Beklerken
Hayat, bekleyişlerle yüklü ve gebe. İrili ufaklı, maddî manevî; uzun, kısa, vadeli bekleyişler. Dünya, bir “Bekleme Odası” …
Saatler, günler, seneler birbirine ulanırken; hep bir şeylere ulaşmayı, birikmeyi ve mânâlanmayı bekleriz.
Necip Fazıl’ın en güzel şiirlerinden ikisi: Beklenen, Bekleyen.
“Beklemesiz bir beklemeden” söz ediyor Rasim Özdenören... Yani hiçbir şey hayal edemeden, ümitsiz, kısır bir döngü içinde gidip gelmek. Çünkü bekleyiş bir ümidi de içeriyor. Ya da hiçbir şeyi beklemeyecek kadar hayattan vazgeçmek.
Farklı bir “beklemesiz bekleme”; Abdülhak Şinasi Hisar’ın yorumundan. Bir manevîyat lîsanını terennüm eden, Hakla dopdolu, evliyaya benzer, saadeti bile beklemeyen kadınlardan bahsediyor, “Çamlıca’daki Eniştemiz” romanında. Kaderden ne çıkarsa razı; bir yaşayış güzelliğiyle, Müslüman’ca bir vakarla teslim…
İdeallerinin gerçekleşmesini bekleyenler; kahramanların beklentileri, insanların gündelik tükenmez, eklentili beklentileri.
Belki; davaların, kutsal değerlerin, sanat gibi kavramların beklentileri de bulunur. Has eylem, fikir, gönül, sanat kahramanlarını çıkarmamızdır; murat edilen.
Ne çok bekleyiş biçimi var. Dünyanın bize karşı vaat ettikleri ve bizim ondan beklentilerimiz.
Zaman ve mekânımıza yaraşır; kullukta yarışır; “şerefli insan” ömürleri sürmek. Dış âlem tükenirken, iç âleminde sonsuza uzanan filizler sürmek.
Rabbin kulundan, Peygamberin ümmetinden beklentileri. Hocanın talebesinden.
Bekleyişi; sonsuz ihtiras ve sonsuz bekleyişe dönüştürmek. Her kavuşulanı azımsayarak, yeni bekleyişlere girmek. (Muhterisin bekleyişi belki)
Allah’ı bekleyiş ve buluşlar. Bekleyişin ucunda kuşkusuz “buluş” da mevcut.
Ama nafile bekleyişler de, pişmanlığın vurduğu duruşlar, yitişler de var. Dolayısıyla, “beklemek” eylemi kadar; neyi beklediğimiz ve bekleyenin duruşu da önemli.
Hayatımızın en önemli bekleyişinin de ne olduğu önem kazanıyor burada. Hayatî derecede ehemmiyet verdiklerimiz, sıralamalarımız. Ve bu hizalamalar sıralamalar da ne çabuk değişir.
Bekleyen Beklenen ikiliğinde; “Beklenenin” niteliği. Yoksa ‘Millî Piyango’ biletinin neticesi de bir bekleyiş gerektirir. Mal mülk biriktirmeleri de.
Bir tekâmülü, gelişimi, erişimi bekleme. Menzil, kademe; bütünlüğe, mükemmele ulaşma tahammülleri. Kısa, uzun duraklarda soluklanış.
Bekleyişin eyleniş, zevke dönüşü. Oyalanma… Bekleyenin gafleti, gereksiz zahmeti.
Zamansız, acele; bekleyişin gerektirdiği kazanımları elde etmeden sabırsız, tedariksiz bekleyişler. Miskince, hayata katkısızca, durma noktasında.
...
İntikam bekleyişleri. İmtihan bekleyişleri. Hepsi, öngörülen bir “zamanın bekleyişi” içinde.
İlim kapılarında beklemek. Cümle kapısında... Kapılar, pencereler, köprüler açılmasını gözlemek... Günahın pusudaki, ‘karanlık’ bekleyişi.
Yer altında; ölünün dirinin birbirine karıştığı, ‘iki dünya arasında’ , ruh göçüne hazır bekleyişler... Âfetlerin, yazgının ‘kurban’ beklentisi.
Beklerken teklemek. Emeklemek, terlemek; “Beklenene” kendini teyellemek.
Bazen kocaman bir göz olmak, kulak kesilmek, bazen ruhu dışlamak sade bedene öncelik vermek. Ya da kalbin âmirliğinde, görünür görünmez yollara dizilmek. Beklemek.
En zor bekleyişler, belki de nizam verilmeyi, dünyanın düzelmesini beklemek. İnsanın kendine çeki düzen vermesi; bir oluşu, doğuşu beklemek.
Bekleyen.. Beklenen münasebetinde; “Beklenenin” de bir anlamda bizi beklemesi durumu. Ölüm, hastalık, yar da bizi bekler.
Yahut Şeb-i Arus’a uzanan bekleyişlerde; Bekleyen, Beklenen ayrılığı ortadan kalkar. Esasen var olan Birlik onaylanır ve engellerinden kurtulur.
İnsanın asıl bekleyişi, yönelişi yüceliklere güzelliklere mi olmalıdır?
Ruhun ruha kavuşmasının, insanın dünyaya çıkmasının bekleyişleri. Vasıtalı, vasıtasız; rabıtalı, rabıtasız bekleyişler.
Beşeriyetin Resul, Mehdi; dünyanın kıyamet bekleyişleri.
...
Gene “Bekleyen”; “çare”; “necat, kurtarıcı” bekler.
Beklemek, artık sabit bir fikir, durağanlık gibi bir durum halini almışsa; hedef olmaktan çıkıp, “gayesizlik, bilinçsiz bir vaziyet” konumundaysa; anlam kaybeder.
Azim, say, emek; güzel bir eylemle örtüşüp, fiiliyata dökülmemişse, hamlık olgunluğa doğru çevrilmemişse; örtülü, açığa çıkmayı bekleyen ‘cevher’ durgunluğun, kıpırtısızlığın çemberinde, daraltısında boğulur gider.
Çünkü “bekleyiş” hazırlığı da gerektirir. Beklerken dolmak, donanmak.
Sırf “özleyen” değil, “özlenen” olmak; “arayan” değil “aranılan”; “izleyen” değil “izlenilen” .
Beklenen, Bekleyen ve Bekleyişin kalktığı o teklik noktasına ulaşmak.
“Bekleyenin” konumuna baktığımızda belki bir sabitlik söz konusu ya da pasif bir durum. O bekleyişle, beklenenle yetinme.. salt ona odaklanıp, yetinme.
Ama ruhumuz yeni bir kisve giydiğinde “Beklenen” eski manasını yitirecek belki.
Biz donandığımızla, yeni bir duruşa geçeceğiz ve yeni bir oluşumu bekleyeceğiz. Ya da şiirdeki gibi, “...Yokluğunda buldum seni.....Gelme, artık neye yarar?” diyebileceğiz..
Asıl önem arz eden başkalaşacak çünkü. Yahut yeni bir “Ben’in” bekleyişinde farklılaşacağız.
Neticede pasif bir bekleyişten; gittikçe hız kazanan, dinamik, teçhizatlı bir “eyleme” geçeceğiz. Bekleyişimiz de “iş(lenecek)”.
Ve belki Sevgili’yi özleteceğiz. Ham ama güzel hayal.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.