Tarihi Yazmak
Tarafsız bir gözle kendi milletinin geçmişini, tarihini yazmaya çalışan tarihçiler, saklı olan olmayan tüm arşivlerden elde ettikleri bilgileri yazarlar.
Tarihi kaygı kültürleriyle ve emirle yazacak olan tarihçiler ise, ellerine tutuşturulan bir takım kâğıt yığınlarından elde ettikleri bilgilerle, tarih tezlerini inşa etmeye çalışırlar.
Açık kaynaklardan elde edilen bilgiler de, resmi tarih tezi oluşturmak için planlanan kaynaklanan elde edilen bilgiler gibi hem tarihçilerin, hem de o tarihi okuyanlar üzerinde derin etkiler oluşturur.
Bunun nedeni geçmiş dönemlerde toplumu değiştirme görevi dine, modern zamanlarda ise toplumu değiştirme, dönüştürme görevinin pozitivizme yüklenmiş olmasıdır.
Pozitivizm bu görevi yerine getirirken, “geçmişi yok et ki, yeniyi inşa edebilesin” düşüncesini temel alır.
Toplumun değiştirmeye yönelik olarak yürütülen nüfus politikaları doğrultusunda, uygulanan milliyet politikaları ile başlanan çalışmalar, toplumun tüm hafızasını ortadan kaldırmaya dönüşecek kadar farklı olur.
İttihatçıların oluşturduğu mübadele ile kürt, yahudi ve Filistin politikaları, bu anlamda sadece uygulanan toplumların değil, neredeyse bir bütün olarak Ortadoğu coğrafyasında yaşayan milletlerin toplumsal hafızasını yok etmeye dönük çalışmalar olmuştur.
İttihatçıların sevk ve iskân politikası bir bütün olarak cumhuriyet döneminde tek parti iktidarı tarafından uygulanmıştır.
İttihat Terakki Cemiyeti, siyasi örgüt olarak Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vurmuş olsa da, örgütün oluşturulan bir kongre sonucunda kendini feshettiği ve liderlerinin yurt dışına çıkması ile tamamen ortadan kalktığı akla gelmemelidir.
Anadolu'ya yayılmış teşkilatın asker sivil bürokrasideki kadroları, fesihten sonra da etkisini sürdürmüş, Milli Mücadelenin örgütlenmesinde belirleyici bir rol oynamış, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini de İttihatçılar kurmuşlardır.
Milli Mücadelenin İttihatçı bir hareket olduğunu kabul etmek insanlara zor gelebilir.
İttihat Terakkinin Müdafaai Hukuk hareketine dönüşmesi doğru kabul edilse bile, Milli Mücadelenin lider kadrosunun tamamına yakınının İttihat Terakki üyesi olmadığı açıktır.
Cumhuriyetten sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 'nın kadrolarına katılan İttihatçıların 1926 yılına gelindiğinde tasfiye edilebilmiş olduğu gerçeği de, tarihi yazanların kimler olduğunu göstermektedir.
Türklerin dünya tarihindeki yerini ve medeniyete katkılarını ispat edebilmek amacıyla Tarihi emirle yazabilmek için 1931 yılında Türk Tarih Kurumu, 1935 yılında da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi kurulmuştur.
Tarih araştırmaları için kurumlar kurulmasına rağmen, henüz 10 yıllık tarihi bile olmayan bir devletin geçmişine de ihtiyaç duyulduğu için, Türk tarihi Osmanlı Selçuklu çizgisinden, Orta Asya ve Milattan önceki çağlara kadar götürülmüştür.
Anavatan kabul edilen Anadolu'nun en eski halkları olan Hititler hakkında da incelemeler yapılmış ve pragmatik bir anlayışla, Anadolu'nun Roma ve Bizanslılardan önce de bir Türk yurdu olduğunun ispatına çalışılmıştır.
Yazılan bu yeni tarihten, sonraki her aşamada yararlanma yoluna gidilmiş, Cumhurbaşkanlığında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve devlet adına yapılan tüm toplantılarda ve konuşmalarda bu tarih yazımından yararlanılmıştır.
Anadolu tarihinde daha derine inilmesi düşüncesiyle Hitit ve Sümerlerin üzerinde durulması gerektiği düşünülmüş, bunun için Anadolu'da, yapılan kazılar sonucunda bulunan eski uygarlık ürünleri temel alınarak, Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi icat edilmiştir.
İslâm tarihi hakkında çok zengin bir bilgi birikiminin var olduğu bilinmesine rağmen, özellikle hilâfetin kaldırılması sonrasında yapılan konuşmalarla, yıkılan Osmanlı Devleti 'nin başarıları yok sayılmış, hataları öne çıkarılmış, maddi ve manevi mirası ise ret edilmiş olmasına rağmen borçlarını yüklenmekten çekinilmemiştir.
FARKINDA MIYIZ?
İttihatçılar Kürtlüğü “sosyal problem” olarak gördüklerinden, Kürtlerin asimilasyonu ve Türkleştirme politikalarında, Meşrutiyet'ten sonra İttihat Terakki'nin Diyarbakır şubesini kurarak temsilcisi olan Ziya Gökalp’in çerçevesini çizdiği günümüz Türk milliyetçiliğinin temel alındığını görmekteyiz.
İttihatçılardan Cumhuriyet dönemine politik proje olarak miras kalan bu uygulamanın, o güne kadar konuşulan veya uygulama alanı bulan hiçbir milliyetçilik teorisinden model alınmadığını görmekteyiz.
Kaygısı sadece Türkleştirme olan süreç, projenin demografik yanını öne çıkarmıştır.
Geçmişi yok sayma çabaları “millî bir tarih” ihtiyacını zorunlu kıldığı için, geçmiş yeni bir tarih olarak icat edilirken, o tarihin popüler bir anlatı biçiminde tedavüle sokulması da gerekli olduğundan, kurşun askerlik yapacak olan emir erleri yani bilim(!) adamları devreye alınmıştır.
Tarih yazma faaliyetinin sağcısı, solcusu, milliyetçisi veya laikçi olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.