Çevre Bilinci
Son yıllarda ülkemizde çevre duyarlılığı adına insanlarımızın bilinçlenmesi takdire şayandır Ancak bu husus bâzı suiistimallere de açık bir konu hâline geldi, ne yazık ki! Bâzı mihraklar menfi emellerine göre her konuyu hiç zaman kaybetmeden değişik mecrâlara sürükleyebiliyorlar. Dolayısıyla resmi kaynaklar olayın istismar edilmesine müsâde etmeden oluşabilecek krizi iyi yönetmeleri gerekir. Tabi bunları düşünürken, acaba bizim kültürel birikimlerimizin gözüyle çevre nasıl değerlendirilebilir? Sorusuna cevap arayalım istiyoruz bugünkü yazımızda efendim.
Çevre kavramı bizim kültürel değerlerimize göre önemli bir konudur. Zira çevre insanın bizzat kendi varlığını ilgilendirdiği gibi gelecek nesillerin sağlıklı bir ortamda bulunmasını da etkiler. İnsanların sağlıklı ortamlarda yaşamalarını tehdit eden her unsurların çevreye zarar verir olması hem ülkemizi hem dünyâyı içine alan bir problemdir.
Peki, çevre deyince neyi anlıyoruz ona da bir bakmamız gerek; çevre kastedildiğinde içinde insanların ve diğer canlıların bulunduğu tabi ortamlar anlaşılır. Daha açarsak insanın evi, bağı-bahçesi, şehri, ülkesi, dünyânın yanı sıra her gün her gün soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yiyecekler, denizler, yollar, ormanlar bunlar hep bize çevreyi hatırlatır. Çevre problemlerini de hatırlamakta yarar var: İçinde yaşadığımız tabi ortamın bozulması, doğa kirliliği, iklim değişikliği, yiyecek hatta giyeceklerin son derece sağlıksız bir hâle gelmesi, kent merkezlerindeki yeşil alanların azalması, bâzı hayvan ve bitki türlerinin yok olması gibi pek çok problem insan hayâtını menfi etkilemektedir. Eğer zamânında önlem alınmaz ise bu durum farklı sıkıntıları da berâberinde getirecektir. Bu husus ihmal edilmemesi gereken ehemmiyetli bir konudur.
Zâten dünyâ üzerinde yaşanan çok ciddi yine çevreye bağlı sıkıntılar mevcuttur. Bunlar açlık, fakirlik, evsizlik, göç, ırkçılık, şiddet, terör, sokaklarda her türlü istismâra hazır çocuklar, uyuşturucu, alkol, sigara bütün bunlar yalnızca ülkemizi değil tüm dünyâyı tehdit eden sorunlardır. Ne yazık ki bu sorunlar insan kaynaklıdır. Bu yönüyle üzücüdür ki, insan aslında kendini perişan eden hallere kendisi düşürmüştür.
Bizim inanışlarımıza göre çevre değerlidir. Çevre içindeki her şey cansız dahi olsa kıymetlidir. Hayâtı ve doğayı değerlendirirken, tabiatın içinde yaşarken değerlerimizin özündeki temellere göre yaşasak zâten problem kalmayacak, işte asıl problem de buradadır. Ama her şeyi kafamıza ve menfaatlerimize uygun kullanarak hak hukuk gözetmeksizin yaşadığımızdan sorunlar çıkıyor. Bakınız kutsal kitab Kur’ânu Azûmuşşân’da ne buyruluyor: “Allâh’ın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde (bütün dünyâda) bozukluk (fesat) ortaya çıktı, nizam bozuldu.” (Rum, 41) Bu âyet bize çok açık yüce Yaratıcı’nın emirlerini göz ardı edenlerin neleri bozabileceklerini gözler önüne seriyor.
İnsanların kendi faydaları adına tabiattaki ilâhî ahengi umursamaz tavırları berâberinde pek çok olumsuzluğu çağrıştırmıştır. Meselâ hâkim kültürün devamlı empoze ettiği aşırı tüketim, israf ve doğal kaynakların sorumsuzca kullanılması çevre duyarsızlığının eseridir. Kutsal kitaplar içerisinde yüce Kur’ân-ı Kerim’in çevre konusunda en çok hassas kutsal kitap olduğunu müşâhede ediyoruz. Zira İslam hârici diğer değerlerde eşyâya ruhsuz bir anlayışla bakılırken yüce İslam’da evrendeki her şey değer olarak görülür. Kur’an’da insanoğlunun önüne muhteşem bir kâinat tablosu serilir ve o kâinatta her şey bir anlam yüklüdür. İşte buna misal bir âyet diyerek bitirelim bugünkü yazımızı: “Onun hak olduğu meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara hem dış dünyada ve hem de kendi içlerinde göstereceğiz. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 53)
Hayırla kalınız, konuya devam edeceğiz diğer yazımızda inşaALLAH.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.