Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Güzel Hasletleri Çoğaltmak

Güzel Hasletleri Çoğaltmak

Maddi değerlerin ön plana çıkarılıp, mânevi değerlerin geri plana itildiği, içinde yaşadığımız şu asırda, ‘bencillik’ ve her şeyi ‘ben’ merkezli düşünme husûsu, artık insanlarda bir hastalık hâline geldi. İnsanlar kendilerinden başkasını düşünmez oldular. Hatta ayni âile fertleri içerisinde bile, birbirlerinin ihtiyaçlarını umursamayanlar çıkabiliyor. Bencilliğe odaklı olan bu menfî yaşantı tarzı, kişiler için mutsuzluk sebebidir. Tâbiri câizse; ‘Rabbena, hep bana’ anlayışını insan, hayâtının merkezine koyunca, nefsin ağır bastırmasıyla kişiler, her güzeli kendine hâkim kılmak istiyor. Olmayınca başlıyor sıkıntı ve dertler, sonrası mâlum meçhuller…

Halbuki mutlu olmanın şartlarından birisi de; ‘başkalarını mutlu ederek mutlu olma’ husûsudur. Bu diğergamlıktır. Kişi, güzel hasletlerini çoğaltarak, kendi dert ve sıkıntılarını unutabilir. İnsan başkalarının ihtiyaçlarına koştururken, kendi elem ve kederleri hatırına dahi gelmez, kendinden daha fazla sıkıntıda olan insanları gördükçe hâline şükreder, kendi çektiklerini hafif bularak rahatlar. İnanan insan, güzel davranışlarını artırarak, Rabb’ine yaklaşır. Bilindiği gibi dünya, bir imtihan alanıdır. “Her canlı ölümü tadar. Bir imtihan olarak sizi hayırla da, şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz. Ve yine: “İnsan başıboş bırakılacağını mı zannediyor? “Ne yaptınız ise size bildirilecektir. Bu sebeple mümin kişinin amacı, kesin gidiş mekânı olan ahretini kazanmak adına hazırlık yapmak olmalıdır. Bu hazırlıkların içerisindeki kârlı amellerden birisi de, diğer insanlara yardımcı olmaktır. Hz. Ömer (r.a)’in güzel bir sözü vardır; ‘Kendini ve mâiyetindekileri hayra alıştır. Hayırla işe başla. Şunu iyi bil ki, her işin bir hazırlık devresi vardır. Hayrın hazırlığı, elde edilmesi de, sabır iledir. Sabır, başına inebilecek musibetlere katlanmandır.’

‘Başkalarını mutlu ettiğin kadar mutlu olursun’ prensibi, hayâtı anlamlı kılan en güzel hasletlerden birisidir. Bu iş daha çok, insanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılayarak yapılır. Aşkla-şevkle bu hayırlı hizmeti yapanlar, kendinde vâr olanlardan başkalarını da faydalandırırlar. Bu, mal ile muhtaç olanları faydalandırarak, ilim ile başkalarını bilgilendirerek, meslek ile gerekli yerlere hizmet götürerek, bilgi ile bilmeyenlerle paylaşılarak yapılabileceği gibi, daha farklı yollar ile de, gerçekleştirilebilir.

Mazlum ve mağdurlara kol kanat germek, fakir fukarâya infak etmek, ihtiyaçlılara tasaddukda bulunmak, yetimlerin başlarını okşamak, yaşlıların hal-hatırlarını sormak, hastaları ziyâretine gitmek, engellilere yardımcı olmak, dertlilerin dertlerini dinleyip teselli etmekle, insanlar mutlu edilebilir. Eğer insan, rûhunun huzur ve sükûna kavuşmasını istiyorsa; yardıma ihtiyâcı olanlara yardım etmeli, üzüntülü insanların sıkıntılarına çâre olmalı, hastalara şifâları için duâcı olup, elinden gelen yardımı esirgememeli, ihtiyaçlıların ihtiyaçlarını gidermeli, darda kalanların imdâdına koşmalıdır. Bunlar yapıldığında hayâtın tadına vârılır, yaşama lezzetine erişilir. O zaman hakiki mutluluğun zerre zerre insanı kuşattığı görülür. İşte, o hallerde dertler unutulur, sıkıntılar yok olur gider. İnsan yaşadığı güzelliklere odaklanır.

Ancak insan ne yaparsa, yaptığını yalnızca Allah (c.c) rızâsı için yapmalı, kimseden ‘teşekkür’, beklenti içinde dahi olmamalıdır. Gerçi yapılan iyiliğe en azından bir ‘teşekkür’ ile karşılık vermek, insanlığı gerektirir. Fakat insanların üzüntülerinin birçoğu da, ‘beklenti’ içeresinde olmaktan kaynaklanıyor. İnsan, yaptığı iyilik ve fedâkarlıkların karşılığını görmek ya da takdir edilmek istiyor. Böylesi bir beklenti içinde olan insan, umduğunu bulamayınca üzülüyor, çeşitli sıkıntılara giriyor hatta o kişiye karşı müspet davranamıyor. Oysa insan her ne yapıyorsa, yaptığını sâdece ‘Allah rızâsı’ temeline odaklanarak yapsa, kimseden bir beklenti içine girmese, ne üzülecek ne de gereksiz bir sıkıntıya girecektir. Bu sebeple, başkalarına iyilik yapılırken karşılığında, ‘teşekkür’ bile beklemeden, sırf ‘Hak rızâsı’ için yapılması en doğru olandır. Muhakkak, ‘kul bilmezse Hâlık bilir’ prensibine göre, unutmayalım ki, ‘gün gelir taşlar yerine oturur.’

Efendim nasipse, diğer yazımızda konuya devam edelim. Şimdilik hayırla kalınız. Cumânız mübârek olsun.

Enbiya, 35

Kıyâme, 36

Cuma, 8

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi