Mustafa Ateş

Mustafa Ateş

Masum Olmayan Büyük Anne

Masum Olmayan Büyük Anne

Katolik Kilisesi’nin Ruhani Lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francisus Cenapları şöyle buyurmuş:  "Avrupa, yaşlı bir büyük anneye döndü!.."

Ah papa hazretleri, keşke Avrupa dediğiniz gibi bir büyük anne kadar masum olsaydı!.. En azından kastettiğiniz büyük anneler, merhamet timsali, torunlarıyla avunan bahtiyar kadınlardır. O yaşlı kadınlar, öyle zannediyorum ki bu benzetmeyi, dini bir liderin ağzından çıkmış bile olsa hoş karşılamamışlardır... Çünkü Avrupa’nın bugün geldiği nokta insanlığa şefkati ve merhameti değil, sırtlanlığı ve acımasızlığı çağrıştırıyor. O, merhamet  ve şefkat dağıtan bir büyük anne değil, artık, eli kanlı eşkıyalar ve kırk haramiler gurubudur. Onun yaşlanması değil, insanlığın selameti bakımından gebermesi, tarih sahnesinden çekilmesi, dünyanın kaderiyle oynamaktan vazgeçmesi umulur, mazinin karanlık dehlizlerinde yerini alması beklenir. Avrupa 20. asrın ilk yarısında yoktan çıkarılan iki dünya harbinin tezgahlayıcısı ve milyonların katilidir. Boynunda milyonların ahı ve vebali vardır. O, bu vebalin altından kalkma cehdi göstermemiştir. Bu ihtiyar büyük annenin damarlarında hala fıtrat çizgisine doğru akmayan kan dolaşmaktadır.

Ve bugün medeni dünyanın başını ağrıtan, insanlığın çürümesini amaçlayan bütün gailelerin, bütün ictimaî, ahlaki, siyasi, ticari ve hatta edebi bütün sorunların menşei o ihtiyar büyük anne diye şirin gösterilmeye çalışılan yaşlı Avrupa’dır. Papa’nın da müşteki olduğu bu problemlerin hemen hepsinin beşiği Avrupa’dır. Şimdi o büyük anne, Papa ne kadar masum gösterirse göstersin, bu suçların, bu günahların bu düşüşlerin müsebbibidir. Onun kendini yenileme çabaları, kırışık suratını gerdirmesi, gençlik iksiri kullanması boşunadır. O şimdilerde günahını çekiyor.

Avrupa’nın karanlık izbelerinde neşvü nema bulan Hıristiyanlık, kıtanın kaderini değiştirdi. Vaktiyle insanların yüreklerini hoplatan bu yeni ve saf din, maalesef, Avrupa’nın çürümesine, ruhen ve ahlaken tefessüh etmesine mani olamadı. İlk yıllardaki saffetine ve berraklığına, sonraları paganizmin bulandırıcı mayası karıştı. Onun için Avrupa, Papa’nın dediği gibi masum bir büyük anne değil, kendi çocuklarının kanını emen dişi bir vampirdir. Papa Hazretleri, kendisinin ve temsil ettiği Katolik âleminin, bu dişi vampiri ıslah edecek iksire sahip olduğuna inanıyorsa, işte şimdi tam zamanıdır. Çünkü dünya tarihinde insanlık, hiç bu kadar belaya, hiç bu kadar eza ve cefaya, bu kadar ahlaki dejenerasyona maruz kalmamıştır. Bütün bunların sorumlusu bu büyük annedir. Çünkü, bütün eski dünya ve yeni dünya halkı, Avrupa medeniyetinin, Avrupa kültürünün hayranı, Avrupa teknolojisinin kurbanıdır... İnsanlığı bu zebunküşlükten kurtarmanın tek yolu, vahyin kaynağı olan doğu ile aklın kaynağı olan batının izdivacıdır. Ancak doğunun ezilmişliği, batının gaddarlığı ve acımasızlığı devam ettiği müddetçe beklenen salah gerçekleşmeyecektir.

