Yoksa Siz Hâlâ Tabunuzu Atmadınız mı?
Demokrasi, değişim, özgürlük çağımızın sihirli, her yöne çekebileceğiniz, içeriğini istediğinizce doldurulabileceğiniz yüklü kelimeler. Bu kavramlara, bir de “tabuları yıkmak” gibi, sık karşılaştığımız genellikle aydın, sanatçı, yönetici kesimin dilinde gezen allâme lâflarını da ekleyebiliriz.
Avrupa Birliği’ne girmek ve AB(D) nin verdiği ev ödevlerini yapmak telâşıyla olsa gerek tabuları atmak hızı artmış durumda.
Vatanlaşma duygusu, millî kültürün kaim olması, bu ülkenin inancına, dinî sembollerine de sahip çıkmakla mümkünken arka arkaya kiliseler açılarak, haçlı izleri yaygınlaştırılır, vurgulanır.
Rol modeli olarak -asla tesadüf diyemeyeceğimiz-, gençlik üzerinde etkili İslâm düşmanı yazarlar, abd’li sanatçılar(!), Sırp zulmünü alkışlayan yönetmenler bir değil birkaç kere şeref konuğu, jüri üyesi vs. diye davet edilir, sahneye tepeye çıkarılır. İtirazcılar, muhalifler çembere alınır, susturulur. Uyuşturucuyla yakalanıp, Müslümanlara hakaret eden popçu baş tacı edilir, ödüllendirilir.
Halkın en etkili eğlence aracı televizyonda ahlâk yıkıcı, dizilere hiçbir tedbir getirilmez. Cinsel sapıklık sahneleri artar. Muhafazakâr(!) yönetmenler gay sahneleri çeker.
Kadınlar da geri kalacak değildir tabii. Sanattır, performanstır diye yüzlerce kişi önünde iki kadın çiftleşir. Kimsecikler bir şey demez. Sanat (!) çevreleri tarafından olay övülür.
Siz “Vatan, millet, Sakarya, istiklâl, istikbal” edebiyatı yaparken; -hayır, yanlış işitmemişsinizdir- yetkili ağızlardan sınır topraklarının İsrail’e kiralanabileceğine dair sözler duyarsınız mesela. Sonra bir yerlere gemiler falan gönderilir. Ardından füze kalkanı; Wikileaks belgeleri gelir; şaibeli g(örüntüler ) salkım saçak ortaya serilir.
Devlet (adamı) olarak her yana, her yöne dönebilirsiniz. Gününe, eşref saatine, icabında kahve falındaki gelecek bilimine, astrolojiye göre hareket edersiniz.
Çirkin yönelişler, pisliğe talip olma durumları, çürüme, enkaz süreci devam eder. Kime, neye güveneceğinizi bilemez, şaşırır kalırsınız.
…
Hâlimize acıklı bir örnek de, bazı bölümlerini aldığım bir yazıda açıkça görülmektedir. “AKP’nin ‘Tabuları Yıkma Gecesi’nde ‘Kadınların Aldatma Özgürlüğü” isimli, 19 Kasım 2010 tarihli yazı “HaberDem. Com” sitesinde Ayşe Büşra Erkeç tarafından kaleme alınmış.
“Geçtiğimiz Cuma akşamı “tabunu da al gel” başlığı adı altında AKP Gençlik Kollarının katıldığı bir panel ve ardından da mini bir konserin yer aldığı bir etkinlik için davet aldım. Davet, Beyoğlu’nun eğlence, parti ve konser mekânı Ghetto’daydı. Panelin moderatörlüğünü Okan Bayülgen’in yönettiği sesli ve gürültülü bir ortamda, önce tabuların yıkılmasından yola çıkmayı empoze etmeye çalışan gazeteci yazarlar sahneye çıktı.
(…)
Aslında geceyi tertip eden Hollanda başkonsolosluğu ve AKP gençlik kollarıydı. Sadece gülüyorum, neden mi, Hollanda gibi bir memleketin “tabu” ve “tabunu at” gibi bir konudan yola çıkarak bunu İstanbul’da ve bir gece kulübünde düzenlenmesi hiç masumane gelmedi bana. Nedenini ise gecenin sonunda anladım.
