Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Amerikan Seçimlerinden Bize Ne?

Amerikan Seçimlerinden Bize Ne?

Trump ikinci kere seçilmiş, yeni Amerikan başkanı. Obama’da olduğu gibi genellikle ona da basınımızca çokça paye verildi, övüldü, beklentiler içine girildi. Çeşitli yazarlar ve platformlarda değerlendirmeler yapıldı. Hâlbuki konuyla ilgili ülkemize dönük, hazin bir liste hayli kabarık. Vaktiyle gösterilen beysbol sopalarını da unutmayanlarımız vardır.

Koreli düşünür Byung-Chul Han, ENFOKRASİ: Dijitalleşme ve Demokrasinin Krizi kitabında, bu mevzuya ve uzantılarına dâir geniş, kapsamlı bir açılım getirip, tahliller yapıyor. “Bizi âdeta boğmakla tehdit eden bu çılgın iletişim deryası, sosyal yaşamın hemen her alanını ele geçiren enformasyon bombardımanı” hakkında ilginç bilgiler veriyor. Ona göre, “Enfokrasi çağdaş enformasyon kapitalizminin yeni yönetim şekli. Endüstriyel kapitalizmin rejimi zorlama ve baskıyla çalışırken, bu yeni enformasyon rejimi özgürlüğü bastırmak yerine onu sömürüyor.”

Çizdiği vahim tablo günümüzdeki sadece “siyaset eleştirisi değil”, pek çok tepe şahsiyete, duruma uyarlanacak, umumî olabilecek tespitlerden. Paylaşmak istedim:

“… Ard arda hızla gelen enformasyonlardan fazlasıyla etkileniriz. Duygulanımlar, rasyonellikten daha hızlıdır. Duygulanımlara dayalı bir iletişimde daha iyi argümanlar değil, en çok uyarım yaratan enformasyon baskın çıkar. Dolayısıyla sahte haberler ya da bağlamından koparılmış bir enformasyon parçası içeren tek bir tweet muhtemelen mantıklı bir argümandan daha etkili olur.

Trump, ilk Twitter başkanı olarak siyasetini tweetlere bölmüştür. Siyasetini belirleyen vizyonlar değil, vial enformasyonlardır. Enfokrasi, başarı odaklı araçsal davranışı teşvik eder. Fırsatçılık yayılır. Bu bağlamda ABD’li matematikçi Cathy O’Neil haklı olarak, Trump’ın yalnızca takipçi tepkilerine dayanan mükemmel bir fırsatçı algoritma gibi davrandığına işaret eder. “Zamansal istikrara” sahip kanaatler ya da ilkeler, kısa vadede güç kazanmak için feda edilir. (Byung-Chul Han, Enfokrasi, Türkçesi: Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2018, S. 23-24)

“Psikografi diye de adlandırılan psikometri, bir kişilik profili oluşturmaya yönelik veriye dayalı bir yöntemdir. Psikometrik profilleme, bir kişinin davranışını arkadaşlarından ya da partnerinden bile daha iyi tahmin etmeyi mümkün kılar. Yeterli veriyle, kendimiz hakkında bildiğimizi düşündüğümüzün ötesine geçen enformasyonlar dahi üretebilir. Akıllı telefon, her gün hatta her saat verilerle beslediğimiz psikometrik bir kayıt cihazıdır. Onunla kullanıcısının kişiliğini tam olarak hesaplamak mümkündür. Bütün disiplin rejimlerinin elinde yalnızca biyopolitikaya izin veren demografik enformasyonlar vardır. Enformasyon rejimi ise psikopolitikası için kullandığı psikogrofik enformasyona erişime sahiptir.

