Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Geçmişten Bugüne Hayat Serüvenimiz

Geçmişten Bugüne Hayat Serüvenimiz

Efendim yıllardır ülke insanının kafasını, zihnini yanlış algılarla bulandırdılar, şartladılar. Yönleri Batıya ruhları, maddeye döndürdüler. Bunun için dünyâyı ellerinde oynatan kesim pek çok medya organını istediği gibi kullandı. En önce televizyonlarla işe başladılar. Televizyon giren evler İslam dışı hayâtı, günahların rahatlıkla işlendiği mekanları her gün, her gün seyretti. İnsanımız gösterilenleri önce hayretle karşıladı sonra yavaş yavaş alıştı ve onlara benzemeyi normal gördü, ‘hayat bu’ gafletine düştü. Kendi değerlerini bir bir terk etti. Neredeyse her mümin hazırlanan oyunun kurbânı oldu. Bu tuzak böylece devam etti ve neticede mânevî birikimleriyle dünyâya hâkim olan o güzel insanlar gitti yerine ucu sapkınlığa varan fikirlerin peşine takılan zayıf karakterleri insanlar türedi.

Tabi bu manzarayı temin etmek için şer odaklar her türlü imkanı seferber ettiler. Gelişen medya buna çanak tuttu. Eskiden köylerde saf, temiz, yalan-dolan bilmeyen, sâhip olduğu birikimleriyle iftihar eden, hep Hakk’a sığınan, zorluklar karşısında yılmayan, alın teriyle çalmadan-çırpmadan çalışan, helalinden kazanan köy insanının yerine, köy kahvesinde televizyon başında; ‘Vay be neler de var! Bizde de bunlar olsa!’ diyen özentili, değerlerinden neredeyse bıkmış bir köy insanı doğdu. Ve bu köy insanları şehre gelmeye can attılar gelenlerden bilhassa hanımlar tâbiri câizse ‘kabak çiçeği gibi açıldılar, saçıldılar.’ Bunlar yaşandı ve göz göre göre işte bu bahsedilenler doğrultusunda insanımızı kaybettik.

Günümüzde bakıyorsunuz, görünüş itibâriyle koca koca kelli-felli insanlara mikrofon uzatılıyor; ‘gusül abdesti nasıl alınır, anlatır mısınız?’ deniyor. Cevap verenler için ‘zırvalardan seçmeler’ cümleleri abartı olmayacak. Bu hâle nasıl geldiğimizin senaryosundan yukarıda bahsettik. O zaman hiçbir tahribat ve bize yakışmayan davranışlar, ‘bundan ne olacak canım’ denerek küçümsenmemeli. Çünkü her şey böyle başlıyor. Bir zamanlar 2010’lu yıllarda Konya’da genelde başörtülü dîni hassâsiyete sâhip üniversiteli kızlarımızla sohbetlerimiz olurdu. Onlara; ‘kızlar dikkat edin sıra size geliyor zira diğer kesimin işini bitirdiler, zihinleri ellerinde oynatıyorlar, şimdilerde hedef sizsiniz’ demiştim. Ve hakikaten kısa bir süre sonra başörtülü kızlarımızda aynı tuzağın içine düştüler. Güya (!) dindar görünümlü kızlarımız da, facebook hesaplarında erkeklerle görüşmeler, dışarılarda karşı cinsten kesimle uygunsuz vaziyette birliktelikler, kılık-kıyâfette hiç olmayacak ölçüsüzlükler, dışarılarda sigara, nargile içmeler, oturuş kalkışlardaki fütursuzluklar aldı başını gidiyor. Hatta dahaları var da yazmak dahi utanç ve üzüntü verici… İşte bu şekilde adamların Müslüman bir toplumu ifsâd etme planları başarıyla neticelendi. Savaş meydanlarında bizi yenemediler ama nefis planından, şeytan kanalından girince amaçlarına ulaştılar.

Ancak hakikaten çok çalıştılar. Bizi bozmak için âdeta damardan girdiler, Birden bire yapmadılar. Planladıklarını ufaktan ufaktan, sinsice başardılar. Peki, biz ne yaptık? Neler yapıldı? Al muhafazakar iktidardayız. İktidârın çok hayırlı, faydalı hizmetleri oldu asla inkar edemeyiz. Fakat eğitim konusu en eksik, en yetersiz sahadır. Bir türlü bu konuda istenilen hedef tutturulamadı. Bunu hep yazdık, uyardık durduk. Evet, eğitim materyalleri genişletildi, maddi şartlar konusunda son donanımlar oldu hamdolsun ama yetmez ki. Eğitimin içi dolmadı bir türlü. Ders kitapları mühtevâsı, öğretmenlerin bilgi ve mânevî donanım eksikliği… Bunlar çok önemli konular. Eğitimin yolunda gitmesinde en ehemmiyetli unsur eğitmenlerdir. Önce eğitmenlerle ilgili problemlerin aşılması gerekiyor. Bununla ilgili 20’yi geçkin yazı yazdık. Yanı sıra eğitimin muhtevâ konusu da ehemmiyetli. Kendi târihimizi doğru bir şekilde anlatan, yeni yetişen nesle inanç değerlerimizi, kendi kültürel birikimlerimizi aktaracak tarzda gerekirse uygulamalı olarak pratik hayâta yansıyacak bir eğitim yapılmalı diye hemen her sene bu hususlara yazarak değindik. Milli Eğitimin ‘milli ve yerli’ olması gerektiğini vurguladık. Sâdece kuru bilgi insanımıza yetememekte. İçi mânâ ile harmanlanmış bilgidir faydalı olan. İşte bu bilgi insanı irfan boyutuna yükseltir. Tez zamanda bilhassa yeni neslin aldığı eğitimin irfan ve hikmet ile ifâ edilmesini ilgilerden isteriz.

Tabi neslin insânî ve ahlâkî yönden kaybedilmemesi adına yapılacak çok işler vardır. Hatâların düzeltilmesi, eksiklerin tamamlanması için yalnızca Milli Eğitim câmiasına değil Diyânet câmiasına da işler düşüyor. Diğer yazımızda da bu konuya değinelim inşaALLAH.

Şimdilik hayırla kalınız.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi