Sudan Ucuz
Eskiler değersiz bir şey gördüklerinde, “sudan ucuz” ifadesini kullanırlarmış.
Yani bahse konu şeylerin, bedava denecek kadar ucuz olduğunu belirtmek için bu sözcüğü kullanırlarmış.
Son zamanlarda pek kullanılmasa da, bizim eskimeyen ve bu gidişle de hiç eskimeyecek olan böyle bir deyimimiz var.
Bildiğiniz bedellerden daha aşağı bir miktara satılıyor, başkaları ile kıyaslarsan adeta bedava anlamında kullanılan bu deyim, şu günlerde su hariç her şey için kullanılır bir hale gelmiştir.
Ancak son birkaç yılda yaşadığımız gelişmeler, suyun çok ucuz ve önemsiz bir değer veya değersiz bir varlık olarak kabul edilmesinin yanlış olduğunu ortaya koyduğu için, artık bu deyim geçerliliğini de yitirmiştir.
Çünkü su, pahalı bir mal olarak piyasada işlem görmektedir.
Eski dönemlerde başta Ankara ve İstanbul’daki su kesintileri ile gündeme gelen su, şimdilerde yağışların azalması ve belediye idarecilerinin yanlış ve yetersiz su politikaları sonucunda, milyonlarca insan susuzlukla karşı karşıya kalacaktır.
Ülkenin genelindeki su sıkıntısının yanında, var olan su kaynaklarımızın tabir caiz ise yabancılara peşkeş çekilmesi ile susuzluk tehlikesi baş göstermiş durumdadır.
Diğer taraftan belediye idarecilerinin, doğal kaynaklardan veya yer altından elde ettikleri içme ve kullanma sularına, son zamanlarda yaptıkları fahiş zamlar sonucunda insanların suya ödedikleri yüksek miktarlar, kamuoyunda büyük tepkilere neden olmaktadır.
Öyle ki, son zamanlarda tebliğ edilen su faturaları, doğalgaz ve elektrik faturalarını hayli geçmiş durumdadır.
Bunun nedeni ise belediye idarecilerinin sudan elde ettikleri kolay ucuz gelirleri, belediyenin diğer hizmetlerinde kullanma iştihalarının artmış olmasıdır.
Şehrimizde enflasyon güncellemesi çerçevesinde, üç ayda bir yapılan fiyat düzenlemeleri doğrultusunda, 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla yapılan güncelleme ile birlikte 1. kademe suyun ton fiyatı, 20 TL yi geçmiş durumdadır.
Bu anlayışın devam etmesi halinde yakın bir gelecekte, sabit ve dar gelirli insanların su bedellerini ödemekte zorlanacakları, hatta hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalabilecekleri ifade edilmektedir.
Diğer taraftan belediyelerin vatandaşın kullanımına sundukları içme ve kullanma suyunu, özellikle içmek ve yemek yapmakta kullanmayan vatandaşların durumu, daha da vahim bir hal almaktadır.
19 litre olarak satılan 1 damacana su, market ve bayilerde 85 TL ile 120 TL arasında fiyatlarla vatandaşlara satılmaktadır.
Mutfaklarda kullanılan normal ölçülerdeki bir bardağın, tam dolu haliyle 200 ml su aldığı dikkate alındığında, 85 TL olarak satılan 1 damacana suyun her bir bardağı, neredeyse 90 kuruşa gelmektedir.
Bu, ülke insanına karşı yapılan büyük bir zulümdür.
Çünkü reklamlarda söyledikleri gibi , “su hayattır” ve hayatın en önemli gereksinimi olan suyun, ticarileştirilmemesi gerekirdi.
Ama öyle olmadı.
Suyu ticari bir meta olarak görmek yerine, bütün insanlar için içme ve kullanımda yeterli, güvenli, kabul edilebilir, erişilebilir ve bedeli ödenebilir şekilde temel insan haklarından bir hak kabul etmek, ya da insan haklarının ayrılmaz bir parçası olarak görmek yerine ticari bir meta olarak görüldüğü için, bu günkü sorunlarımız var.
Devlet yetkililerinin yanlışları kadar, uzun sürelerde bin bir zahmetle kurup belli yerlere getirdikleri su şirketlerinin sahip ve yöneticilerinin, kısa dönem karlarına tamah ederek, su kaynaklarımızı son dönemlerde yabancı şirketlere satmaları, sorunların büyümesinde önemli rol oynamıştır.
Şöyle etrafımıza bir baktığımızda evde, işyerinde veya çarşı pazar ile lokantalarda içilen sularının neredeyse yüzde yüzüne yakın bir miktarının, Fransız Groupe Lactalis’e, Japon DyDo Drinco, Fransız Danone’ye veya Fransız Nestle Waters’a satıldığını görmekteyiz.
FARKINDA MIYIZ?
Belediye veya özel sektörde belli bir başarı seviyesini yakalayıp, önemli bir aşamaya gelen su kaynaklarımızın yapılarını geliştirip, teknolojik yeniliklerle dünya markası olmaya çalışmaları yerine, döviz elde etmenin cazibesine kapılarak yabancılara satılmasına devam edilmesi halinde, su açısından geleceğimiz bu günden daha kötü olacaktır.
Su kaynaklarımız gibi, gıda ile ilgili işletmelerimizin de aynı şekilde yabancılara satılması, ekonomimiz adına büyük kayıp olması yanında, maalesef Türk insanının iş hayatına bakış açısındaki yetersizliğini de ortaya koymuş olmaktadır.
İnsanımıza sahip olduğu serveti, en kısa sürede ve en kestirme yoldan en verimli bir şekilde büyütmenin bu olmadığını, tekrar tekrar anlatmak gerektiğine inanıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.