Sadık Küçükhemek

Sadık Küçükhemek

Mefkûre

Mefkûre

Mefkûrenin sözlük manası: İdeal, ülkü, gaye-i hayal demektir. Mütefekkir ise, tefekkür eden, düşünen, derin ve ince düşünen, düşünür, makul fikirler ortaya koyan kimse demektir. 

Mefkûrenin ıstılah (terim) manası ise, bir milletin maddi ve manevi gücünü seferber ederek gerçekleştirmek istediği ideale, ülkü ve gaye; varmak istediği hedefe denir.

Mütefekkir ise bu ideali, ülkü, gaye ve hedefi gerçekleştirmek için plan ve proje ortaya koyan ve bir eğitim sistemi oluşturan kimseye denir.

Bizim, tarihte bir ideal ve ülkümüz vardı, gayemiz ve gerçekleştirmek istediğimiz bir hedefimiz vardı:  O da “İ’la-yı kelimetullah”dı. Bu ideal ve ülkü ile gaye ve hedef ile üç kıtaya hâkim olmuştuk.  Müslim ve gayrimüslim tebaa memnundu, geleciği konusunda bir endişesi yoktu. Tanzimat ile bu ideallimiz rafa kaldırıldı. Bunun sonucu Küçük Asya’ya (Anadolu’ya) hapsedildik. Elimizden Küçük Asya’nın alınması için gelişmeleri hep birlikte yaşıyoruz; Öyle değil mi?

Öğrenciye soruyoruz; ne olacaksın oğlum? Doktor, mimar-mühendis, avukat, hukukçu v.s. Biri çıkıp “Ben kâmil bir mümin olacağım” demiyor. “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku ( ikra)” ayetin manası, Seni yaratan Rabbinin adıyla oku da kâmil bir mümin ol, demektir.

Kamil müminin mefkûresi  “İ’la-yı kelimetullah”tır. Eğitim sistemimiz, bu mefkûre üzerine bina edilmediği müddetçe çeşitli, tehlikelere ve tuzaklara açığız, demektir.

 Bakın, gayrimüslim devletlerin bir hedefi vardır, o da: Haç’ı hâkim kılmak, Hilal’i indirmek ve Akdeniz Havzası’na hâkim olmaktır. Bu bir gerçektir.

Tarihten bir misal verelim: Velmefçe ormanlarında, kendince bir mukaddes bir mefkûre için ölen komitacı papazın kızı gördüğü her yerde zabit Ömer Seyfettin’e:

Naş, naş,

Çarigrat naş…

Ömer Seyfettin diyor ki: Bu sözü hayalimde:

Seni seviyorum…

Seni seviyorum…

Diye tercüme ettim. Ben de ona âşık oldum. Sürekli onun güzelliğini, fiziki yapısını zihnimde canlandırıyorum ve bu sebeple sürekli onu takip eder oldum. Bazen onu elimdeki dürbünle seyrederdim. O da beni gördükçe bu nakaratı tekrar ederdi.

Naş, naş,

Çarigrat naş…

Ömer Seyfettin bu nakaratın manasını bir köylüye sormuş. O da ıstırap içinde manasını söylemek mecburiyetinde kalmış ve ezilerek büzülerek, kekeleyerek şu cevabı vermiş:

Çarigrat: İstanbul

Bizim olacak, bizim olacak,

İstanbul bizim olacak…

Ömer Seyfettin fena oluyor, yüzünün rengi değişiyor. Ben ona neler düşünerek bakıyordum. O bana ne söylüyordu. İşte aramızdaki fark budur.

Evlad-ı  fatihan, Tanzimat’tan sonra Balkan ordularının medeniyet, meşrutiyet getireceğini ümit etmişti. Balkanlar elimizden gidince bir kısmını topluca fırınlarda yaktılar, binlerce Müslüman kadının ırzına geçtiler, binlercesini sürdüler ve İspanya da olduğu gibi bir tane Müslüman bırakmama siyasetini uyguladılar.

Çar, Rus hükümdarlarına denir. Grat Bulgarca şehir demektir. Çarigrat, Çarın şehri demektir. Naş, naş, Bulgarca bir kelime olup, bizim olacak, bizim olacak, demektir.

Sonuç olarak diyoruz ki haç sahiplerinin mefkûresi.

Naş, naş,

Çarigrat naş…

İken Hilal sahiplerinin mefkûresi Tanzimat’tan beri midesi, heva ve hevesi olmuştur. Şimdi düşünün yarının dünyası Bulgar kızı gibi bir mefkûresi olanın mı, yoksa Ömer Seyfettin gibi midesi ve nefsinin peşinde koşanın mı? Hoşça kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sadık Küçükhemek Arşivi