Hakiki mümin
İman bir bağlılık işidir. Nereye bağlılığın cevâbı; ‘Hakk’a ve Hakk’ın değerlerine bağlılıktır’, deriz ve; ‘Hakk’ın en sevdiğinin ahlâkına bağlılık’tır diye de ekleriz. Bunu başarabilen hakiki mümin olma yolunda mesâfe kat edebilir. Peki; bu mesâfeyi kat edenler nasıl olmalı?
Önce diyelim ki; hakiki bir mümin ayni Peygamberi gibi bir sevgi insanı olmalıdır. O Yaratan’dan ötürü herkesi sever. Herkesin iyiliğini ister. Başkalarının kusurlarını görmek yerine kendi hatâlarının hesâbını yapar onları yok etmek için nefsiyle mücâdele eder. Yakın ve uzak çevresindeki insanlardan kendisine kötülük gelse dahi o aynıyla mukabele etmez, tahammül ve sabır gösterir. ‘Her kişi’ gibi değil ‘er kişi’ gibi hareket eder. Kendisini rahatsız eden hâdiselere kızsa, öfkelense bile sükûnetle davranır hoş görür, affeder, bağışlar. Çünkü o bilir ki ‘affeden affedilir.’
Ahlâkı güzel olanlarla herkes iyi geçinir. Fazilet, geçimsiz insanlarla dahi bir yolunu bulup geçinmesini bilmektir. Hakiki mümin huysuz ruhlularla geçinmenin bir sanat olduğunun idrakıyla davranır. Yüce İslam kine, nefrete yenik düşmemeyi öç alma gibi çirkin davranışlara müracaat etmeyi ahlâken uygun görmez. Mümin kişi hep başkalarının hayrını, iyiliğini, güzelliğini ister. O rûhundaki sevgiyi canlı tutabilmek için hep etrâfındakiler için hayır dileklerde bulunur hatta tüm mahlûkâta şefkat nazarıyla bakar. Âdeta kendisini öldürmek isteyenlerin kendisinde diriltmeyi hedefler.
O hep tebessümü ve selamı şiar edinir. Sevgiye-iyiliğe en hayırlı karşılığı vererek gülümser ama hakiki mümin acıya da gülümser. Çünkü acı nereden gelmiştir kendisine? Onu düşünür. Başına gelen her ne ise hepsi en çok sevdiği yüce Rabb’inden gelmiştir. Üzüntülü hâdiselere böyle bakınca acılar dahi onun için lezzet olur. Rabb’i onu düşünmüştür ve ona bir hediye göndermiştir diyerek acıya şükreder. Bu hakiki mümin olma özelliğidir. Yoksa sızlanmayı, şikâyetlenmeyi herkes bilir ama hakiki mümin başa geleni tebessümle karşılar. ‘Her şey Sen’den Ya Rabb’i’ der, bende bir şey yok ‘Sen’sin Ya Rabb’i’ der. Sâhip olduğu şeylere de ‘Sen’den Ya Rabb’i bende bir şey yok. Ben çalıştım ama ihsan eden Sen’sin’ der. Hep Bâkî olana tutunur geçicileri dâimâ ber taraf eder.
Hakiki mümin engin vicdânıyla imânını aşkla yaşamaya çalışır bunu gerçekleştirmek için sevgi ve şefkatte derinleşir, ibâdet ve taatlerini artırır, dua ve niyazlarını geniş tutar, her yanık gönle ulaşmaya her yaraya elinden geldiğince merhem olmaya gayret eder. Kibir, gurur, bencillikten uzak durur, dünyâya meyletmez hep Hakk adına mazlum ve mağdurlara yardıma koşar. Diğer kardeşleriyle âdeta iyilikte yarışır. En yakınlarından başlamak üzere ihtiyaçlıları görüp gözetir, sılayı rahimi ihmal etmez, yakınlarına sâhip çıkar. Düşkün ve yaşlılarla ilgilenir, onların gönüllerini hoşnut eder, ellerini öper, duâlarını alır.
Emri bir maruf yapar yakın ve uzak çevrelerine her fırsatta iyiliği söyler, etrâfını hayra yönlendirir, kötülüğü önler, ahlaksızlıkların ve çirkinliklerin yaygınlaşmaması için elinden ne gelirse esirgemez. Arkadaş ve akrabalarının kusurlarını büyütmez, münakaşaları uzatmaz hep dostça ilişki sürdürmek yanlısı olur. Kötü muameleler karşısında sabırlı, hoşgörülü, bağışlayıcı olur ama temkini de elden bırakmaz. Kendi nefisleri adına kırılmaz ancak Hak adına üzülürler. Başkalarının kusurlarını ve kendisinin yaptığı iyilikleri unutur, kendi kusur ve hatâlarıyla meşgul olur. Kimsenin arkasından ileri geri konuşmaz, dil terbiyesine çok dikkat eder bu hususta Cenâb-ı Hakk’tan yardım ister.
Bütün bunlara ilâveten kimse hakiki mümin olma yolunda ‘ben oldum’ diyerek kendini zirveye koyamaz, koymamalı zira bu da kibir olur. Hakiki mümin dâima tevâzu ehli ve alçak gönüllüdür.
Bütün bu saydıklarımızı yapmak tabi kolay değil ama yapma gayretinde olmak bile güzeldir! Hepimiz bu gayretteyiz zira. Mevla bu konuda azmimizi ve başarımızı artırsın diye duâlar edelim inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.