Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Fizik Yasaları ve Mucizeler

Fizik Yasaları ve Mucizeler

Fizik kurallarının dışına çıkamayız. Yer çekimi varken nasıl olur da düşmezsin, örneğin? Peki ya, kulaklarının işitebileceği ses aralığının altına nasıl ineceksin de bir karıncanın ayak sesini duyabileceksin? Ve daha bir sürü şey. Örnekler, sayılabilir sonsuzlukta...

Fakat bunun gerçekliği kadar, O'nu bağlayan bir kuralın ol(a)mayışının gerçekliği de vardır. "Ol" der ve olur. "Kün fe yekün" (Bakara 117, Nahl 40, Al-i İmran 6 ve 47 ve 59, Enam 73 ve 19, Meryem 35 ve 36, Yasin 82 ve 40, Mümin 68)

O halde birbiriyle çelişik gibi görünen bu iki durumun arasında nasıl bir bağlantı kurabiliriz?

Sınırlar, fizik yasaları, mucizeler ve kerametler... Zahir(görünür) olana boyun eğip yer yüzünün kurallarını mı amentü edinmeli, yoksa, batına karşı gelişen kutsal ve şüphesiz bir inançla, sırtı gök yüzüne mi dayamalı?

Deli olmayın... İçinde doğup yaşadığımız ve içinde öleceğimiz gezegenin kurallarına ölesiye ve hayatî bir şekilde bağlıyız. Ateşin yakıcılığını hangi alim kişi değiştirebilir ki? Doğanın kurallarına karşı açılmış olan her türlü savaş, kaybedilmeye mahkum, budalaca bir girişimdir. Tavşan dağa savaş açmış, dağın haberi yok!

Allah'a sığınıp, ateşe atlamamak lazım yani. Bu cümleyle de konunun özüne bir göz kırpmış olup, diğer tarafa geçelim o halde şimdi... Diğer tarafa, Ay'ın görünmeyen yüzüne bakalım.

Ateş denilince akla, içine atıldığı ateşin, selamet ve esenlik yerine dönüştüğü yüce peygamber Hz. İbrahim kıssası geliyor. "Onu ateşe attıklarında ise biz: “Ey ateş! İbrâhim’e serin ve selâmet ol!” diye emrettik." (Enbiya, 69)

"Hani fizik kurallarının dışına çıkamazdık hocam?" diye içimizden yükselen sesleri, itirazları duyuyoruz bu nokta da tabi. Ki haklılar. İtirazın kemikleşip isyana dönüşeceği yerde de muhalefete sonuna kadar hak verip onu akıl ve bilinç devletinin hükümdarlık koltuğuna; iktidara getiriyorsunuz. Fakat bir de diyarın asıl ve gizli hakimi olan gönül ülkesi var ki orada da cümleler "ama..." ile başlar çoğunlukla. "Ama o yüce Kural Koyucu'yu bağlayan bir kural da yoktur!"

Peki ya bizler, biz zavallı faniler? Gerçeği bulmaya, tüm kafa karışıklıklarını önce çözüp sonra bir düzene koymaya zamanımız ve hünerimiz yeter mi? Seçme hakkımızı gönül ülkesinden yana kullandıkça, akıl ve bilinç ülkesinin iri yarı ve savaşkan askerleri tarafından, gece gündüz demeden, gizli ve açık saldırılarla ve tahriklerle yoklanmayacak mıyız? Ya tersi olursa? O durumda da sırt çevirdiğimiz gönül beldesinin insan üstü bir güce ve yeteneğe sahip olan 'dünya dışı' ve varlıklarına akıl sır ermez olan askerleri, gerçekliği algılamak için 5 duyunun ve bilinen fizik yasalarının yetersiz ve özürlü kalacağı fikrini gelip kulağımıza fısıldamayacak mı, şah damarından daha yakına isabet edebilecek bir menzil uzaklığında? Ki sığ sularda boğuluyor olmanın budalalığı, pişmanlığı ve kederi gelip, tüm rahatınızı ve huzurunuzu kaçırır o durumda da. Bilirim, katlanılır gibi değildir...

Ne yapsak... Aklın ve bilincin tek başına iktidar olduğu ülkelerin vatandaşı mı olmalı, yoksa, sırtımızın nazikçe sıvazlanacağı düşüncesiyle onu göklere mi dayamalı?

Bu noktada "Hem onu, hem onu" demeye getiren politikçe bir cevap vermek, elbetteki en kolayı. Ne şiş yansın, ne kebap... "Hem yasalara bağlı kalmalı, hem de uyruk olarak gönül ülkesinin hakimiyet sürdüğü diyarlara tabi olmalıyız." Fakat bunu yapmayacağım. Varsın şiş de yansın, kebap da... Orucu biraz da aklımız tutsun, öyle değil mi? Yoksa, gönlümüz mü oruç tutar o durumda gerçi? Bilmem! Bilemedim...

Peki... Ateş, yakar mı hocam?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi