Şeb-i Arus
Bilindiği üzere her sene 7-17 Aralık târihleri arasında, Mevlânâ Hazretleri’nin vefat ettiği Konya’da bilhassa ‘Şeb-i Arus’ gecesi olarak bilinen 17 Aralık’ta çeşitli etkinlikler ve sema gösterileriyle Hak eri, aşk kahrâmânı yâd edilmekte. Konya içinde barındırdıklarıyla ne kadar onurlansa az! Ancak Mevlânâ’yı ve eserlerini tanımakta ve anlamakta Konya’nın çok emek harcaması ve çaba göstermesi şart.
‘Ölüm Günü’nü, ‘Düğün Gecesi = Şeb-i Arus’ olarak yorumlayan Mevlânâ Hazretleri’nin ölüme bakışı müstesna, ender rastlanan seçkin bir bakıştır. Hazret; ‘Herkes ölümden bahsetti bense vuslattan’ diyerek kendisinden ayrılanlara üzülmemesini bilakis O; ‘çok sevdiği Rabb’ine kavuşma’ olarak ölümden âdeta haz duyduğundan bahseder. Yine ölüm ile kişinin kendisinde vâr olan cevherin aslına döndüğünü böylece bedenlerin yok olmadığını bir başka âlemde tekrar dirilineceğini ifâde eder.
Ancak şöyle bir Mevlâna Hazretlerinin hayâtı şahânelerine bir göz atmakta yarar var:
Hz. Mevlânâ, 1207 senesinde Horosan’ın Belh şehrinde dünyâya gelen meşhur bir Türk düşünürüdür. Daha 4 yaşında iken babası Bahâüddin Veled tarafından eğitilmeye başlanmıştır. Babası ‘Âlimlerin Sultânı = Sultânul Ulemâ’ olarak anılırdı. O devirde yaklaşmakta olan Moğol istilâsı hasebiyle âilesiyle berâber Bağdat’a oradan da önce Karaman’a sonra Konya’ya gelir, yerleşirler. Bu göç sırasında Hz. Mevlânâ Nişabur’da kaldıkları vakit ünlü mutasavvıf Ferîdduddîn Attar Hazretlerinin dikkatini çeker. Konya’da Anadolu Selçukluları zamânında Sultan Alâeddin Keykûbat, Bahâuddin Veled’e bir medrese inşa ettirir. Pek çok ilim tâlebesi burada eğitim görür. Babasının vefâtından sonra onun boşluğunu Mevlâna hazretleri doldurur. Altunapa (İplikçi) medresesinde halka açık sohbetler yapan Mevlânâ’nın vaazları insanlarla dolup taşardı, halkın Hz. Mevlânâ’ya karşı çok büyük sevgi ve ilgisi vardır. Herkes tarafından sevilip, sayıldığı için onlara ‘Mevlânâ = Efendi’ denmiştir. Rûmî olarak anılmasının sebebi ise; Batı’da Anadolu, Rum diyârı olarak bilinirdi dolayısıyla Mevlânâ hazretleri için ‘Rum diyârında yaşayan bilgin’ anlamında Rûmî denilmiştir.
İlerleyen yıllarda Mevlânâ hazretleri 1244 senesinde Şemsi Tebrîzî ile karşılaşır. O, Şems'de ‘mutlak kemâlin varlığını’ cemâlinde ise; ‘Hakk’ın nurlarını’ görmüştü. Birbirlerine Allah (c.c) sevgisiyle çok farklı bir boyutta bağlanan bu iki Hak dostunun berâberlikleri uzun sürmedi. Şems âniden öldü veya öldürüldü. Bu saatten sonra Mevlânâ hazretleri halk içine pek çıkmayarak inzivâya çekildi. İlerleyen yıllarda Hazret, Şems’in yerini Selâhaddin Zerkûbi ve Husâmettin Çelebi ile doldurmaya çalıştı. Hayâtını; ‘Hamdım, piştim, yandım’ diye târifleyen büyük düşünür 1273 senesinde kıymetli ömürleri vuslat ile neticelendi. Cenâzesine Müslümanlar kadar gayrı Müslimler de itibar ederek onlarda iştirak ederler. Bir hoşgörü âbidesi ve aşk eri olarak bilinen bu meşhur mutasavvıf Konya’da medfun bulunmaktadır. Kabri şerifleri vefâtından bu yana ziyâretçilerle dolup taşmaktadır. Eserleri elden ele dolaşmakta hâlâ dahi insanların imanlarını kavîleştirme noktasında etkinliğini sürdürmektedir. Ne mutlu bize ki böylesi bir din kâmiline sâhibiz. Rabb’im tüm değerlerimizin kıymetini bilmeyi nasip etsin.
Bu güzel aşk erinin son vasiyeti şöyleydi:
‘Ben size, gizli ve aleni, Allah'dan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, dâima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefâsına dayanmanızı avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, Kerem sâhibi olan sâlih kimselerle berâber olmanızı vasiyet ederim. Hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız tek olan Allâh'a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.’ Buyuruyorlar.
Bu nasihatler hepimizin için devam eden en mükemmel tavsiyelerdir. Uymamız temennisyle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.