Egonya ve Gönül Şenliği
“Geçip gitti işte Attila İlhan
Faruk Nafiz bir avuç toprak oldu
Hangi şair vardır ki gelmiş de gitmez
Şakır durur güzelliğin gözlerimde
Ah Egonya! Senin şiirin hiç bitmez”
Hasan Ukdem, Egonya
Hasan Ukdem, aşkı merkez alan ve bütün veçheleriyle onu anlamaya tanı(t) maya çalışan, herhalde deruni göz(e) lerinden sevda süzülen, sevilen Şairimiz.
Selçukya Kültür Sanat Derneği yayınlarından çıkan Egonya sanırım Hasan Ukdem’im edebî hayatında yeni bir dönüm noktası.
Aşk basamakları, merhalelerini de gözleyebileceğiniz kitapta 41 Egonya şiiri olduğunu hemen söyleyelim. 42. ci ise zannımca Kitap, Konya ve belki iyi bir şiir temsilcisi olarak Zat’ında mahfuzdur.
Kâinatın özü aşk olduğu, belki her şey bir Gönderen’e, Gösteren’e, Erdiren’e, Aslî’ye işaret ettiği için; eşyada tabiatta ondan her daim bir nişan, iz vardır. Görmesi ve okumasını bilen gözlere bu alâmetler değer. Tüm varlığın kelimenin ardında, özellikle edebiyatın muradında herhalde aşk kokusu, esrarı hissedilebilir.
Nitekim Ukdem de, muhtelif yazarların kitaplarından, bilhassa romanlarından seçilmiş aşka dâir zarif cümlelerle nesir-şiir bağını kurmuş; bu çok sesliliğin ilavesiyle, yapıyı daha da derinleştirip, güçlendirmiş. Bendenizi de Çoban Aşkın Çocuğuydu (Sinderella’nın Pabucu) isimli romanımla bu müstesna yürüyüşe ve kanatlanışa katarak, lütfedip Şair Sofrasında yer vermiş, teşekkür ederim.
Hasan Ukdem yeni kitabı EGONYA’nın önsözünde, bize Egonya Sırrı’nı şöyle anlatıyor:
“Ara sıra görüyordum onu, şehrin caddelerinde. Başı yukarıda, havası ve egosu yüksek bir kadındı; güzelliği ise hak verdiriyordu kendisine.. Önceleri bir duygu yoktu ona karşı içimde, sadece ilgimi çekiyordu. Bir zaman görmedim, rast gelmedik, karşılaşmadık.”
Fakat sonra işler, yürek sesi değişir, her alımlı kadında o yüzü, muhtemel bir güzellik ruhunu görecektir. Nihayet bir gün, Şairin karşısına hiç beklenmedik anda çıkacak ve tutkusunu fark ettiğini ifade edecek, ondan kendisiyle ilgili bir şiir yazmasını isteyecektir. Adıysa, Hasan Bey’in isteğiyle Bayan Ego’dan, “Bayan Egonya’ya” evrilecektir.
“Egonya diye bir kadın var mıydı? Yoksa bir peri mi çıktı karşıma? Gördüğüm bir hayal miydi? Bu şiirleri onun gözlerinin içine bakarak okudum mu? Bilmiyorum. Ama sizler bu şiirleri okurken ona olan duygularımı, aşkımı ve sevgimi anlayacaksınız.”
Aşkın bedelini kendisi ödüyor Şair; en büyük armağan da belki bu karşılıksızlık, yakıcılıktır:
“Ömrümün dününde yok Egonya
Böyle bir ateş, böyle bir kor
Azgın lavlarla akıyorsun kanıma
Eritip çıkartıyorsun hayatımdan
Senden gayri kimin gölgesi düşse yanıma.” (s. 85)
“… Yürüdüm şehrin ağlak göğü altında
İskeleler, ara sokaklar, esnaf lokantaları
Sana açlığımı doya doya Egonya
Sustum üzülmesin diye bu koca şehir
İçimden geçtin durdun, içimi oya oya Egonya (sh. 47)
Aşkın sürekliliği, acı tatlı baskısı bazen ağır gelse bile ehlince daima taşınmak istenir. Çünkü Âşığa sanırım gıda gibidir. Gönlün besini, yakıtı, insana hem varlığı hem yokluğu duyuran karmaşık, tarifsiz, ulvî hissiyat…
Şair kitabın “kendim sevdim, kendim yandım; Son günüme kadar aşkım sürecek” dediği son şiirde; Sevgiliyi teselli eder, esasında o bu halinden memnundur.
“Güle güle Egonya
Her gün bir orman atacağım üstüne
Hep yakacak ağustos güneşi gibi
Bu yangın canlı kalacak içimde
Likya’nın sönmeyen ateşi gibi” (s. 87)
Aşk her daim yaşayacaktır ve egemendir. Tüm zamanlar “Aşk Zamanıdır.”
“Sahuru bekliyordum
Zamanın avuçları okşadı tenimi
Aklıma sen geldin ansızın Egonya
Niyet etmiştim, vardı daha
İçimde gezindi sızın Egonya” (S. 78)
…
Bu güzel eser üzerine, Ukdem’in rehberliğiyle biraz gezindim.
Muhtemelen bir müddet sonra aşkın kendisine mi âşık olduğunuzdan şüphelenirsiniz. Zaman mekân özü, hayati sandığınız bambaşka saatlerde, apayrı renklerde işleyen bir bedahet halini alır.
Aslında bir hayale mi, çeşitli suretler giydirip donatmışsınızdır. Öyle şartlar tecrübeler yaşanır ki; herhâlde ne kendinizi, ne Maşuk’u tanırsınız.
Ömrünüzce kaç Maşuk ararsınız, kaçında gezinmişsinizdir, hayal kırıklıkları kimde(n)dir. Köpükler gider, öz kalır yine de.
Belki de de bütün çaba, tutku, yöne(lti)liş, içteki cevhere, dengeye ve fani değil “ Aslî” olana davettir.
…
Şair bunu kastetmese bile haydi uç bir yorum yapalım. ‘Egonya’ hepimizin çok sevdiği, âdeta taptığı nefsi mi? Her taşın altından çıkan, binbir kılığa giren, kötücül güçlerle işbirliği yapan, büyüleyip uyuşturan, durduran, efsunkâr varlık mı erkek veya dişi.
Ama bir noktadan sonra her yerden aşk fışkırır; Âşık her daim hazırdır. Hadiseler, insanlar, sevimli hüzünlü iş(leme) ler hep “O’nu” imler. Diller hep “O’nu” söyler.
Egonya’lar da O’nun önünde boyun büker.
Bir şiir ikliminde muhtaç olduğumuz mısraları, vasatı bize veriyor Hasan Ukdem.
Bir gönül misafiri olarak, şenlik yaşatıyor. Sağolsun, kalemi hep çağlasın, var olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.