Bir adım daha
Geçenlerde Sadreddin Konevî Camii’ne gittim. Türbe ziyaretinde de bulunacaktım.
Fatiha’mı okuyup, dua ettikten sonra, şahit olduğum bir manzara oldukça canımı sıktı.
Camiin bahçesinde, sık sık bir alay çocuğu oyun oynarken görürdüm. Bu sefer futbol maçı tertiplemişlerdi. Bağrış çığrış… Ve bahçeyle sınırlı değildi oyun alanı.
Açık kapılardan giren çocuklar bir oraya, bir buraya koşturup duruyordu. Söz anlamayacak yaşta değillerdi, hepsi okullu. Dalıyorlar içeri. Hurra!
Camiye giren çıkanın hesabı; sahip çıkan yoktu.
O koşturmayla, yarış, oyun heyecanı, telâşıyla(!) ayakkabılarını çıkardıkları da şüpheli. Vakit kaybı(!) çünkü.
Maazallah bu virüs hep büyüklere mi bulaşır, maskesiz küçükler korunmuş mudur, o da ayrı konu.
Evimizin yakınındaki camiin bahçesinde de yine aynı top oyunları.
Eşim, motosikletle bahçeyi bir baştan bir başa geçip, karşı sokağa çıkanları da görmüş. Fingirdeşenler ayrı fasıl. İkaz falan alayla, küstahça karşılanıyor. Cami girişindeki merdivenler kırılmış.
Her neyse, ben çıkıştım. Oğlanın biri, mazeret bildirdi, ‘sen bize ne kızıyorsun’ demeye getirdi: “Teyze, kadınlar kısmında bir sürü kız oyun oynuyor” dedi.
İçeri girdim. Camide ancak birkaç kişi var. Baktım, mutat dışı, kadıncağızın biri, kendine mahsus mahalde değil, erkekler giriş kapısının bulunduğu bölgede namaz kılıyor.
Kadınlar kısmından muazzam bir gürültü geliyor. Kapısını açtım.
Hakikaten denildiği gibi, 9-10 kız çocuğu oyunda, fırtına(!) gibi. Ne yaptıkları belli değil. Sesleri erkeklerden fazla çıkıyor. Sözün tesiri olmazsa da, birkaç şey söyledim.
İbadet edenlere, namaz kılanlara âdeta yer bulunmuyor. Daldıkları, yuvalandıkları her mekân insan küçüğüne ait. Kutsal, cami falan vız gele.
Kimse kusura bakmasın, çocukların her biri sanki çapulcu. Hiç bir saygı, edep eseri, görgü üzerlerinde hissedilmiyor.
Sadreddin Konevî Hazretleri, büyük, önemli bir âlim. Bu müstesna şahsiyetler; meydandaki, ortalıktaki sahtekârlara, düzenbazlara benzemezler.
Neden hürmet gösterilmez, çocuklara gençlere tanıtılmaz; “Allah’ın Evi” telakki ettiğimiz camilerde nasıl hareket edilir, neye dikkat edilir öğretilmez.
Allah’a, namaza, insan-ı kâmile, ibadete edenlere, değerlerimize saygı, niçin belletilmez.
Ulvî hedefler, ülküler, gönül eğitimi böyle mi verilip, yerleştirilecek.
Hiçbir kavrama saygı duymadan, aidiyeti, kültürel özü, membaı, mukaddese karşı hassasiyeti olmadan, bu çocuklar nasıl olgunlaşıp, gelişecek.
Neymiş, çocuklar ürkütülmeyecek, camiye alışacaklarmış.
Maşallah dedim, camilere de pek alışmış(!) fena dadanmışlar. Yarın cemaat mahallinde de birkaç maç düzenler, imam mevkiine oyunculardan birini yerleştirirler.
Evet, camiler, türbeler çocukların yeni oyun sahası. Onlar için herhangi bir mekândan farkı yok. Vurarak, kırarak, dökerek, ilkesiz, asi bir güç gibi ilerliyorlar.
Haykırmalarından, koşuşturmalarından ibadet yapmanız, bir lezzet almanız mümkün değil. Hemen terk etmek istiyorsunuz. Zira meydan gençlerin.
Sinemaya gittiğinizde bile, gürültü edemezsiniz. Belli kurallara uyarsınız. Ses çıkaramazsınız en azından. Küçükler uyarılır.
Dizi seyrederken, yerinizden dahi kıpırdamaz, zevkle izleme ayarları yapılır, kimseyi konuşturmazsınız.
Toplantılarda, ağlayan çocuklar susturulur ya da dışarı çıkarılır. Belirlenmiş kaidelere riayet etmeyenin, çekip gitmesini dilersiniz.
Camilerde bu özgürlük(!) başıboşluk niye? Babanızın malı mı?
Korona bir tarafa; kötü temsiller, örnekler; dinî inanca çok zarar veriyor.
Cami bir sembol. Habire sayılarını arttırıyoruz.
Keşke, bir de güya içeri girenlerin, müminlerin kalitesine yoğunlaşsak.
Bir adım, bir adım daha. Ama nereye?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.