Dünya bugün doğusuyla-batısıyla bir takım sorunlarla boğuşuyor. Bunları insanlığa hediye eden, bütün materyalist felsefelerin fideliği olan Avrupa’dır. Bu yönüyle Avrupa zannedildiği kadar masum değildir. Nitekim Roger Garaudy, ihtidanın eşiğinde bu gerçeği şöyle tesbit ediyor: "Batı dünyası yalnız tanrıtanımaz değil, aynı zamanda çok tanrıcıdır. Para, seks, iktidar... Eski dinlerin yerini alarak, mutlak değerler haline  gelmiştir". Bu düşünceler  ve bu tesbitler, ihtida etmekte olan bir düşünürün yeni gireceği dinin mensuplarına verdiği bir ödün değildir. Gerçeğin ta kendisidir... Avrupa, kumar, seks ve her türlü cinsi sapıklığın, ahlaken tükenmişliğin, uyuşturucunun palazlandığı ve pazarlandığı beynel-milel bir ahlaksızlık panayırıdır. Elbette doğu dünyası da "sütten çıkmış ak kaşık" değildir. O da Avrupa’nın ürettiği ve ihraç ettiği bu ahlaki ve ictimaî hastalıklarla malüldür. Onu tenzih etmeye tezkiye ve tebric etmeye gerek yoktur. Ama Asya’nın maluliyeti sirayet yoluyladır. Avrupa bizzat üretici, yayıcı, ifsad edici ve bu yollardan sermaye elde edicidir. O ahlaksızlığı hem üretiyor, hem tüketiyor, hem de üçüncü dünya ülkelerine ihraç ediyor. Avrupa ürettiği ve pazarladığı ahlaksızlık sektörünü kara geçiren bir büyük bataklıktır. Batının israf ve tüketim kültürü üçüncü dünya ülkelerini büyülemektedir. Ama bu büyük maddi tehlikenin yanında birde ürettiği, giderek kangrenleşen ahlaksızlık, soysuzluk, kokuşmuşluk kültürü var ki yaptığı tahribat ve açtığı derin yaralar, öbürleriyle mukayese edilemeyecek kadar büyüktür... Papalar-patrikler bunları kabullenecek yerde, ellerindeki (varsa) maddi ve manevi imkanları beşeriyyetin ıslahına kullansalar, her halde İsa Aleyhisselâmın emrine imtisal etmiş olurlar. Bunu hatırlatmaya bile gerek yoktur.

Batı bugün kibir ve gururun, gittikçe kabaran bir bencilliğin zebunu olmuştur. Ürettiği ekonomik sistemlerin beşeriyyeti nasıl sömürdüğü ortadadır. Kapitalizmin, Marksizm’in, liberalizmin her birini insan hilkatına uymadığı, fıtrata aykırı olduğu halde, hala bunlar uğruna kan döken bir dünyayı, insanlığın başına musallat eden Avrupa’dır. Bu gerçeği kimse dillendirmese de bu hakikat gün gibi ortadadır. O halde batı kendi ürettiği bu putları yine kendi elleriyle kırmalıdır. Önce seks putunu, arkasından para putunu, ve iktidar hırsının kamçılayarak tanrılaştırdığı nefis putunu, İbrahimî bir muvahhid edasıyla kırmalıdır ki beşeriyyetin önü açılsın!..

Papanın ziyaretiyle bazı kesimlerde, haklı sebeplere dayanan Hıristiyan düşmanlığı depreşti. Bu bir aşırılıktır. Aslına bakılırsa bu ziyaret diğer kesimde büyük bir hayranlık uyandırdı... Adeta Papa kutsandı. Onun Sultan Ahmet ziyareti ve orada duaya durması, bazı yerli basında olağanüstü bir jest kabul edildi. Ve bundan dolayı nerede ise, Hıristiyanlık ve Hıristiyanlar, Müslümanlık ve müslümanlara karşı üstün bir pozisyona getirildi. Hâlbuki bu iki aşırı ucun bir itidal noktası vardır. İslam dünyası asırlardan beri bu ehli kitapla iç-içe yaşamaktadır. Onlar İslâm’ın müsahamakârlığını bizimkilerden çok daha iyi bilmektedirler. Çağımızın Müslüman aydınları, biraz da aldıkları eğitimin tesiriyle, belki aşırı antipati göstermişlerdir. Ama batı dünyasının  en az üçyüz yıldan beri, İslâm’a ve Müslümanlara karşı takındığı menfi tavır neticesi, bizde olumlu bir bakış açısı gelişemedi. Biz hep örselendik, haysiyetimizle oynandı. Buna mukabil batı  dünyası bize böyle yumuşak bir tavır, bir anlayış sergilemedi. Dinler arası diyalog hareketini hep kendi yönlerinde, kendi arzuları istikametinde kullandılar. Bölgelerinde islama hayat hakkı tanımadılar, mescidleri yıktılar, makbereleri talan ettiler. Vakıflara el koydular, Papanın ve Patriğin manen yönettiği zannedilen ülkelerde hala aynı menfi anlayış artarak devam etmekte... Ve bu menfi tutum da artık uyanan gençliğin dikkatinden kaçmamakta ve olayların tarihi seyrini sorgulamalarına sebep olmaktadır. Osmanlı coğrafyasında göçe zorlanan, malları müsadere edilen, huzur içinde dini vecibelerini yerine getiremeyen milyonlarca insan vardır. Medeni(!) Avrupa  bunların sesine kulaklarını tıkamış bulunuyor. Haksız mıyız!.. Şimdiye kadar batı dünyası, İslam coğrafyasında asırlardır huzur içinde yaşayan dindaş ve soydaşlarımızın rahat ve huzurunu görmezlikten gelerek, kendi ülkelerinde benzerlerinin her gün yaşandığı bir kaç olayı bahane ederek Osmanlının ölüm fermanını yazdılar. Osmanlı Cihan Devletini, her cihetten cendereye alarak onu güçsüz bıraktılar. Ve en nihayet, Birinci Dünya Harbi sonrası topraklarını paylaştılar, ipini çektiler. Bir daha derlenip-toparlanmaması için bütün olumsuz şartları hazırladılar. Bu planın uygulanmasında kiliseler ve onların yönetici kadroları, Papalar, Patrikler zannedildiği kadar masum olmayıp, masumiyetlerini de kanıtlayacak durumda değiller. Buna kendileri inansa da bizleri inandıramazlar. İslam dünyasının en azından bir kısmı bugün Hıristiyan Batıda, İslam dünyası için kurulan tuzakların farkındadır. Bu farkındalıktır ki bizi böyle tedbirler almaya, onlara karşı olağanüstü bir gayretle müteyakkız olmaya mecbur ediyor. Onun için diyoruz ki, en büyük dini mercii tarafından, bir büyük anne kadar masum gösterilmek istenen Batıya biz fazla güvenmiyoruz. Öküz altında buzağı aramıyoruz ama sütten ağzımız yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyoruz, bunu da siz mazur görünüz. Bunları bize siz öğrettiniz Papa cenapları!..

