İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE SAPKIN CİNSİYETSİZLİK KAVRAMLARI
Geçen ki yazımızda İstanbul Sözleşmesi maddelerinin toplumu ifsâd edici, âleyi yıkıcı, insanları sapkınlıkların kucağına atıcı etkilerinden bahsetmiştik. Bu sözleşme aslında ‘Kadına Şiddet’i önleme adına piyasaya sürüldü fakat muhtevâsında müthiş fitne unsuru sapkın, ensest ilişkileri meşrûlaştırıcı unsurlar var. Senelerdir televizyon dizilerinde bu bahsedilenler gösterile gösterile zâten toplum alıştırıldı. Şimdi de yasalarla meşrûlaştırmaya çalışıyorlar. Biz Müslüman toplumuz, bizim ölçülerimizde bu tür sapkınlıklara yer yoktur. Batı’da değer diye bir şey bulunmuyor. Onların âileleri iflas etmiştir bizde de öyle olsun isteniyor.
İstanbul Sözleşmesi maddelerinin muhtevâsının en çirkini, insanlığın helak sebebi olan cinsiyetsizlik, kadın-kadına, erkek-erkeğe hatta trans cinsiyeti isteyen ve de bunu devlet olarak resmîleştirme husûsu var. Kız kavramını red anlayışı da isteniyor. Bu anlayış bizim namus ve iffet anlayışımızı sıfırlıyor böylece her şeyi cinselliğe endekslenen ahlaksızlık bir hayat biçimi arzulanıyor, bu nasıl kabul edilir? Böylesi bir pespâyelik târihe dâimâ şeref vesikaları bırakmış bizim gibi bit topluma nasıl dayatılır? Avrupalı dahi buna karşı çıkıyor. Bunun istenmesi insanlığın iflâsıdır.
Bu zehirli zihniyet, dinleri yok etmek istediği gibi cinsiyetleri de yok etmek istiyor. Cinsiyetsiz bir cinsel kimlik dünyânın, milletlerin, devletlerin sonu demektir. Aziz milletimize bu yakışır mı? Siz bakmayın İstanbul Sözleşmesindeki o süslü ‘Kâdına şiddet-tecâvüz-cinâyet önlenmeli’ laflarına. O lafların arka planında ‘cinsel yönelim tercihi, cinsiyet eşitliği’ gibi cici sözcüklerle sapkın ‘eşcinsellik’ ilişki biçimlerini yaymak ve meşrûlaştırmak istiyorlar. Bu kavramlar Allah aşkına sorarım size; var mı bizim değerlerimizde? Bunun meşrûlaştırılması âilenin çökmesi demektir. Âile çökerse toplum biter toplum biterse devletler ayakta kalamaz. Bu sözleşme bizim değerlerimizin içini boşaltmakta, altını oymaktadır. Yetkililer ne yaptıklarını bilmeliler.
Dünyâyı elinde bulunduran o zehirli zihniyet, ilk insandan beri ‘insan’ kavramını sıfırlayıp yerine kendi dayatmak istediği âdi, hiçbir değeri olmayan, silik, şahsiyetsiz, kimliksiz bir hilkat garibesi insanı lanse etme gayretinde. Bir kere fıtrattan gelen farklılığı yok etmeye çalışmak Kâinâtın Mutlak Sâhibi’nin yarattığının dışında hareket etmek demektir. Bunu bilimsel olarak yok genlerden yok başka gerekçelerden diye izah etmek gâyet sığ bir anlayıştır, kabul edilemez. Bizim inandığımız kutsal değerlerimiz vardır. İnancımız, hayâta bakışımızı ve olayları değerlendirmemizdeki yegâne ölçümüzdür. Biz Müslümanlar Batı’nın değerlerine değil yüce Kur’ân’a bakarız. Bu hal ‘Lut Kavmi’nin düştüğü haldir, yeni değildir. Onlar o pisliklerinden dolayı helak olmuşlardır. Bugünkü iğrenç fikirlerin neticesi de aynıdır. Târih tekerrürden ibârettir.