İlk kez bir eğlence mekânına girmemin şokunu hemen attım. Tek başörtülü davetli bendim, farkımdan gurur duyarak, gençlerin karşılıklı konuşmalarını umutla dinledim. Fakat hayal kırıklığı ve içsel bir üzüntü ile baş başa kaldım. Ortada ne bir fikir esintisi nede çözüm arayışı vardı. Kadehlerindeki içkilerini yudumlayan gençlere konuşmacı olarak gelen (Kaan) Sezyum’un sahneye viski istemesi onlara önayak mı oldu, yoksa zaten gençlik bu kirliliğe zaten aşina mıydı orasını varın siz tahayyül edin artık.
Kulaklarımda sadece Okan Bayülgen’in şu sözleri kaldı. “Tabunu da at gel, tabutunu da at gel… ve vs…”
(…)
Hollanda Başkonsolosu Onno Kervers’e, Ghetto’da panel düzenleme fikrinin nereden çıktığı sorulunca verdiği cevap bu tip tartışmaların hep üniversitelerde, ciddi ortamlarda yapıldığını... Fakat daha özgürlükçü ve eğlenceli bir ortamda ifade özgürlüğünü gündeme getirmek istediklerini söylemesi, “İfade özgürlüğü sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, benim ülkemde de tartışmalı bir mesele” diyerek... hem cinslerin istedikleri gibi “evlilik müessesesinde” bir araya gelebilen Hollanda’da, aslında tabu dediğimiz ahlaki bir takım kurallarında ön yargı gibi gösterilmesi hayli dikkat çekici bir durum değil mi?
Hayal kırıklığım devam ediyordu. Panel sonrasında Babazula müzik grubunun konser verileceği anonsu yapılmıştı. Hayli geç olmuştu ama bu şekilde orayı bırakıp gidemezdim. Beklemeye ve konseri de izleyip sonra dağılmaya karar verdik.
Babazula sahneye çıktı… Dansözler AKP’li gençlere müzik ve göbek dansıyla açılış yaptı ve gurubun başı diye tahmin ettiğim bir bey, şarkı arasında şu sözleri sarf etti… “Ak parti büyük bir başarı gösterip zinayı suç olmaktan çıkardı. Fakat bir ara bu kararından geri dönmeye niyet etti ve biz de “sevişin” şarkısını yaptık, geri dönmedi kararından ve zina hala suç değil. Bu bir başarı gerçekten, çünkü kadınlara ALDATMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VERDİ…”
(…)
Ne demek, kadınlara aldatma özgürlüğü? Aldatmak ne zamandan beri ruhi bir hastalık ve maraz olmaktan çıkıp özgürlük kisvesine büründü? Ve çığlık çığlığa bu söze alkış tutan, dans edip kadeh kaldıran gençlerin mukabelesi de cabası…
Tüylerim diken diken olmuştu, ahlaki değerlerimizin dejenere olduğu muhakkak fakat gerçeğin tokat gibi suratımda patlaması, hala suratımda iz halinde ve her aynaya baktığımda anlam veremediğim o tuhaf ifade beni kahretmeye devam ediyor…
Son olarak eşimin jestine engel olmak istemedim, bizim için önemli olan bir şarkısı vardı Babazula’nın, Bir sana bir de bana şarkısı… Sahneye gitti ve bu şarkıyı okumalarını rica etti… Verilen cevap aynen şuydu, “Bu gece tabuların yıkılması ve yok edilmesi gecesi, aşk gecesi değil, o bir aşk şarkısı dışarıda her yerde aşk kokusu var zaten, biz tabularınızı yıkmaya geldik!” artık daha fazla o havayı soluyamazdık… Apar topar dışarı attık kendimizi.
Evet, o gece tabuları yıkma gecesiydi, tabu neydi: ahlaksızlık, düzensizlik, lezbiyenlik ve homoluğun rahatça yaşanamaması; ahlak, ar, namus gibi kavramlara bağlı kalmaksızın hayvan gibi canının her istediği kişiyle alenen sevişilememesi mi?
Bunu Babazula’nın sahneye çıkardığı dansözlerin şarkı söyleyen kızla adeta sevişircesine dans etmesinden anlamam gerekiyordu?
Benim ülkemin gençliği bu hale mi gelecekti? Nerede bir nidasıyla ülkeler fetheden ve Fatihler doğuran gençlik?”
Genç yazarın, önemli bir konuya parmak basan yazısı bu soruyla bitiyor.
Şimdi söyler misiniz; bu manzaradan, geçerli uygulamalardan İslâmiyet’e, bizi biz yapan millî manevî değerlere kıymet verildiği gibi bir sonuç çıkarabilir miyiz?