Bin yıldan beri biri birine dargın ve kırgın Papalık ve Patriklik ve onların temsil ettiği, inanç sistemi ve bu sistemlere gönül vermiş milyonlar, tek dinin iki ayrı mezhebi gibi değil,  iki ayrı din gibi davranırken, aralarındaki farklara ve bu farklılığın asırlardan beri körüklediği düşmanlığa rağmen ne gibi bir vaadle bir araya geldiler... Bence onları bir araya getiren,  bin  yıllık dargınlık ve ihtilafı bertaraf ederek bir ortak zeminde birleştiren tek sebeb, islam dünyasında, özellikle de gençler arasında yükselen İslâm’ın önüne geçme düşüncesidir. Yükselen İslâmî değerlerin bu trendini frenlemek kasdıdır, diye düşünüyorum.

Evet, biz de yaşlanıyoruz, yaşlı toplum haline geliyoruz. Millet olarak yaşlanmak, arkadan gelen neslin yolunu tıkamak, bizim için en büyük handikaptır. Çünkü biz, bugünkü bulunduğumuz konuma uygulanan ekonomik tedbirlerle veya iyi yönetildiği söylenen ekonomik krizleri sarsıntısız atlatma başarımızla gelmedik. Bu başarıdaki en büyük etmen  artan genç nüfustur. Bunu Amerika ve Batı çok iyi yorumladıkları için, içerdeki baronlarla işbirliği yaparak, velûd Türk anasının doğurganlık hasletlerini doğum kontrolü yutturmacasıyla dumura uğratmaya  çalıştılar. Kanlı ellerini Müslümanların harimi ismetine uzattılar... Anaları kısırlaştırdılar, gençlerin evlenme, yuva kurma hayallerini yıktılar. Ailenin artık çekilmez bir yük olduğu fikrini yaydılar. Sokaklarda salma-siyip gezen nikâhsızların, zinakârların artmasını sağladılar. Bunları hiç de masum olmayan o büyük anne yaptı ve başlarına bela aldılar.

Son günlerde işlenen ve bütün Avrupa’yı ayağa kaldıran ve oniki kişinin hayatına mal olan mizah dergisi "Charlie Hebdo" baskını Avrupa’nın maskesini bir kez daha düşürdü. Ellerinde, yüzlerinde milyonların kanı bulunan elli kadar lider, Paris’in acısını paylaştı, dünyaya birlik mesajı verdi ve terörü lanetledi. Bu bir karnaval mıydı yoksa maskeli balo muydu? Kimse hala karar vermiş değil, bir yanda öldürülen on iki kişi, Avrupa’yı ayağa kaldırmaya yeterken, bir yanda on iki milyonun katilleri bir araya gelerek nümayiş yaptılar. İşte doğu, işte batı, işte kültür, işte medeniyyet, işte barbarlık, işte cinayet... Ey dünya uyan, ey Avrupa artık yaptıklarından, bin bir surata bürünmekten ve maske takmaktan vazgeç, kendinle yüzleş!.. Şunu bil ki artık bu ihtiyar dünyanın senin oyunlarına tahammül edecek gücü kalmadı. Bir gün bu dünya, süvarisini beğenmeyen bir küheylan gibi seni sırtından atacaktır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Ateş Arşivi