Ektiğini biçmek
Görüş menzilimizi çoktan aşan ve görme yetimizi alt üst eden uzak ve sisli tarlalara bugün ve hemen burada tohumlar ekiyoruz. Her an. Tüm yaşananlar da bundan ibaret zaten. Ektiğini biçme meselelerinden…
Dilimizden ve elimizden çıkan her söz ve eylemle hatta gönlümüzden geçenlerle dahi yapıyoruz bunu. Yukarıda, okuyunca neredeyse herkesin katılacağı ama yine de neredeyse herkesin hemen unutacağı küçük bir paragrafla başladım. Çünkü gerçekten de katıldınız değil mi? Ve gerçekten de hemen unutacağız yine. İnanın. Tabi ben de öyle…
Öncelikle, “neden bu kadar unutkanız?” sorusu geliyor akıllara. Ardından da, o tohumlara ve tarlalara değinmeye çalışalım, elden geleceği kadarıyla.
İnsanın unutkan olduğu gerçeği, kutsal kitabımızla bile bildirilip tasdiklenmiş. Dini bilgilerde, insanın rabbini, yaratılışını, öleceğini unutmasına sıkça yer verilmiş. Gerçekten de ‘hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak’ tan tutun da ‘dün ne yediğini unutmak’ a kadar varan sözler bizim günlük hayatımızda da sıklıkla dillendirilir zaten. Bir yanıyla iyidir de aslında bu unutkanlık. İnsanın üzüntüsünü ve sıkıntısını unutması elbette onun için yapıcı bir özelliktir. An be an güncellenen hayat, kişiyi bir şekilde dönüştürüp ona bir yenilenme sağlıyor. Bu iyi.
Fakat Ay’ın karanlık yüzü… Ekilenlerin biçilip yine o aynı ekinlerle karınların doyacağını unutmak. Söz gelimi bir canlıya herhangi bir şekilde verilen zararın, tıpkı bir bumerang gibi dönüp dolaşıp farklı şekiller, kılıklar ve sebeplere bürünerek gelip bizi vuracağını bilmek. Bilmek ama unutmak! Devamlı tekrarlanan o unutkanlık! Bürünülen o farklı suretler ise yine o ‘imtihan sırrı’ nın sırrını asla açık edip ele vermeyecek kadar değiş(-tiril)miş ve başkalaş(-tırıl)mış bir halde çıkıyor insanın karşısına tabi. Hani karşılaştığı zaman hiç kimse “evet bana nasip olan bu şansı, vaktiyle işlemiş olduğum o hayra borçluyum” demiyor. Ve Nisa Suresi 79. Ayette de bahsedildiği üzere, “Uğradığın her kötülük nefsindendir”… Sistemin okunduğu kitap değil midir zaten Kitabullah? Öyledir. Fakat insan unutkan işte. Neden? Bilinmez. Sır demiştik ya!
Tabağımızdakileri yiyerek doyduğumuzu, o doygunluk ve tatmin hissini yalnızca yiyeceklerle giderdiğimizi sanaduralım, bugün yaşanan her ne ise, sebebinin geçmişte saklı ve gömülü olduğunu, yine kendi ektiğimiz tohumların filizlenip ürün verdiğini ve bunları biçtiğimizi unutuyoruz. Ekilenlerin ekinleri ile doyuyor ve yaşıyoruz kısacası. Başka bir şey değil.
‘Rüzgar ekip fırtına biçme’ meseleleri var bir yandan da. İyicil ya da kötücül tohumların etkisinin katlanıp artarak 1’e 10 oranlarında ürün vermeleri… Neden bire bir değil de bu nispette ürün aldığımız ise, yine tarafımızca bilinemeyecek olan o sırlardan birisi. O halde kendimize bir iyilik edip ‘İyilik yapıp denize atalım. Balık bilmezse Halık bilir’ sözünü hatırlayalım bu kez de. Çünkü her kim, bugün umarsızca ektiği bir nifak tohumunun meşum bereketiyle karşı karşıya kalmak ister ki, yarınında?
Bir de eklemeden geçemeyeceğim bir şey var ki, ekilenleri biçme işi bazen insan ömrünü aşacak kadar uzak bir menzilde gerçekleşecek oluyor. “Dünya, ahiretin tarlasıdır” hadisi gelip takılıyor insanın aklına bu defa. Kaçış yok yani. İçinde yaşadığımız bedeni gün gelip terk ettiğimiz zaman da yine karnımızı, geçmişte ektiklerimizle doyuracağız. ‘İnsan ne yaparsa kendine yapar’ sözü/kuralı, Dünya hayatını kapsayan ama bunu da aşan bir şey yani.
Tabi şimdi bunları yazdım diye, bilge bir kişi mi olmuş oluyorum ben? Hayır, asla. Çünkü dedim ya, herkesin zaten bildiği şeylerdir bunlar. Ve yine herkesçe unutulan şeyler… Ben de unutacağım. E insan unutkandır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.