Psikometri, siyasette psikopolitik pazarlama açısından ideal bir araçtır. Sözde mikro hedefleme, psikometrik profil oluşturmayı kullanır. Sosyal medya aracılığıyla seçmenlere psikogramlarına göre kişiselleştirilmiş reklamlar gönderilir. Tüketici davranışı da, oy verme davranışı da bilinçdışı düzeyde etkilenir. Veriye dayalı enfokrasi, özerkliği ve özgür iradeyi şat koşan demokratik sürecin altını oyar. İngiliz veri şirketi Cambridge Analytica, tüm yetişkin ABD vatandaşlarının psikografilerine sahip olmakla övünektedir ve Donald Trump’ın 2016’daki seçim galibiyetinden sonra muzaffer bir edayla şunun ilan etmiştir: ‘Veriye dayalı iletişime yönelik devrimci yaklaşımımızın, seçilen Başkan Donald Trump’ın olağanüstü zaferinde bu kadar belirleyici bir rol oynamasından kıvanç doyuyoruz.” (s 24)

Bu seçimlerde de X’in sahibi Elon Musk’ın, sonunda bir bakanlık ve bilmediğimiz bazı tavizler kopardığı bariz destek ile yönlendirmesi unutmayalım.

“Mikro hedefleme, seçmenlere bir partinin siyasi programı hakkında bilgi vermez. Bunun yerine, psikografilerine göre uyarlanmış seçim reklamları, genellikle sahte haberler, manipülatif bir niyetle onlara sızdırılır. Bir seçim reklamının binlerce çeşitlemesi, etkililiği açısından test edilir. Psikometrik olarak test edilmiş bu gizli reklamlar (dark ads), demokrasi için bir tehdit oluşturmaktadır. Herkes, kamusal alanı fragmanlaştıran farklı mesajlar alır. Farklı gruplar, sıklıkla birbiriyle çelişen farklı enformasyonlar alırlar. Halk artık toplumsal açıdan önemli konulara duyarlı değildir. Aksine, söz hakları elinden alınmış, politikacıları iktidara getirmek için manipüle edilebilen oy veren hayvanlara (Stimmvieh) dönüştürülürler. Gizli reklamlar, toplumun bölünmesine ve kutuplaşmasına katkıda bulunur ve söylem iklimini zehirler. Kamuoyu için görünmezdirler, böylece demokrasinin temel ilkelerinden biri olan toplumun kendi kendini gözlemlemesi ilkesini bozarlar.” (s. 24)

Byung televizyon, akıllı telefonların tesirine de değinmektedir:

“Medyakrasi, seçim kampanyalarını kitle iletişim araçları tarafından oluşturulan bir sahneleme savaşına indirger. Söylemin yerini halkın ilgisini çeken bir gösteri alır Medyakrasinin ana mecrası olarak televizyon, siyasi bir sahne işlevi görür. Enfokraside ise seçim kampanyası, bir enformasyon savaşına dönüşür, Twitter, medyakratik bir sahne değil, enformatik bir arenadır. Trump açısından önemli olan iyi performans göstermek değildir. Aksine Trump, amansız bir enformasyon savaşı yürütmektedir.

Enformasyon savaşları günümüzde akla gelebilecek her türlü teknik ve psikolojik araçlarla yapılmaktadır. ABD ve Kanada’da seçmenler otomatik telefon mesajlarıyla ulaştırılan asılsız haberlerle kandırılıyor. Troll orduları kasıtlı olarak yayılan haber ve komplo teorileri yayarak kampanyalarına müdahale ediyor.” (s. 25-26)

“Sosyal medyadaki otomatik sahte hesaplar olan sosyal botlar, kendilerini gerçek insan gibi gösterip gönderiler yayınlıyor, tweetler atıyor, beğeniyor ve paylaşımlar yapıyor. Sahte haberler, nefret söylemi ve nefret içeren yorumları yayıyor. Böylece vatandaşların yerini robotlar alıyor. Bu robotlar, sıfır maliyet, ruh halini belirleyen sesleri toplu halde üreterek siyasi tartışmaları büyük ölçüde çarpıtıyor. Ayrıca, belirli hesapların takipçi sayısını yapay olarak şişirip, bazı görüşlere var olmayan bir fikir gücü kazandırıyor. Tweetleri ve yorumlarıyla sosyal medyadaki fikir iklimini istenilen yönde değiştirilebiliyorlar.(…) Bir seçim kampanyası enformasyon biçimi aldığında, daha iyi argümanlar değil, daha akıllı algoritmalar hâkimiyet kazanır. Bir enfokraside, bir enformasyon savaşında, söylemlere yer yoktur.”

