Birkaç Şey
Birazdan size anlatacaklarımın hepsi aynı günün içinde oldu. Yok, devasa olaylardan, büyük gelişmelerden falan bahsetmeyeceğim. Sadece birkaç enstantane işte…
Evden çıkıp arabaya bindim. Ana caddeye doğru yönelirken, dar bir sokak arasına düştü yolum. Ne var ki, o daracık yolun tam orta yerine minibüs büyüklüğünde bir taşıt park edilip bırakılmıştı. Öylece. Birkaç korna sesinden sonra, aracın sürücüsü olduğu anlaşılan genç bir adam çıktı ortaya. Arabayı o an oradan çekmesinin mümkün olmadığını, birilerini beklemek zorunda olduğunu anlattı. Tüm bunlar demek oluyordu ki, o dar ve uzun yoldan geri geri çıkıp kendime başka bir güzergah bulmak zorundaydım. Canım epey sıkıldı ve bu sıkıntıyı belli ettim; sinirimi. Genç adam ise sözlerinden geri adım atmadı. Vitesi paşa paşa geriye alıp tam gidiyordum ki, aynı benim durumumda olan başka bir araba daha peyda oldu o aynı dar sokak arasında. Kornaya hızlı hızlı basıp yol istedi o da; park halindeki minibüsün oradan kaldırılmasını. Genç adam da taşıtını bu kez oradan hemen kaldırdı. Bana söylediği gibi söylemedi ve bana yaptığı gibi yapmadı ona yani. İlk anda çok şaşırdım fakat durumun yorumu ortadaydı: sürücü bir kadınken ona o kadar saygı gösteriliyordu demek ki. Oysa direksiyondaki kişi bir erkekken onunla gerilim yaşamak ve bunun sonunda fiziksel bir kavgaya tutuşmak ihtimali vardı. Bir araba çekme için göze alınmaya değmeyecek bir risk… Her ne kadar hak ve hukuktan söz edilse de, orman kanunları insanın ilkel benliğinde hala mevcuttu demek ki. Neyse.
Sonra bulduğum o yeni güzergahı takip ederek hedefe vardım. Gittiğim atölyede aynı benim gibi resim dersi alan bir kadın vardı. Yani başka insanlar da vardı elbette fakat şimdi konu bu kadınla ilgili. Orta yaştan daha ileri bir yaştaki, kilolu ve sevecen yüzlü birisiydi bu. Ama o gün tersimden mi kalkmışım ne, küçük ama mide bulandıran sinekler çıktı günün çorbasının içinden hep. Çünkü beni şöyle bir süzüp “Amaan! Kadın dediğin de şöyle etli butlu olacak!” dedi orta yere. Allah Allah! Fiziksel görüntüyle ilgili eleştiride bulunmak ayıp, yanlış, çirkin ve günah değil miydi? Hem, ‘etli butlu olmak’ tarafımdan hiç istenmeyen ve nahoş bulunan bir şeydir bu arada ama kim bilir, karşıdaki kişi belki de bir hastalık dolayısıyla o kadar zayıftır. İstese de kilo alamıyordur. Olamaz mı? Bu şekilde yapılan bir sözlü saldırı, güzel ahlaka sığar mıydı şimdi? “Sizin gibi olmaktansa böyle olmak çok daha güzel” demeli miydim, yoksa, bu durumu ilgili malum makama havale mi etseydim içimden? Durduk yere böyle sözlü bir saldırıda bulunan kişinin de kilo vermek için ne kadar uğraş verdiğini bilmesem hele… Neyse. Ben o yapılabilecek iki seçenekten hangisini mi tercih ettim? O kısmı da bana kalsın.
Sonra iki arkadaşın sohbetine kulak misafiri oldum. Yaşları 18’den fazla olmayan iki genç kızdı bunlar. Okulda yaşanan bir olaydan söz ediyorlardı. İçeriği mühim değil şimdi. Fakat şu var ki, “Aa o kadar çok zaman mı geçti aradan ya? Koskocaman 1 yıl!” dedi bir tanesi, diğerine. Acı ve gizli bir tebessüm belirdi sonra yüzümde. Aynaya bakmasam da orada olduğunu bildiğim bir ifade. Genç yaştaki kişiler için 1 yıl, ‘çok uzun zaman’ demek oluyordu çünkü. Oysa benim, ‘daha geçen sene’ diye anabileceğim bir zaman dilimiydi bu. Yüzümdeki ifadenin acılığı ise, yaşlanmaktan korktuğum için değil, öyle beşeri bir refleksti sadece, biliyorum. Dünya hayatına bağlı kalmayı emreden bir içgüdü işte.
Sonra eve dönme vakti geldi. Kapımın hemen oralarda bir komşuyla karşılaştım. İsmini bilmediğim ama simaen aşinası olduğum kişi, “Ev kira mı yoksa kendinizin mi?” şeklindeki akıl almaz soruyu yöneltti, ayak üzeri sohbette. “Kira” deseydim, bana maddi yardımda mı bulunacaktı acaba o yüzden mi sordu bu kaliteli soruyu, bilemedim. Çorbamın içindeki küçük ama mide bulandıran sinekler… Neyse!
Gün içinde, insanlığın aklının ve sağduyusunun ne noktada olduğunun ölçülebileceği çok fazla detay mevcuttur, sözün özü. Ve 1 sene de, gerçekten ‘daha geçen yıl’dır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.