Ekolleşemeyen Bir Neslin Dramı – 1-
“Vaktiyle bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat
post modern darbesinin o karanlık günlerinde kaleme
alınan bu yazı, bu günlerde yeniden hayat bulan kutlu
davanın sevdalılarına ithâf olunur…”
(M.A.)
Ülkemizde koparılan değişim fırtınalarının getirdiği değer kargaşasına kurban edilen müesseselerden biri de İmam Hatip Okullarıdır. Çünkü bu okulları, yarım asırlık zaman içinde sistem bir yere oturtamamış, hatta kabullenememiş, onları rejim için daima bir tehdit unsuru olarak görmüştür. Hâlbuki bu okul mezunları arasında çok sayıda saygın ilim adamları yetişmiş ve memleket irfanına katkıda bulunmuşlardır. Özellikle ilahiyat sahasında pek çok uzman yetişmiştir. Ama buna rağmen, bu okul mezunları ekolleşme becerisi gösterememişlerdir. Her biri bulundukları yer ve kadrolarda büyük başarı elde etmiş, fakat katiyen ekolleşme sürecine girememişlerdir. Dolayısıyla şu veya bu siyasi görüşe -az da olsa- koltuk değnekliği yapmış, veya en azından bazılarının kafasında bu okullara karşı bir vehmin oluşmasına zemin hazırlamışlardır. Siyasi bir oluşuma meslekleri ve meşrepleri, üstlendikleri hizmetler, vermek istedikleri mesajlar, zaten müsait değildi. Ama içlerinden bazıları, konunun nezaket ve ciddiyetiyle bağdaşmayacak davranış bozuklukları sergiledikleri gerekçesiyle hep gözaltında tutulmuşmuşlar ve onların bu yanlışlığı bütün bir camiaya fatura edilmek istenmiştir. Ne yazık ki pek çok masum genç ve müstakbel ilim adamı bu göz hapsinden kurtulamamıştır. En sonunda bu okullar, hem ucundan meyve verecek dalları budanmış, hem de kökünden tırpanlanmıştır. Bu okullar için yoktan ortaya atılan irtica tehlikesi, birinci derece tehdit unsuru olarak gündeme oturmuş ve maalesef bazı siyasiler -okul açarak değil- okul budayarak ve okul kapatarak bu tehditten kurtulacakları zehabına kapılmışlardır. Hâlbuki irticâya karşı kullanılabilecek en güçlü silah, kafaların ve gönüllerin özellikle ve öncelikle dini sahada aydınlanması keyfiyetidir. Bunu da ancak OKUL yapabilir. Bu gerçeği göz ardı etmemek lazımdır. Ayrıca bu okullardan şimdiye kadar kaç mürteci çıkmış, kaç gerici hangi olaylara karışmış, sağda-solda vuruşanlar içinde kaç tanesinin imam-hatipli olduğu tespit edilmiş, bilen yok, istatistikî bilgi yok. Ama bir şüphe, bir tereddüt bazı kafalarda daima var...Ve milletin kendi eseri denilebilecek bir müessese, ekolleşemediği için, 28 Şubat sürecinde bir kere daha yeniden neşvü nema bulamayacak şekilde tırpanlandı. Lakin "keser döndü, sap döndü. Bir gün hesap döndü" ve bu okullar yeniden ikbal günlerine kavuştu.
Şunu itiraf etmek lazımdır ki, tarihi bir takım tecrübeler geçirmiş olan halkımız, devletine karşı çok saygılıdır, bu saygıyı da hiç eksiltmeyecektir. Bu anlayış, hem milletin, hem devletin varlık sebebidir. Bizde "devlet ne yaparsa iyi yapar" fikri hakimdir, o yanlış yapmaz, yaparsa çok kısa sürede tashih eder, haksızlık hiç yapmaz, yaparsa da hakkı yeniden ikame etme âlicenaplığını gösterir... Türkün devlet geleneği budur. Tebaanın dini ve dünyevi ihtiyaçlarını karşılamak kutsal devlet anlayışının gereklerindendir. Onun için devletten gördüğü olumsuzlukları büyük bir tevekkül ve sabırla sineye çeker.
Esasen İmam Hatip Okulları, sînesinde daha çok kırsal kesimden fakir aile çocuklarını barındırıyordu. Dolayısıyla bu okullar, toplumdaki dengesizliği kısmen giderecek, bir türlü sağlanamayan fırsat eşitliğini dengeleyecek bir milli eğitim kuruluşu olarak bakılması lazım gelirken, bu ölçüler hep göz ardı edilmiş, başından beri bu okullara ve mezunlarına şüpheyle bakılmıştır. Ancak milletin bu müesseselere tesahübü söz konusu olduğu için fevkalade zamanlar hariç, üzerlerine fazlaca gidilmemişti... Başlatılan bazı suni süreçler, bu okulların daha çok kıskaca alınmasına zemin hazırlamış, hatta bu okullara kol-kanat geren dernek ve vakıflarda bu cenderen nasibini almıştır. Şu bir gerçektir ki yaşanan bunca tecrübeden sonra bile bu okullarla ilgilenenler, ekolleşme sürecini başlatamamışlardır. Bir Galatasaray, bir Robert kolej hatta Köy enstitüleri kadar ekolleşememiştir. Bu okullar koltuk değneği olarak kullanılmak istenmiş, fakat ekolleşmesine gayret edilmemiş veya bu böyle bir gelişmeye imkân verilmemiştir.
Ülkemizde uygulanan ufuksuz ve çapsız eğitim politikaları yüzünden fıtratın millet evladına bahşettiği kabiliyet ve isti'dat çar-çur edilmiş, çapsız ve kalitesiz bir yığın insan üretilmiştir. İmam Hatip Okulları okul oldu, ama ekol olamadı derken, diğer okulların bu temel işlevi yerine getirip ekolleştiği zannedilmesin. Belki bir kaç özel okul müstesna, Cumhuriyet okullarının hiç birisi bu seviyeyi yakalamış değildir.
Biz ekolleşme derken, mezunlar bir siyasi parti kursunlar yada herhangi bir parti çatısı altında bütünleşsinler demiyoruz. Bizim söylediğimiz mezunların bu hüviyetleriyle memleket gerçeklerine uymadığını tebarüz ettirmektir. Elbette siyaset yapmak her vatandaşın hakkıdır, bu hakkı -kanuni bir kısıtlama yoksa- herkes isti'mal etmelidir. Ancak kutsal değerlerin, işporta metaı gibi pazarlanmasına bizde herkes gibi razı değiliz. Zaten bütün tedirginlik te bu kaygıdan kaynaklanıyor. Biz diyoruz ki: Bu okul mezunları, millet hayatında temsil ettikleri misyonun ağırlığıyla mütenasip fikrî ve felsefî, dînî ve ahlâkî derinlik arz eden ve toplum üzerinde deruni ağırlığı olan bir misyonun, bir davanın savunucusu olsunlar ve bu güçlerini birilerini yok yere harekete geçirecek mevhum çıkar çevreleriyle ilişkileri olduğu vehminden uzak tutsunlar. Bu misyonun başka bir maksat için kullanılmasına, hele hele ebed müddet Türk Devletinin aleyhindeki tezgâhlara alet edilmesine asla müsamaha etmesinler...
Devam Edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.