“Enfokraside, enformasyon bir silah gibi kullanılır. Tanınmış Amerikalı sağ-radikal ve komplo teorisyeni Alex Jones’un web sitesine Infowars denmektedir. Jones, enfokrasinin önde gelen temsilcilerindendir. Mesnetsiz komplo teorileri ve sahte haberlerle kendisine inanan milyonlara ulaşır. Siyaset kurumunun başına bir “enformasyon savaşçısı” (Infowarrior) olarak çıkar. Donald Trump, onun adını açıkça 2016’daki seçim zaferini borçlu olduğu kişiler arasında sayar. Sahte haberler ve komplo teorileriyle sürdürülen enformasyon savaşları, hakikatin ve dürüstlüğün artık hiçbir anlamının olmadığı günümüz demokrasisinin durumunu gözle önüne serer. Demokrasi, aşılamaz bir enformasyon ormanında kaybolur.”

Bize de tanıdık gelecek bir tespit de şudur:

“Enformasyon savaşı olarak seçim kampanyasında “memler” merkezî bir rol oynar. Memler sosyal medyada viral olarak yayılan, kışkırtıcı bir sloganı olan karikatürler, fotomontajlar ya da kısa videolardır.(…) Memler, internette çok hızlı yayılan, çoğalan ve mutasyona uğrayan medya virüsleridir. Viral bulaşma olarak işleyen mem temelli iletişim, öncelikle duygulanımları harekete geçirdiği için rasyonel söylemi daha da karmaşıklaştırır. Mem savaşları fenomeni, dijital iletişimin giderek metinsel olmaktan çok görsel hale geldiğini gösteriyor. Görseller metinlerden hızlıdır. Söylem ve hakikat viral değildir. Görseller, argümanlar sunup bunları gerekçelendirmediği için, iletişimin giderek görselleşmesi demokratik söyleme de mani olur.” (s. 27)

Yazar bize Amerikalı filozof Harry Frankfurt’un, Trump’ı bir “palavracı” olarak tarifini de aktarıyor. “Palavracı hakikati inkâr etmez. Daha ziyade hakikate karşı tamamen kayıtsızdır.(s. 49)

Orwell’in meşhur 1984 romanındaki, Gerçek Bakanlığının (günümüzde halen ve şiddetle yürürlükte olan) işlevini, “evrensel sahtekârlığı” vurgular:

“ Winston, Gerçek Bakanlığı’nda tahrifatla görevlendirilmiştir. Partinin aleyhine olan geçmişteki olguların yerine uydurma olguları koyar. Bir gazete makalesini yeniden yazarken Ogilvy adlı hayali bir kişiyi uydurmasının ardından, kendi kendine şöyle der: “Şimdiki zamanda hiç var olmayan Ogilvy, artık geçmişte var ve bir gün bu tahrifat unutulduğunda, Şarlman ya da Jül Sezar kadar otantik ve kanıtlanabilir bir varlığa kavuşacak.” ( s.53)

Kendisinin bir tespitine de yer verelim:

“…Trump’ın sahte haberleri, yeni bir gerçeklik yaratan muazzam yalanlardan çok uzaktır. Trump, hakikat kelimesini nerdeyse hiç ağzına almaz. Hakikat adına yalan söylemez. Alternatif olguları bir anlatıda, ideolojik bir anlatıda yoğunlaştırmaz. Bunlar, anlatının sürekliğinden ve tutarlılığından yoksundurlar. Trump’un sahte haber siyaseti, ancak ideolojiden arındırılmış bir enformasyon rejiminde mümkündür. ( s.53)

***

Mesele belki A şahsı, B şahsı da değil; algılarla nasıl oynandığı, bir kısım ikna metotları, göz göre yapılan yıkıcı neticeler getirebilecek tercihler, pahalı bedelli seçimler ve elbette değerlerinden, özlü ruhî ülkülerinden “arındırılmış” bazı ülkelerin acıklı hüsran dolu vaziyeti…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi