Bu Değirmen Aheste Döner
'Hayat' sözcüğünü sadece yeryüzüne hapsetmek, onu bir buraya özgü kılmak ve sıkıştırmak, haksızlık gibi gelir bana her seferinde. Büyük haksızlık! Vicdansızlık gibi... Çok daha ötelerden beri var olan ve ileriye doğru uzanan bir kavrama, hak ettiği değeri vermeyen bir tutum değil midir, onu yalnızca Dünya'ya has kılmak? Öyledir. O yüzden 'dünya hayatı' tanımını kullanmayı oldukça işlevsel ve yararlı bulurum bu noktada. Sağduyulu... Böylece onu sıfatlaştırmış; belki ona başkaca bir isim vermiş ve onu o kallavi kelimeden bir parça ayrıştırmış oluruz. Olması gerektiği gibi. Dünya hayatından ise, 'sistem" diye bahsetmeyi seviyorum... Yeterli olduğunu düşündüğüm bu ön bilgiden sonra da yazıya artık başlayabilirim sanırım.
Tüm yasalarına, kurallarına ve şartlarına ölesiye bir şekilde ve hayati bir halde bağlı olduğumuz bu sistemin, kişilere bireysel bazda sunduğu yaşam koşullarında düşünürken şimdi, "hangimiz uğramadık sanki haksızlıklara?" diye bir şarkı çalıyor uzaktan, ne tesadüfse! Tesadüf yoktur, tevafuk vardır gerçi... Onu yazacaktım ben de zaten. Haksızlıkların, adaletsizliklerin ve vicdansızlıkların; tüm o niyetlerin ve fiillerin, hatta bunların iyicil olanlarının bile içine girip öğütüldüğü görünmez ama devasa bir degirmen var. Değirmen. Sistemin değirmeni... Çok yavaş dönen ama çok ince öğüten bir değirmen bu. Biliyorum. Görüyorum. E şimdi de 'Dönence' şarkısı başlamasın mı fonda, Barış abimizin? Tesadüflerin böylesine tevafuk denir artık, azizim!
İşleyişinin ahesteliği çoğu zaman, nefsi olan her kulun olduğu gibi bendenizin de canını sıkan, yer yer isyanlara ve itirazlara sürükleyen değirmenin dönüş hızındaki yavaşlık, başımızı döndüren hayat sarhoşluğuyla birleşince o değirmen sanki öylece durmuş ve hiç dönmüyormuş gibi çalınıyor gözlerimize. İsyanı ve itirazı doğuran da bu yanlış ve şeytani yanılgıdır zaten. "Hani?" diyoruz. "Adaletin bu mu Dünya?" Aman! Selda Bağcan çalmasın şimdi de...
Fakat o gizemli, mistik, belki kutsal, devasa ve görünmez olan 'sistem değirmeni' öyle incelikli, öyle mahirce işler çıkartıyor ki! Aklınız şaşar. Vaktine esir olan her nasip, süresi dolup esaretinden kurtulunca, içgüdüsel olarak bunu yapmaya kodlanmış bir örümceğin çıkarttığı, dantele benzeyen işler geliyor akla... Öyledir çünkü. O değirmen yavaş işler ama çok ince öğütür. Çok ince. Yapılan her eylemin ve dahi edilen niyetlerin, mıknatıs gibi içine doğru çekildiği değirmene dirsek temasında duran 'ilahi adalet' ya da 'karma' gibi kavramlar ve sözcükler de mevcut, bir yandan. İnançlarınıza ya da bakış açılarınıza göre kullanmayı seçeceğiniz tanımlar... Fark etmez. O değirmen, hep döner. Dönmüyormuş gibi gelse de, zaten kendisi hiç görünmese de...
Dönüşündeki yavaşlık, ya da, kişisel algılarımıza göre yavaş olan dönüş, atılan her adımın bile o adımı atan tarafından taşınan sorumluluğu şöyle dursun, cüretkâr ve pervasızca yapılan, hepsinin ucu kalp kırmaya dayanan -kalp ki Hakk'ın nazargâhı- işler yapma konusunda zorbalara ve zalimlere cesaret verse de, öğütülen her ne ise ondan hasıl olan ekmek veriliyor sahibinin eline. Kimisi karnını ateş ile, kimisi de tertemiz somunların lezzetli dilimleriyle dolduruyor, işin sonunda. Bizlere fazla aheste gelen yavaşlığın sunduğu sabır sınavı ise işin doğasından, sırrından. İşin doğasında, o değirmenin ve kişisel hesaplamalarımızın arasındaki zamanlama farkı var. Fakat işini dünya dışı bir incelikle yapan o 'sistem değirmeni' hayret ve hayranlık uyandırıyor her seferinde. Mükemmelliği ile, onca zaman isyan ve itiraz etmiş olan bizleri başı önde ve mahçup bırakıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.