Horul horul uyurken, tabu mabu, özgürlük mözgürlük derken, egemene övgüler düzerken, cambaza bakarken böyle böyle yıkılır gideriz işte.
Fakat gene de üzülmeyelim derim; ne de olsa muhafazakârlarımız işbaşındadır.
Avrupa Birliği’ne girmek ve AB(D) nin verdiği ev ödevlerini yapmak telâşıyla olsa gerek tabuları atmak hızı artmış durumda.
Vatanlaşma duygusu, millî kültürün kaim olması, bu ülkenin inancına, dinî sembollerine de sahip çıkmakla mümkünken arka arkaya kiliseler açılarak, haçlı izleri yaygınlaştırılır, vurgulanır.
Rol modeli olarak -asla tesadüf diyemeyeceğimiz-, gençlik üzerinde etkili İslâm düşmanı yazarlar, abd’li sanatçılar(!), Sırp zulmünü alkışlayan yönetmenler bir değil birkaç kere şeref konuğu, jüri üyesi vs. diye davet edilir, sahneye tepeye çıkarılır. İtirazcılar, muhalifler çembere alınır, susturulur. Uyuşturucuyla yakalanıp, Müslümanlara hakaret eden popçu baş tacı edilir, ödüllendirilir.
Halkın en etkili eğlence aracı televizyonda ahlâk yıkıcı, dizilere hiçbir tedbir getirilmez. Cinsel sapıklık sahneleri artar. Muhafazakâr(!) yönetmenler gay sahneleri çeker.
Kadınlar da geri kalacak değildir tabii. Sanattır, performanstır diye yüzlerce kişi önünde iki kadın çiftleşir. Kimsecikler bir şey demez. Sanat (!) çevreleri tarafından olay övülür.
Siz “Vatan, millet, Sakarya, istiklâl, istikbal” edebiyatı yaparken; -hayır, yanlış işitmemişsinizdir- yetkili ağızlardan sınır topraklarının İsrail’e kiralanabileceğine dair sözler duyarsınız mesela. Sonra bir yerlere gemiler falan gönderilir. Ardından füze kalkanı; Wikileaks belgeleri gelir; şaibeli g(örüntüler ) salkım saçak ortaya serilir.
Devlet (adamı) olarak her yana, her yöne dönebilirsiniz. Gününe, eşref saatine, icabında kahve falındaki gelecek bilimine, astrolojiye göre hareket edersiniz.
Çirkin yönelişler, pisliğe talip olma durumları, çürüme, enkaz süreci devam eder. Kime, neye güveneceğinizi bilemez, şaşırır kalırsınız.
…
Hâlimize acıklı bir örnek de, bazı bölümlerini aldığım bir yazıda açıkça görülmektedir. “AKP’nin ‘Tabuları Yıkma Gecesi’nde ‘Kadınların Aldatma Özgürlüğü” isimli, 19 Kasım 2010 tarihli yazı “HaberDem. Com” sitesinde Ayşe Büşra Erkeç tarafından kaleme alınmış.
“Geçtiğimiz Cuma akşamı “tabunu da al gel” başlığı adı altında AKP Gençlik Kollarının katıldığı bir panel ve ardından da mini bir konserin yer aldığı bir etkinlik için davet aldım. Davet, Beyoğlu’nun eğlence, parti ve konser mekânı Ghetto’daydı. Panelin moderatörlüğünü Okan Bayülgen’in yönettiği sesli ve gürültülü bir ortamda, önce tabuların yıkılmasından yola çıkmayı empoze etmeye çalışan gazeteci yazarlar sahneye çıktı.
(…)
Aslında geceyi tertip eden Hollanda başkonsolosluğu ve AKP gençlik kollarıydı. Sadece gülüyorum, neden mi, Hollanda gibi bir memleketin “tabu” ve “tabunu at” gibi bir konudan yola çıkarak bunu İstanbul’da ve bir gece kulübünde düzenlenmesi hiç masumane gelmedi bana. Nedenini ise gecenin sonunda anladım.
İlk kez bir eğlence mekânına girmemin şokunu hemen attım. Tek başörtülü davetli bendim, farkımdan gurur duyarak, gençlerin karşılıklı konuşmalarını umutla dinledim. Fakat hayal kırıklığı ve içsel bir üzüntü ile baş başa kaldım. Ortada ne bir fikir esintisi nede çözüm arayışı vardı. Kadehlerindeki içkilerini yudumlayan gençlere konuşmacı olarak gelen (Kaan) Sezyum’un sahneye viski istemesi onlara önayak mı oldu, yoksa zaten gençlik bu kirliliğe zaten aşina mıydı orasını varın siz tahayyül edin artık.
Kulaklarımda sadece Okan Bayülgen’in şu sözleri kaldı. “Tabunu da at gel, tabutunu da at gel… ve vs…”
(…)
Hollanda Başkonsolosu Onno Kervers’e, Ghetto’da panel düzenleme fikrinin nereden çıktığı sorulunca verdiği cevap bu tip tartışmaların hep üniversitelerde, ciddi ortamlarda yapıldığını... Fakat daha özgürlükçü ve eğlenceli bir ortamda ifade özgürlüğünü gündeme getirmek istediklerini söylemesi, “İfade özgürlüğü sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, benim ülkemde de tartışmalı bir mesele” diyerek... hem cinslerin istedikleri gibi “evlilik müessesesinde” bir araya gelebilen Hollanda’da, aslında tabu dediğimiz ahlaki bir takım kurallarında ön yargı gibi gösterilmesi hayli dikkat çekici bir durum değil mi?
Hayal kırıklığım devam ediyordu. Panel sonrasında Babazula müzik grubunun konser verileceği anonsu yapılmıştı. Hayli geç olmuştu ama bu şekilde orayı bırakıp gidemezdim. Beklemeye ve konseri de izleyip sonra dağılmaya karar verdik.
Babazula sahneye çıktı… Dansözler AKP’li gençlere müzik ve göbek dansıyla açılış yaptı ve gurubun başı diye tahmin ettiğim bir bey, şarkı arasında şu sözleri sarf etti… “Ak parti büyük bir başarı gösterip zinayı suç olmaktan çıkardı. Fakat bir ara bu kararından geri dönmeye niyet etti ve biz de “sevişin” şarkısını yaptık, geri dönmedi kararından ve zina hala suç değil. Bu bir başarı gerçekten, çünkü kadınlara ALDATMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VERDİ…”
(…)
Ne demek, kadınlara aldatma özgürlüğü? Aldatmak ne zamandan beri ruhi bir hastalık ve maraz olmaktan çıkıp özgürlük kisvesine büründü? Ve çığlık çığlığa bu söze alkış tutan, dans edip kadeh kaldıran gençlerin mukabelesi de cabası…
Tüylerim diken diken olmuştu, ahlaki değerlerimizin dejenere olduğu muhakkak fakat gerçeğin tokat gibi suratımda patlaması, hala suratımda iz halinde ve her aynaya baktığımda anlam veremediğim o tuhaf ifade beni kahretmeye devam ediyor…
Son olarak eşimin jestine engel olmak istemedim, bizim için önemli olan bir şarkısı vardı Babazula’nın, Bir sana bir de bana şarkısı… Sahneye gitti ve bu şarkıyı okumalarını rica etti… Verilen cevap aynen şuydu, “Bu gece tabuların yıkılması ve yok edilmesi gecesi, aşk gecesi değil, o bir aşk şarkısı dışarıda her yerde aşk kokusu var zaten, biz tabularınızı yıkmaya geldik!” artık daha fazla o havayı soluyamazdık… Apar topar dışarı attık kendimizi.
Evet, o gece tabuları yıkma gecesiydi, tabu neydi: ahlaksızlık, düzensizlik, lezbiyenlik ve homoluğun rahatça yaşanamaması; ahlak, ar, namus gibi kavramlara bağlı kalmaksızın hayvan gibi canının her istediği kişiyle alenen sevişilememesi mi?
Bunu Babazula’nın sahneye çıkardığı dansözlerin şarkı söyleyen kızla adeta sevişircesine dans etmesinden anlamam gerekiyordu?
Benim ülkemin gençliği bu hale mi gelecekti? Nerede bir nidasıyla ülkeler fetheden ve Fatihler doğuran gençlik?”
Genç yazarın, önemli bir konuya parmak basan yazısı bu soruyla bitiyor.
Şimdi söyler misiniz; bu manzaradan, geçerli uygulamalardan İslâmiyet’e, bizi biz yapan millî manevî değerlere kıymet verildiği gibi bir sonuç çıkarabilir miyiz?
Horul horul uyurken, tabu mabu, özgürlük mözgürlük derken, egemene övgüler düzerken, cambaza bakarken böyle böyle yıkılır gideriz işte.
Fakat gene de üzülmeyelim derim; ne de olsa muhafazakârlarımız işbaşındadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.