Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Sadece kazanç mı?

Sadece kazanç mı?

                                                            “Turizm, yaşayan uygarlıkları tehdit eden son beladır”

Daryûş Şâyegân

 

Turizmle ilgili; “Türk turizmi imaj mağduru, yüzde 40’lara varan düşüş yaşandığı, kötü gidişat” gibi haberlere mutlaka rastlamışsınızdır basında.

Dışarıda, özellikle bizlere yapılan muamele düşünüldüğünde; mesela ilk Rus turist kafilesini hususî törenle, akıl almaz gösterilerle karşılamak, eğilip bükülmek, garabet bir hâl gibisinden çeşitlemeler de malûmunuzdur.

Karşımızdaki artık neyi temsil ediyorsa, ne görüyorsak; bambaşka bir değer atfetmişizdir “gelene gidene”.

Meselenin bir de arka planı vardır. İranlı felsefeci Daryûş Şâyegân farklı düşünce kapıları aralar.

“Turist, uygarlıkların mutlak hâkimidir. Müzeleri onun için kurarlar. Onun için oteller yaparlar. O görsün diye tapınakları sergiye açarlar. Kutsal şeyleri onun için koflaştırırlar. Turist, her şeye olabildiğince çabuk ulaşmak ister. Olabildiğince çabuk görmek, yararlanmak, götürmek ve evine dönmek ister. Onun, doğanın dinginliğinde bir meyvenin ürün vermesinin şartlarından olan öğrenmeye, öğrencilik etmeye ve çiçeklenişi beklemeye tahammülü yoktur.(…) Turist, her şeyin kendi bilinç düzeyine ve boyutuna indirgenmesini bekler. (…)

Şâyegân turist ile ziyaretçi arasındaki farka da değinir:

“Turistin olduğu yerde tapınağın raksı, kabare tepinmelerine; kutsal gizli kabul ayinleri, sirk dedikodusuna; tapınaklar ve mescitler de üçkâğıt piyasasına dönüşür. Ziyaretçinin huşu ve iç huzuru yerini meraka, uzlet arzusu ise hazzın şiddetlenmesine bırakır.(…) Kültürleri de folklora çevirir.  Folklar, bir uygarlığın, turistin doyumsuz merakını giderebilecek olan dramatik yönüdür. Başka deyişle folklor, bir kültürün eğlendirici yönüdür. (…) bu kültür, aceleci turisti memnun etmek için yoğunlaştırılmış bir eğlenceye indirgenmiş kültürdür.

Turist, kitlesel insanın hareketli yönü olduğundan ve kitlesel insan, her şeyi kendi yıkıntısının  (bundan maksat bir kültürün bütün manevi değerleridir) altında tuttuğundan Asya uygarlıklarının giderek müzeye dönüşme, sözün özü folklor biçimini alma ihtimali şu anda meydana gelmek üzeredir. Bazı Asya ülkeleri, turistik bir geneleve dönüşmüşlerdir. İşin şaşırtıcı yanı, bu ülke yöneticilerinin söz konusu durumdan pek de rahatsız olmamalarıdır.”

Meseleyi bu boyutuyla fazla düşünmeyiz. Turizmin getirisi götürüsü nedir. Satıhta geziniriz. Vurucu tespitler devam eder:

“Kitlesel insan veya turist, aslında ekonomi ve çıkar ölçülerini her şeyden önde tutan kişidir. Budist metinlerini aramak için Hindistan’a giden Çinli gezgin veya Batı’dan Çin’e giden İbni Batuta turist değildi. Çünkü onlar için seyahatin anlamı bir seyr ü süluk idi ve belki de bu yoldan edindikleri deneyim, hiçbir amaca yönelik değildi. Ne var ki turistlerin atası olan Marco Polo’nun, mücevher satıcısı Charden’in veya Doğu’ya gelen başka gezginlerin seyahat amaçlarında, bugünün çıkarcı turistlerinin amacını bulmak mümkündür. Günümüz turizminin ana kaynağı, başlangıçta deniz yollarının keşfini Cristof Colomb ve Macellan’ı ortaya çıkaran Faust uygarlığının doymak bilmez merakıydı. Bu merak, sonradan Hristiyan misyonerliği şeklinde Hristiyanlığı uhrevi bir mal gibi dünya insanlarına dayatıp yayılmacı güçlere yolunu açtı ve nihayet kolonyalizm ile sonuçlandı. Yabancı sermaye, üçüncü dünya ülkelerinde nasıl çağdaş sömürünün hayırhah yönüyse modern turizm de söz konusu olgunun görünüşte zararsız biçimidir. Durumun görüntüsü değişmişse de aslı olduğu gibi durmaktadır.” (Daryûş Şâyegân, Batı Karşısında Asya, Sitare Yayınları, sf.76-77)

Daha vahimi vardır. Bu güzel vatanda turist gibi dolaşır yaşarız bazen.

Hiçbir meselemiz yoktur. Düşünme zahmetine katlanmayız. Türkiye’nin istikbali, akıbeti hakkında bir endişemiz, dolayısıyla teklifimiz bulunmaz.

Aydınımız da “Turist Ömer” gibi gezinir. Âdeta bir yabancının zihniyetiyle hayatî faaliyetlerini sürdürür. Kökleri olmadığından, neticede şifalı bir mahsul zuhur etmez; sözü geçmez.

Üç günlük oyuncak(lı) dünyada haz peşinde, (mecburî sıkıntılar, zorlamalı paylar dışında) salt ne kadar eğlenip, kâm alacağımız hesabındayızdır.

Memleket ve sorunları bizim değildir. Sanki vatanın sahipleri başkalarıdır.

 Yabancıyızdır. Tesadüfi bu topraklarda doğmuş ve terk etmeye her an hazır...

Durum; hayatı okuma, anlama, duruş konusundaki zafiyetimizin, değerlerimizi mâl edemediğimiz; sosyal sorumluluktan, görevden kaçış, cehalet ve ataletimizin bir göstergesidir.

İçsel işleyiş, yolculuk ve keşif zevkine eremediğimizin belirtisi de…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi