Ayrıca böylesi güzel günlerde; İslam âleminin uyanmasına, dînine-imânına-Kur’ân’ına-Peygamberine sâhip çıkmasına, dünyânın dört bir yanında değişik coğrafyasındaki mazlum, mağdur, ihtiyaçlı Müslümanların bilhassa da, Filistindeki-Gazze’deki ve Doğu Türkistan’da sırf dinleri için zulüm gören Müslüman din kardeşlerimizin en kısa zamanda şerefli bir muzafferiyete, asil bir gâlibiyete erişebilmeleri için çokça duâlar edelim. Aynı zamanda, Müslümanların bu Ramazan, birlik ve berâberlik şuurunun güçlenmesine sebep olması adına, kâtil-alçak-zulümcü isrâil’in ve Çinlilerin kahrolması, mahvolması için de Cenâbı Hakk’a olan niyazlarımızı dile getirelim. Çünkü Müslüman’ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir. Bugün onların başına gelen, Hak Teâlâ korusun bizim başımıza da gelebilirdi.
Evet, bu uzun girişten sonra, bugün hem Ramazan ayında hem Cuma günündeyiz. Müminler için böylesi faziletine değer biçilemeyen aziz günlerdeyiz. Neler yapmalı, bu güzel günleri en istifâdeli bir şekilde nasıl değerlendirmeli? Ona bakalım istiyoruz. Pek tabi öncelikle, Ramazan ayının şiarı, farz olan oruç ile başladık, pazartesi günü itibâriyle. Mevla Teâla, kendi beğenisine uygun oruçlar tutabilmeyi bizlere muvaffak kılsın inşallah. Yoksa oruç, belirlenen vakitler arası yemeden-içmeden kesilmek değildir. Buradaki asıl maksat, dînen belirtilen süre içinde, kendi hâline bıraktığımız zaman, her dâim aşırıya kaçan, kötülüğü emreden, yanlışa rahatlıkla kayabilen, bilhassa günümüzde her istediğine çabucak ulaşabilen nefsin dizginlenmesi hâdisesinin ete kemiğe bürünmüş hâlidir, oruç. Etrafta orucu sâdece bedene tutturanları görüyoruz, yâni yalnızca yememe-içmemeye oruç dendiğini müşahade ediyoruz. Böyleleri; ‘Ya oruçluyum işte anla hâlimden, güçsüzüm, halsizim’ veya; ‘Ya akşama ne kadar kaldı, çok karnım acıktı, susuzluktan öleceğim’ gibisinden sözlerini hep dinliyoruz. Kimse kusura bakmasın, oruç bu değildir.
Sabredeceksin arkadaş! Yemek-içmek bulamayanların hâlini düşüneceksin. Bak Gazze gözlerimizin önünde. Bırakın yemek bulmayı, temiz suya dahi ulaşamıyorlar. Halbuki Refah kapısında bekleyen onbinlerce yiyecek ve içecek ile dolu tırları alçak-hâin-zâlim isrâil ve onun destekçileri içeri sokmuyorlar. Bugün vicdan, insanlık, hak-hukuk ölmüştür. (Neyse konumuz o değil.) Ancak memleketinde yiyecek-içecek bulabilen ama belirli bir süre onlara sırf Rabbi Teâlâ’nın emri olduğu için yememek-içmemek, farzını seve seve, gönüllü olarak yerine getirmek ne ulvî bir davranıştır!. Akşam ezanı ile ulaşabileceksin. Fakat bu zaman içinde açları, fakirleri, o yemekleri, içecekleri bulamayanları düşün, onların acılarını tefekkür et, ne kadar nimetler içinde bulunduğumuzu idrak et ve şükür Ya Râbbi! Sana hamdolsun, de.
Şu mübârek Ramazan ayındaki büyük kazançlı ibâdetlerin sâdece fiziki boyutunu değil de, oruç, sahur, iftar, terâvih, Kur’an okumalar, zekat, sadaka, mukabele, nafile ibâdetler vs. hepsinin ayrı mânevî getirilerini de tefekkür etmek gerekir. Müslümanlar günümüzde daha çok maddeye, görüntüye odaklandıklarından, işin mânâ boyutu hep ihmâle uğruyor. Biz bu yönümüzü de inkişaf ettirerek her bir ibâdeti hal boyutuyla, gönül gözüyle, rûhî haz alarak yapılmasından bahsediyoruz. Allâhu Teâlâ tüm kâinâtı bizim önümüze âdeta canlı bir sofra gibi serdiği halde, bizim için helal kıldığı halde, acaba neden belli süre onları yemeyerek, O’nun rızâsını kazanmak amaçlı oruç tutmamızı istiyor. Bunda bir maksat var hiç şüphesiz. Evet, en birincil olarak O Kâinâtın Mutlak Sâhibinin emirlerini dinleyip-dinlemediğimizden sorumluyuz. Ancak bu da işin görünür boyutu. Buradaki asıl hedef, azgın nefsin eğitilmesidir.
Hakikaten nefsin eğitilmesi çok ciddi bir meseledir. Evliyâ-ı kiram hazerâtı bu keskin mücadeleye bir ömür adamışlardır. Cenâbı Hak Hazretleri de, bizi O yarattığı için, bizdeki gevşeklikleri, arzu ve isteklerin hep ileri boyutta gerçekleşme dileği, rahat-rehâvete düşkünlük boyutu, işte tüm bunları insanın terbiye etmesini istiyor. Çok değil yalnızca senede bir ay, Mevla Teâlâ, âdeta nefsini, sana lütfettiğim irâdenle arıt, temizle, saflaştır, diyor. Orucun emredilmesindeki asıl sır ve hikmet, bu ilâhî gerçekte gizli. Ama kaç kişi bu gerçeği idrakle oruç tutuyor? Tabi burası meçhul ancak hiç olmazsa bizler bu hakikatin bilincinde olarak oruçlarımızı tutalım inşallah.
Bugünlük bu kadar olsun sevgili okurlar. Bilinçli oruçlar, hayırlı cumâlar ve hayırlı Ramazanlar dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.