Bizim dînimizde kadın ve erkek de fıtrat hassâsiyeti esastır. Kadının, erkeğin görev ve sorumlulukları bellidir. Bunun muhtevâsını Allah Rasûlü aleyhissalâtu vesselam belirlemiş, yaşantısıyla en kâmil misalleri bize sunmuştur. Biz O’na bakarız. Batasıca Batı’nın ölçülerine değil. Bizim ölçülerimiz bellidir. İslâm’i ölçülerde kadın-erkek cinsiyet eşitliği diye bir şey söz konusu olamaz. Belli yaşlara gelince kız-erkek çocukların yatakları ayrılır. Kız çocuğu kendi ölçülerine erkek çocuğu da fıtratına uygun tarzda yetiştirilir. Biz de yetiştirilme ve terbiye ve de âile birlikteliğinde sevgi, hoşgörü, müsamaha gözetilir ama bu demek değil ki yanlışa göz yumulur. Yaratılışta olmayan bir cinsiyet oluşturmaya asla müsâde edilmez. Uygun yöntemlerle yanlış davranışlar düzeltilir. Bu hayrın hâkim kılınması adına bir ıslah eğitimidir.
Bizim değerlerimizde âile huzur, saadet ve sulh mekânıdır. Yuva deriz ona. Kadına ve çocuklara Hakk’ın emâneti gözüyle bakılır. Orada her şey sevgi, sadâkat, sabır, fedâkarlık ve karşılıklı anlayışla ile yürür. Eşler ve çocuklar birbirlerinin hak ve hukûkuna tecâvüz etmezler, kul hakkı gözetirler. Âile fertleri birbirlerine şefkat ve merhamet ile saygı ve hürmetle davranır. Anlaşmazlıklar istişâre ile çözülür o da olmazsa hakeme başvurulur. Kimse kimseyi incitmez. Ama diyeceksiniz ki; ‘Hani bunlar hangi âilede uygulanıyor?’ Uygulansın efendim. Şanlı Rasul bu kâidelerle eşleriyle en mutlu âile hayâtını yaşadı.
Fakat olmaz mı, elbette her âilede anlaşmazlıklar olur ancak bunu illa şiddetle mi çözmeli? Bir kere Efendimiz aleyhissalâtu vesselam kadına dayağı yasaklamıştır. Bugün kadına dayağı, şiddeti yapanlar var. Peki, bu neden yapılıyor? Çünkü bugünün insanı etrâfında kendini sarhoş edecek şekilde popüler kültürün tesiri altında, ne yaptığını bilmez bir vaziyettedir. Hayatlarına değerlerini hâkim kılmayanlar, menfîliklerin içinde oradan oraya sürüklenirler. Değersizlik girdabında bocalamanın âlemi yok akıllı olalım. Bizim başkalarının iflas etmiş değersizliklerine asla ihtiyâcımız yok. Biz yerli ve milli olalım yeter.
Bizim insanı yücelten şerefli kılan asil medeniyet değerlerimiz var. Sözleşmede direkt olarak ‘Kadına Şiddet’ konusuna geçiliyor. Âile mefhumundan hiç bahsetmeden hemen âile içi şiddete geçiliyor. Âdeta âile bir şiddet mekânı olarak gösteriliyor. Bu yanlı bakışa hayır diyoruz. Âilenin, nâmusun, cinsel edebin içini oyan Batı’nın bu rezil fikirlerine, sapkın cinsellik projelerine bizim ihtiyâcımız yok. Biz bize yeteriz. Biz hamdolsun dinimizden ve değerlerimizden memnunuz. Ama bizim anlamadığımız şey bunları anlamamakta ısrarcı olanlar. Halbuki biz bekleriz ki, bizim kadın derneklerimiz derhal ferâsetle, bilinçli bir çalışmayla; ‘Örnek Bir Müslüman Âile Modeli’ geliştirsinler hem bunu bizim toplumumuza hem de bütün dünyâya sunsunlar. Onlar nasıl her fırsatı kendi gizli gündemleri adına değerlendiriyorlarsa biz de öyle yapalım. Bu hususta âile, okul, medya, sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, cemaatler hatta akademik camia da katkı yapmalı, el birliğiyle bu çirkinliklerin toplumumuzda yayılmaması için tedbirler almalıyız. Herkes taşın altına elini koymalı. Aksi vebaldir, hüsrandır. Tez elden yetkililer, ilgililer bu sözleşmeden çekilmelidir, halkın talebi bu yöndedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.