Önyargı üzerine
Gündem maalesef sıkıntılı bizleri geren, üzen haberlerle dolu çevremiz bu sebeple biraz farklı konuları işlemek sûretiyle sizleri gündemden uzak tutmaya gayret ediyorum kıymetli okuyucular. Bugün farklı bir ahlâkî umde üzerinde yoğunlaşacağız.
Bu yazımızda “önyargı” ile ilgili konuşalım arzu ediyoruz. Önce nedir önyargı? Diyelim. Önyargı, farkında olmadan içselleştirdiğimiz görüş ve kanaatlerimizdir. Çoğunlukla önyargıyı bilgi ile alakalı zannederiz de bunun farkında olmayız. Ancak biz de o önyargıyı oluşturan bir geri plan (back ground) mutlaka mevcuttur. O geri plan asıl bilgi mi yoksa bulunduğunuz ortamla ilgili oluşan genel kanaat mi orası tartışılır. Zira kafamızda önyargıyla ilgili bize göre koşullu olan bir altyapı temeli vardır. Bu alt yapı da tabi kişiye göre değişkenlik gösterir. Hatta kişiler bâzen kendilerinde vâr olan önyargının farkında dahi olmayabiliyorlar.
Kişilerin önyargıları farklı kişilere, guruplara, etnik aidiyeti bizim gibi olmayanlara ya da başka coğrafyanın insanlarına kadar genişleyebilir. Bir önyargı fark edilebilirse ne iyi! O zaman o yanlış önyargı düzeltilebilir. Bu düzeltim kişinin ahlâkî erdemliği açısından bir kazanç olur. Ancak eğer bu yanlış kanaat eğer düzeltilmez ise o yanlış kişinin uhdesinde kalıcı olabilir. Bu durum neticesinde kişiler için hep bir karşı taraf olur veya oluşur. Meselâ, ‘hasım’, ‘öteki’, ‘başkası’, ‘karşı taraf’ gibi bizden farklıları ayrıştırıcı bir kavram türetmiş oluruz. Tabi bu durum insanlar arası oluşması gereken sevgiyi engeller yanı sıra bilhassa bugünlerde bize en çok lâzım olacak olan ‘kardeşlik bilinci’ne zarar verir.
Daha yaşanılır bir hayat tarzı için kişiler ‘ön yargıları’nı fark ettiklerinde bu problemden kurtulmaya çalışmaları en akıllıca iştir. Bunun için karşı taraf dediği ötekileştirdikleriyle empati yaparak, iletişime girerek onların bilgi ve kanaatleriyle benzeşmeyen hususların tâbiri câizse masaya yatırılıp ortak müştereklerde birleşip bütünleşmek güzel bir davranış modelidir. Tabi bunu gerçekleştirmek için özeleştirilere açık olmak ayni zamanda tahammüllü olmak gerektir. Bugünkü insanlarda da en bulunmayan özelliklerden birisidir tahammül. Bu tahammül gerektiren husûsu büyük bir özveriyle başardınız diyelim bu sefer de karşı taraf dediğiniz ‘öteki’ de biz karşı önyargılı olabilir. Bu takdirde önyargılarda çifte standart oluşur. Karşımıza çıkan bu çetrefilli tablodan kurtulmak için insanların ürettikleri yanlışlardan yola çıkmak yerine yüce İslâm’ın yüzyıllardır hoşça geçinme kâidelerine başvurmadan olmaz.
İslâm’a göre önyargının pek çoğu zan’dan ibârettir. Zannın dîni târifi; ‘sanmak, sezmek, itham etmek’tir. Kutsal kitâbımızda: “Ey Müminler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü bâzısı günahtır.” (1) Buyrulur. Zan önyargı gibi ihtimaller üzerine dayalı olduğundan onda hak tecelli etmez. Dahası zannın pek çoğunda vebal gerektiren sıkıntılı durumlar oluşabilir. Bu menfiliğe cevap yine Kur’ânı Kerim’de Nur Sûresi, 12’de insanlara iyi zan (=hüsni zan) bulunma tavsiyesinde vardır. İslâm’ın en kâmil ahlâkının üzerinde toplandığı şanlı peygamberinde, hüsni zannın imân alâmeti olduğu vurgulanır.
Dolayısıyla bu faydalı bilgiler ışığında önyargılarımız konusunda ısrarcı olmayıp o husus hakkındaki bilgilerimizi ister alt yapıdan gelsin ister sonradan çeşitli menfi veya olumsuz etkilerle oluşsun hep düzeltme çabasında olmak en uygun davranıştır. Bu tutum karşısında yüce İslâm’ın değişmeyen eşsiz prensiplerinden hüsni zanna sığınmak, zandan kaçınmak, önyargılarımızı mütevâzilik ve alçak gönüllülük çerçevesinde biçimlendirmek ne güzeldir!
----------
1- Hucurat, 12
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.