Ne uğruna
Bir gazeteci yazar, seçim değerlendirmeleri yaparken, filanca parti için “Başına Hz. Peygamber de gelse, bu kadar oy alırdı” gibisinden sözler sarfetmiş.
“Rüyamda Peygamber Efendimizi (S.A.V.) gördüm, şu partiyi işaret ediyordu” diyenler mi ararsınız; bir partiye “yüce” sıfatı verip, yazı döşeyenler mi?
Türlü cemaatleri parti parti gezdirip; bir başkası, ötekini aklayıp pakladı diye topa tutanlar mı? Anlaşılıyor ki siyasetten başka sorunumuz, konuşulacak mevzuumuz yok.
Halbuki umumiyetle koltuğa yapışıldığına, güç mevki paylaşılmak istenilmediğine, hatta halka farklı bir adayla bir gelecek vaadi, umudu bile çok görüldüğüne göre.. Daha fazla güç, daha ziyade saltanat, mülk, üstelik bir bakıma kulluk talep eden bir düzeni; en kutsal en aziz isimlerimizle yanyana getirip, kalpleri de daraltmayalım lütfen.
Hangi makam sahibi; milleti ve inançları namına lüksünden, imtiyazlarından, tutkularından vazgeçiyor, ihlasla kendini hizmete, manevî değerlere adıyor ki. Ya da kaç kişi?
Ekseriyetle bütün günahlarımızı, kusurlarımızı, kutsalla örtbas etme davasında değil miyiz?
Belki farkında değiliz ama “Âlemlerin Efendisi; Habibullah; En Yüce İnsan” algısı, İslâmî bir hakikat, bedahet; imanın en temel rüknü, Kelime-i Şehadet; bir takım hesaplar menfaatler uğruna herhangi bir politika(cı)ya tâbi tutuluyor. Ondan sonra gelsin, siyasileri övme, sövme, ya da kutsama yarışı…
Peygamberimizin mübarek adı; böyle uluorta, rastgele referandumlar, seçimler, geçimler için ortaya atılmalı mı?
Sonuçta politikacı veya değil, herhangi bir şahsı hatadan münezzeh kılıp, insanüstü bir paye vermek; en azından toplum gidişatı açısından zararlı olmaz mı? Ya da iman selametimiz, tehlikeye girmez mi?
Acaba siyaset kanunları, din esaslarının önüne mi geçiyor; mesela sandık cennet cehennem kapısı haline mi geliyor. Oysa tam tersi iddia edilmişti.
Yanlışları nasıl düzelteceğiz. Hakikî bir yükseliş, bilimin de eşlik ettiği bir maneviyat sistemiyle gerçekleşmez mi?
Bir kere herkes “Peygamber” görebilir mi? Ayrıca “Allah Resulü” merkezli rüyalar rastgele söylenir, politik yönlendirmeler veya başka amaçlar için kullanılır mı? Belli ki çekkin(!), uhrevî hayatı önceleyen, titiz insanlar, kılavuzlar mevcut aralarında.
Rüyalarını ortalığa yayan, ilan eden insanlar açısından riya, gösteriş, kibir gibi sakıncalar var mıdır? Tasavvuf terbiyesinde sözgelişi buna benzer incelikler, dikkatler yok mudur? Umumi olarak düşünürsek, bir “şirk” tehlikesi teşekkül eder mi. Pek de yabana atılacak sorular değil bunlar. En azından bizi biraz durdurmalı.
Siyaset, dünya hali bu. Yarın bir başka kişi de parlayıp öne geçebilir. Sonuçta insan (yapısı itibariyle, bilgisiyle, ömrüyle, geleceğiyle) sınırlı bir varlık. Efendimizi (S. A. V.) bu defa onun dilinden mi konuşturacağız.
Nasıl devran sürekli değişiyor; tarih, insan, toplum değerlendirmeleri ayrı veçhelere bürünüyor veya başka gerçekler, açılar, bakışlar ortaya çıkıyorsa; istikbalde ayrı hükümler, şartlar, tespitler, veriler de geçerli sayılabilecektir.
Herhangi bir partinin, grubun, topluluğun müntesipleri arasında dahi birbiri hakkında ağır eleştiriler, suçlamalara vs. şahit kalıyoruz. Vaktiyle itham edilen, az sonra makbul kılınıyor. Muteber kişi, zamanla maktul(!) olup karalanıyor. A yahut B partisinin veyahut herhangi bir cemaatin; akıl dışı, üzerinde çok konuşulacak girişimleri de mümkün.
Bazıları öyle gösterse, “Pazara kadar değil, mezara kadar” dese de; muhtemeldir ki, soğuyup, günün gereklerine veya piyasa koşullarına(!) göre, bir diğer “yıldız kişinin” peşine düşüp, “Pazara” çıkacaktır kimi insanlar.
Demek ki göreceli, ortak düşüncenin mutabakatın tam hâsıl olmadığı, tartışmalı konulardan bahsediyoruz.
Şartları böyle değişken dönüşken olan politikayla, siyasi örgütlerle, peygamberler nasıl irtibatlandırılır ve neredeyse “müzmin partili” konumuna getirilir.
İnsanlara –zorlamadan- Kur’an ve Sünneti tavsiye edip, yönlendireceğinize; Rahmet Peygamberini; siyaset mensuplarına tabî kılıyor, politik ayar çektiriyorsunuz ve bir bakıma –haşa- derecesini, mertebesini düşürüyorsunuz.
Bir tarafta düşler, bir tarafta aşikâr gerçekler. Rüyalarla iş görülür mü?
Bu işte bir aşırılık, terslik, ölçüsüzlük yok mu?
Oysa biz, inancımızda Allah (C.C) ve Elçisini (S.A.V.) en üstün tutarız, kesinlikle değişmez, ezeli prensiplere inanırız.
Din adamlarımız, âlimlerimiz, aydınlar ve gazeteci yazarlarımız biraz da politika yerine; güçlerini birikimlerini bilgiyle mücehhez, daha donanımlı, daha kâmil fertler yetiştirmek için seferber etselerdi ne güzel olurdu.
Bakın mesela hiçbir dönemde, hiçbir kesimden (Laik, muhafazakâr vs.) gençliğin yetiştirilmesi yönünden memnun kalmıyor; kültür, eğitim konularında en azından başarısızlık addediyoruz.
Belki bütün kişiliğimizi, görev ve sorumluluklarımızı; devlete, siyasete, liderlere havale etmek, devretmek ve şişirmek en büyük arızalarımızdan.
Otur, üfle ve seyret!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.