Turan Yazgan için
Konya Aydınlar Ocağı’nın Salı Sohbetlerinde yaptığım konuşmadan kısaltılmış bir bölüm:
“Alperen, Dede Korkut, Vakıf Adam, Turan Ata, Serdengeçti, Uluğ Bey günümüzün İsmail Gaspıralısı… İsminin çevresindeki tanımlamalardan, belirlemelerden bir kaçı.
Turan Yazgan; 1938 yılında Isparta’nın Eğirdir İlçesi’nde doğdu. İlk ve orta eğitiminin ardından 1959’da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. 2000 yılında, Üniversiteden emekliye ayrıldı. 1980 yılında kurduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın genel başkanlığını yürüttü. Evli ve 3 oğlu vardır. 22 Kasım 2012 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Eski Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Fikir Dünyası’ndan bir kaç örnek:
*“Bütün milletlerin içerisinde Allah’ın ırkçılık geni vermediği tek bir millet vardır. O da Türk Milleti’dir. Biz bu sebeple, yaratılan her şeyi canlı olsun, cansız olsun, Yaratandan ötürü sevmişiz ve bizi sevmeyenlere de bağrımızı, kucağımızı açmışızdır.”
*“…Türk milletinin de bir soyu vardır. Bu soy, kültürle genişlemiş, kültürle zenginleşmiş ve kökleşmiştir. ‘Ben Türk’üm’ diyen herkesi içine alır.”
*“Her şeyden önce Türk dünyasında alfabe birliğini sağlamak zarureti vardır. Türkçeden başka hiçbir dilin iki alfabesi yoktur. Türkçe’nin 30 alfabesi teke indirilmedikçe, dil birliğinden bahsetmeye imkân yoktur.” (Prof. Dr. Turan Yazgan, Türk Dünyasında Dün Bugün Yarın, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay. 2010)
*“Biz kimseye kötülük yapmadık. Katliam bizim tarihimizde yoktur. Ama en çok katledilen millet, Türk milletidir.”
*“Türk milleti mozaik değildir, Türk Milleti bir halıdır! Ve Türk Milletinin teşkil ettiği halı, birbirine çözülmez düğümlerle bağlı, ahenkli, rengârenk, dünyanın en kıymetli halısıdır.” (Mustafa Aydemir, Turan Yazgan ‘Fikirleri-Eserleri’, Sf. 393)
Turan Yazgan’ın en sevdiği iki liderin Bilge Kağan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğunu da ekleyelim.
Turan Hoca öncelikle üstün hedefleri olan ve fikirleriyle eylemleriyle bütünleşmiş bir şahsiyettir.
“Son yüzyılın Büyük Türkçüsü TURAN YAZGAN ‘Fikirleri- Eserleri’ diye kitap yazan Mustafa Aydemir, hakkında şunları söylüyor:
“1991 yılında SSCB de komünizm çökmüş, Demirperde enkazları altından Türkistan’daki Türk Devletleri için özgürlük yolu gözükmüştü. Fakat “bu devletlerin ayağa kalkabilmesi için çok şeye ihtiyaç vardı.
Ekonomik güce ihtiyaç vardı. Ekonomiyi yaratacak dil birliğine, fikir birliğine ve iş birliğine ihtiyaç vardı.(…)İşte bu kritik anda Türk soydaşlarımız için en etkili hamleleri Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı-(TDAV) çatısı altında Turan Yazgan yaptı.
Bir uçak dolusu insanla onların yardımına koştu. Onlara yalnız olmadıklarını hatırlattı. Onların ihtiyaçlarını saptadı. Onlarla kucaklaştı. Yazgan, bu girişimlerin ardından Vakfın sınırlı imkânları ve idealist insanlarıyla buralarda okullar açacak, kültürel faaliyetleri başlatacak ve koskoca devletlerin yapamadığını tek başına yapacaktır.”
Vakıf, 300’den fazla kaynak ve temel niteliğinde kitaplar basmıştır. Kültürel faaliyetlerinden en önemlilerinden biri de Turan Kültür Merkezi- Süleymaniye Kürsüsü Konferanslarıdır. Bu konferanslara katılan; İsa Yusuf Alptekin, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dilaver Cebeci, İlber Ortaylı, Rauf Denktaş, Necdet Sevinç, Uğur Derman, Ganira Paşayeva, Servet Somuncuoğlu, Mim Kemal Öke seçkin isimlerden bazılarıdır.
…
Turan Yazgan’ı biraz daha yakından tanıyalım:
Dr. Namık Kemal Kurt, hizmetlerinden bazılarına değiniyor: “O, hep ilklerin adamı olmuştur. İlk ‘Türk Dünyası’ kavramını o meydana getirmiştir.
İlk kurultayları o hazırlamıştır. Hatta ilk Türk Kadınları Kurultayını düzenlemiştir. (…)Yayın konusunda çoğu Türk kültürü, tarihi, medeniyeti ve dini konuları ile kurulan imparatorluklarımızın yükselişi, batışı ve Cumhuriyetin kuruluşu, meclis tutanakları tarihe ışık tutacak sayısız incelemeleri sunmuştur.
Türk Dünyası Araştırmalar Dergisi ve Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi erişilmez sayılara ulaşmıştır. Araştırmalar dergisindeki yayınlar hakemli ve akademik vasıftadırlar.”
Karahan Yazgan konuşuyor: “Her yönüyle lider özelliklerine sahip bir kişiydi O. Sadece bizim babamız değildi. O, binlerce öğrenci ve milyonlarca Türk genci için de bir baba idi, ata idi. Biz onu paylaşmayı öğrendik; çünkü bu bizi büyük bir aile yapıyordu. Hem de uçsuz bucaksız bir coğrafyada, uçsuz bucaksız bir aile.”
Onun içtenliğini, ülküsüne adanmışlığını Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı, unutulmaz liderlerden Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu şöyle dile getirmektedir:
“Özel bir insandı. 25-30 kişinin yapacağı işi tek başına yaptı. Umum ‘Türk Dünyası’nı kucakladı. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün Türklerin yardımına koştu. Türklerin daha iyi bir geleceği olması için mücadele etti. Onun ve Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın sadece Kırım’a yaptığı hizmetleri herhangi bir insanın biyografisine yazılsa, o insana öğünmek için yeter de artar bile.
Yağmur Tunalı, Gittiler kitabında Turan Yazgan’ dan da bahsediyor ve onunla ilgili ölümsüz bir hatırayı iletiyor bizlere: “1991 yılının Ağustos’unda Kazakistan ve Tataristan’dan sonra Azerbaycan’a gelmiştik. Henüz Sovyetler dağılmamıştı. Elçibey, aranmaktan kurtulmuş ve Halk Cephesi’ni kurmuştu. Millî Hareket’in merkezi Halk Cephesi’ydi. 106 kişilik büyük gurubumuzdan seçilmiş 20 kişiyle Elçibey’in akşam yemeğindeydik. İlerleyen saatlerde, (Rus tarihçi) Gumilyev’in ‘Hazar’ın sularının yükselişi, her zaman Türklüğün de yükselişini getirmiştir’ fikri üzerinde epeyce konuşuldu. Sözle kalınmayacağı, yaşanan duygu yükselişinden anlaşılmıştı. Elçibey ve Turan Hoca gibi iki büyük idealistle onların histe coşmaya hazır 40 kadar insanın ne yapacağı artık belli idi.
Gecenin 01:30’unda, ay ışığı tepemizde, hiç bitmeyen rüzgârların şehrinde Hazar Denizi’nin yerleşmenin olmadığı uzakça bir yerindeydik. Deniz, epeyce dalgalıydı. Hazar’ın yükselip yükselmediği sahilden incelendi. Bir görüş hâkim oldu, evet Hazar yükseliyordu. Muazzam bir müjde gibi duyulan bu hükümden sonra olacak yine belliydi: Hoca ve Elçibey, ayakkabılarını çıkarıp pantolonlarını diz üstüne kadar katlayarak denize girdiler. Hepimiz onlara uyduk. Epeyce serindi. İkazlar üzerine heyetin çoğunluğu sahile çıktı; ancak Hoca ile Elçibey bütün ısrarlara rağmen dönmediler. Birbirlerine sokulmuşlardı. Aya bakıyor ve dua ediyorlardı. Bu görüntünün cazibesine kapılarak, açık kasetli teybimle ben de onlara katıldım. Artık üç kişiydik. Sonraki düşünüşüme göre, söze karışmama rağmen beni gördüklerinden de emin değildim. Durmadan, vecd halinde ve sayıklar gibi gözyaşlarıyla dua ediyorlardı:
‘Ya Rab! Ya Rab! Türklüğü yücelt! Türk’e güç ver Ya Rab! Hazar’ı yükselttiğin gibi Türk’ü yükselt”
Duaya ara veriyor, şiir okumaya başlıyorlardı.
