Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Başını verme

Başını verme

Zihnimizin rehberliğiyle dünyayı kurar, hayatımızı sürdürür, ruhumuza, kalbimize olan saldırılara cevap verir, mücadele ederiz. Şahsiyetimizin temelini atan, insanoğlunun en değerli uzvu, aklın yuvası olan başı ve ona bağlı olan görüşüdür.

Köleleştirmenin, sürüleştirme ve körleştirmenin yegâne yolu ise şüphesiz; çeşitli yöntemlerle başımızın ele geçirilmesidir.

Başına sahip çıkılmaması; sadece ferdin, halk tabakalarının değil, üst düzeydeki yöneticisinin, aydının da zihninin üzerinde egemenlik kurulması, düşünce ve istikametin yitirilmesi demektir.

İstiklâli kaybetmek gibi acı sonuçlar, vatanımız üzerinde oynanan oyunlar; davanın büyüklüğünü, vahamet ve ciddiyetini gösterir. Bugün baş meselemiz de; bedenden ayrılmış, elden y(ele) gezen, köküne yabancı başlar, özellikle kimi ziyalılarımızın(!) hür, ışıklı bir beyinden mahrumiyetidir.

 Gövdeden öte, bir kafa hayatı vardır. Bazen zehirle p(ek)işmiş düş(ünce)lerden dolayı tepemizde çürümüş, hakikate karşı sağırlaşmış bir hayalet kafayı gezdiririz.

Ne kafalardır ki; çoktan kesilmiş, bir köşeye atılıp, bitlenmeye terk edilmiştir, haberi yoktur. Daha acısı; bile isteye baş organını iptal edip, giyotine sehpaya yerleştirenler; nefsine habire kurşunlatanlardır.

Ömer Seyfettin’in ölümsüz hikâyeleri içinde yer alan “Başını Vermeyen Şehit”, kahramanlık vurgusundan öte, başın bu mânâda ehemmiyetini dile getiren etkileyici bir eserdir.

 Hikâyenin önemli kişilerinden, esasen bir derviş tabiatına sahip Deli Mehmet’in ömrü harp meydanlarında geçmiştir. Yine bir harp esnasında, bütün gücüyle savaşacak; sonunda şehitlik mertebesine kavuşacaktır.

Düşman, başını gövdesinden ayırmıştır. Yakın arkadaşı Deli Hüsrev’in ikaz dolu haykırışı, başın hayatımız boyunca ki sembolik değerini de ele verir ve hikâyenin anlam boyutunu genişletir. 

“-Mehmet, Mehmet! Canını verdin! Başını verme Mehmet!”

Deli Mehmet, ganimetini(kafayı) eline almış, kaçmak üzere olan düşmandan, her şeye rağmen başını geri alacak ve artık bir ölümsüz olarak, toprağa öyle uzanacaktır. Esas kahramanlığı, herhalde ölerek değil, başını teslim etmeyerek göstermiştir.

Tüm başlar, eninde sonunda ölüm meleğiyle karşılaşacaktır. O zaman sadece, bir anlamda ruhumuz, kimliğimizin göstergesi başlar(fikirlerimiz) ortada kalacaktır.

Kel(le)leşmemesi için; Başı(Emaneti) taşımanın büyük bir sorumluluğu ve ağırlığı vardır. Dolayısıyla düşmana asla teslim edilmeyecek olan Baş, Sahibine yani Tanrı’ya yönelmeli ve semayla irtibatı kesmemeli, hayata göksel bir bakışı eklemelidir. Bu da meselenin bir diğer hayatî noktasıdır.

Diri ruh ve yüce başların hayatıysa; uyanık olursak yarınlarımızı nefeslendirip yeşillendirmekte, yol gösterip saadet bahşetmektedir.

Mevlânâ yadigârı, önde gelen seçkinlerimizden biri olan Sultan Veled, meseleyi bilgelik ışığıyla ele alır. Konuya farklı açılışlar getirir. Ölüme, Ruha ve her şeyin BAŞINA işaret eder.

“Âlemin bütün varlığı, bir vücut gibidir. O vücudun başı gök ve ayağı yerdir” buyurur.

 O’na göre, Can dile gelip “Ben canım, vücudun nuruyum ve onun başı ve ayağıyım. (…) onun tazeliği, zindeliği bendendir. Can eğer bu kalıptan ayrılırsa kalıp, hasta ve harap olur. Bir gök gibi olan başın yıldızları, göz, kulak, ağız ve burundan ibaret olan hasselerdir. Bunlar hepsi de işe yaramaz hale gelirler. Dökülürler ve yok olurlar.(...) diz, el ve ayak, damar, sinir, masallar ve vücudun bağlarından ibaret olan geri kalan bütün uzuvlar da birbirinden ayrılır ve zerre zerre olurlar. İşte bu âlemin varlığın kıyameti de böyle kopar. Tanrı nurunu bu âlemden keserse âlem cansız kalır.(…) Kıyamet gününde ise, “âlemin başı olan gök parça parça olur ve dökülür” demektedir.

Başın selâmeti, Tanrı’nın delâletinden mahrum kalmamasıyla ve “özüyle” mütenasip yenilikçi bir ruh eşliğinde yürümesiyle mümkündür.

Bir baştan bir başa köprü kurulacak; kafa ve kalp baş başa verecek; baştanbaşa sevgiyle, maneviyat enerjisiyle dillenecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi
SON YAZILAR