Dünya Gündeminden Türkiye’ye Bakış
Dünyada ve ülkemizde yeni dengelerin kurulduğu ve kurgulandığı vâki olan bir gerçek. Ülkelere yeni biçilen rolde acaba Türkiye hangi konumda? Ne yapıyor? Kendini doğru konumlandırması için neler yapmalı? Sınırların yeniden çizildiği Ortadoğu’da Türkiye rol modelliğini nasıl oynamalı?
Sorulara cevap ararken önce ülkemizden başlayalım. Memleketimizde yıllardır horlanan, ötelenen ve hatta belli özelliklerinden dolayı hep köşeye sıkıştırılan kesimlerin olduğu mâlumdur. Bu kesimler, uzun yıllar boyu devlete küskün ve kırgın olarak yaşadılar. Toplum psikolojisini iyi okuyan bâzı yanlı odaklar da durumdan vaziyet çıkararak bu kesimleri tâbiri câizse devlete karşı doldurdular. Onların haksızlıklarını tespit edip oralardan bu kesimleri yıllarca bir şekilde eğiterek beyinlerini yıkadılar neticede devlete baş kaldıran, haklarını söke söke alan (!) kesimlerin sayısı arttı. Hatta bu durumlarını mâlum kesim her yerde her çeşit mahfilde dile getirdiler. Hakları için yasal olmayan pek çok hak ihlalleri yaptılar. İnsan kaçırmaya, öldürmeye, zulmetmeye kadar işi vardırdılar. Bu tasvip edilmeyen halleri ile güya (!) haklarını elde ettiler. O halde haklar için onlara göre mücâdele şarttı. Oysa her türlü mücâdele meşru zeminlerde ve başkalarının haklarına zarar vermeden yapılabilir. O zaman eleştirdiğin devletin konumuna sen düşmüş olmuyor musun? Diye sormak gerekir.
Memleketimizde pek çok farklı etnik kimliğe sâhip gruplar mevcut. Bu grupları tahrik edip amaçlarına ulaşanlar var. Örneğin Kürtleri ve Alevileri bunların arasında sayabiliriz. Şimdiye kadar tahriklere kapılmayan ve bulundukları ülkede huzur içinde yaşayan Romanlar, Lazlar, Çerkezler, Âzeriler, Süryânîler, Câferiler de yakında yıllardır kaynayan daha doğrusu kaynatılan bu kazana dâhil olma yoluna girebilirler. İşte tam da bu sırada devlet, ben ne yapabilirim?’e cevap niteliğinde her kesimin haklarını iyileştirmeye yönelik bâzı demokratik açılımlar gerçekleştirdi. Bunların olmaması tasvip edilemez. Toplumda içten içe kaynayan ve biriktirilen bir enerji potansiyeli bulunduğu açık. O halde şimdiye kadar mağdur edilen kesimlerin haklarını tümden demokratik iyileştirmelerle istenen düzeye getirmek en mâkul çözümdür ki hükümet de bunu yaptı.
Böyle bir atmosfere ülkenin ne zamandır ihtiyâcı vardı. Çünkü yıllardır kendilerini ifâdelendirirken çekinen, korkan ve çeşitli yakışıksız baskı ve zulümlere mâruz kalanlar, bir kimlik sorunu ve haysiyet meselesi yaşadılar. Bu bilenen bir vakıa ve kimse de inkar edemez. Ama gönül isterdi ki, yıllardır gerçekleşen nâhoş hâdiseler yaşanmadan devletin mağdur kesimlerin taleplerini önceden tespit ederek bu hakları onlara teslim edebilseydi. Bu yapılmadığı için geriye baktığımızda tezgahlar, komplolar, örgütler, provokatörler, istihbarat servisleri hatta başka devletler bile işin içine karışabiliyor ve karıştı da. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Yıllardır da ayıklanamamıştı. Şimdi de tam ayıklanmış değil ancak en azından toplumda biraz ferahlama hissediliyor.
Son on yıldır dünya üzerinde de farklı bir dönüşüm gözlemleniyor. Devletlerarası yaşanan ufacık krizler büyük krizlere dönüşebiliyor. Bir devlette yaşanan kriz çabucak diğerlerine sıçrayabiliyor. Sosyal medya da buna destek çıkıyor. Dünyâda etkin olan dış güçler, özellikle de Ortadoğu coğrafyası üzerinde yeni sınırlar çizme gayretindeler. Zâten bunun planları çok seneler öncesinden yapılmış. Ortadoğu’da Sünni-Şii kavgası üzerinden İslam ülkeleri bugün kan gölüne çevrilmiş durumda. Bu yangın Türkiye’ye de sıçratılmaya çalışılıyor.
Türkiye’nin içerde vesayetçi düzeni yıkması, askerleri hizaya çekmesi, medyada biraz biraz söz sâhibi olması ve demokratikleşme çabasından rahatsız olanlar var. Türkiye’nin dış politikasındaki etkin, aktif, dik duran, sözüne güvenilir bir rota izlemesi elbette bâzı ülkeleri de memnun etmiyor. İyi ilişkiler içinde bulunduğumuz Amerika’da bile ülkemize muhalif olan etkili gruplar mevcut. Türkiye’nin dış politika vizyonundan ve dünya üzerindeki yeni konumundan hoşnut olmayanlar hem içerde hem dışarıda devlete, hükümete çeşitli husumet oyunları çevirme peşindeler. Son günlerde Türkiye’nin hava savunma sistemi alımı için Çin’i tercih etmesi A.B.D ve Batı’yı son derece rahatsız etti. Neden? Çünkü size çizilen ‘rol model’e aykırı davranmaktasınız. Adamlar kendi ayaklarınız üzerinde durmanızı istemiyorlar. Batı ve A.B.D sizin hep kendilerine muhtaç olmanızı istiyorlar. Bunu yapmazsanız işte bugün olduğu gibi; ‘bizimle ittifaklarınızı koparırsanız tehlikeye girersiniz’ gibisinden biraz kibarca biraz hoyratça üstü kapalı tehditler savuruyorlar.
Bütün bunlara rağmen çekinmeden ama temkini de elden bırakmadan emin adımlarla yola devam. Ülke halkına tek tip format dayatmadan, insanımızın inancına, ahlâkına, kimliğine saygılı olarak, ‘şöyle giyineceksin, şöyle düşüneceksin’ demeden, çoğunlukçu değil çoğulcu olabilen bir devlet modeli özlenen bir devlet modelidir. Bütün ülke halkını makbul vatandaşlar olarak görmek, ülkede yaşayan en küçük azınlığı dahi tanıyarak ona saygı göstermek demokratik devletin özüdür zâten. Halk bunu istiyor.
Daha güzel yarınlara efendim… Hayırla kalınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.