Turan Hoca’nın hafızasında bu kadar şiir olduğuna o vakte kadar şahit olmamıştım. Elçibey’in de Türkiye şairlerini ne kadar iyi bildiğine şaşırmıştım. Pek çok şairden bazı beyitler ve Sakarya Türküsü şiirini tam metin ezbere okumuştu. Uzun ve bitmesini istemediğimiz harika bir geceydi.”
Meşhur siyasetçilerimizden Agâh Oktay Güner’e göre Turan Yazgan: “Tercüme bilgiyi aşmış, kendi göz nuru ve alın teriyle ilmi kendi alanında millî gerçeğimizle birleştirmişti.”
…
Turan Yazgan’ın aldığı ödüllerden biri de Elazığ (17. Hazar Şiir Akşamları) programı çerçevesindeki ‘2008 yılı Türk Dünyası Hizmet Ödülü’dür. Aynı etkinlik içinde Türk Edebiyatı Vakfınca “Türk Dünyası Bilgesi” sıfatı verilmiş, bir caddeye ismi konulmuş ve Fırat Üniversitesi’nce fahri doktoraya lâyık görülmüştür.
Yaptığı teşekkür konuşmasında, “Allah’ın en mutlu kulu” olduğunu ilan eder. “Gösterilen bu teveccühe, bu dünyada hiç kimse tek başına layık olmayacağına göre, öncelikle devletime borçluyum” der.
“Devlet olmasaydı; millî ve manevi hayatımızı devam ettirmemiz bir yana korumamız bile mümkün olmayabilirdi”.
İkinci olarak, öğrencilerine, derslerde konferanslarda, radyo televizyonda kendisini dinleyen, kitap, dergilerini okuyan, sayısız, her guruptan millet evladıyla kendiliğinden oluşan güce borçlu” olduğunu ifade eder. Sonra duygu dolu cümlelerle şöyle devam eder:
“Üçüncü olarak adımı “Turan” koyan; ‘Kirli gömleğimi satar seni okuturum.” Diyen babama; ‘Toprak tutarsan altın olsun, sözün geçkin, kılıcın keskin olsun, vatana, millete, devlete yarayasın.’ Duasıyla, beni Cebrail’in(a.s.) yeşil kanatlarına emanet ederek uyurken kirlilerimizi yıkayan, söküklerimizi dikip deliklerimizi yamayan anama, her zaman desteklerini esirgemeyen ağabeylerime, Allah’ın (C.C.) yazgısı olarak evlendiğim, anam gibi üç oğlumu yetiştiren ve çok hayırlı gençler olarak vatana, millete, devlete ve ailemize bağışlayan eşime borçluyum.
1952’de harita üzerinde Ötüken’e parmak basarak çektirdiğimiz fotoğrafın arkasına; ‘Buralara gideceğim, buralardan düşmanı temizleyeceğim.’ Diye yazıp imzalamayı ilham eden, sıra kapağıma bir gazeteden keserek yerleştirdiğim o genç kız fotoğrafına benzeyen karımla evlenmeyi kısmet eden, çocukluğumda hayal ettiğim her hizmeti gerçekleştirmek için bana sonsuz gayret ihsan eden, her sıkıştığımda imdadıma yetişen, böylece Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nı kurmayı, ‘Türk Dünyası’nın her yerine 164 kişilik kafilelerle 1989’dan itibaren ayak basmayı nasip ederek ilk tanışmaları sağlamama, Turan kasabasında şükür namazı kılmama, ilk kurultayları, ilk kongreleri toplamama, tiyatro ve resim sergileri, müzik şölenleri gibi pek çok daha çeşitli ilke imza atmama her türlü imkânı bahşeden Cenab-ı Allah’a borçluyum.” (Türk Edebiyatı Dergisi, Türk Dünyasının İki Alpereni Turan Ata Kabaklı Hoca, 2013, sayı:472)
Allah’tan rahmet diliyoruz! Ruhu şad, mekânı Cennet olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.