Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

DÖNÜŞTÜK MİLLET OLARAK

DÖNÜŞTÜK MİLLET OLARAK

Ev telefonlarına takılan cızırtılı modemlerle internete bağlandığınız günleri hatırlıyor musunuz?

Ya da biraz daha ileriye giderek soralım.

Cep telefonununuz hayatınıza ilk hangi yıl girmişti hatırlıyor musunuz?

Ev ve iş hayatınızda insanlarla konuşmak amaçlı olarak aldığınız ilk ev cep telefonlarının artık konuşmaktan çok daha öte marifetlerini kullanan bir toplum oluverdik.

90 lı yılların araba takozuna benzeyen cep telefonları ve sadece siyah beyaz ekranda yanıp sönen imleç denen işaretçi ile başlayan dönüşüm serüvenimiz şimdilerde terabit hızlara ulaşan bir hal aldı.

Çok eskilerde söylenen bir söz vardı.

Bir ülkede uygulanan ekonomik program sadece bir ekonomi programı değil aynı zaman da toplumu değiştiren ve dönüştüren bir kültürel ve sosyal programdır diye.

12 Eylül askeri darbesi öncesindeki son Demirel Hükûmetinde ekonominin başına getirilen Özal’ın elindeki kalemi insanların gözüne sokarcasına uzatıp “Transformasyon” dediği günlerden ekonomik yıkım haline dönüşen krizlere kadar uygulanan her program bu ülke insanını sürekli değiştirdi ve dönüştürdü.

İlk zamanlarda kablolu telefon hattıyla ve sınırlı bir erişim sağlanan internet portalleri ile insan ölçeğinde çok büyük olarak algılanan dünya uçsuz bucaksız bir şekilde insanların önüne açılınca insanların kafalarındaki büyüklük ve küçüklük ölçüleri çok farklı bir hale dönüştü.

 O ana kadar insan eliyle ölçeklendirilmiş ne varsa her şeyin altüst olduğu bir dünyaya kapı açılıyordu ama bu kapı aynı zamanda insandaki tüm değer yargıları ve ölçüleri de alt üst ediyordu.

Sadece akşamları televizyonların verdikleri haberleri almaya alışan bir toplum neredeyse 24 saat bilgi yağmuruna tutulunca bilgi sadece bilgi olarak kalmazdı ve kalmadı da.

Bilginin günün her anında kullanılması gereken daha dorusu bilginin günün 24 saatinde paraya dönüştürülmesi gerektiğine inananlar bu bilgi bombardımanı karşısında insan topluluklarının nasıl geriletileceğini da bulmakta gecikmediler.

Her kes bu sayede bilginin güç olduğunu anladı ama sadece uluslararası sermaye grupları ile bütünleşenler bilgiyi sadece gelir elde etmek için üretmediler aynı zamanda toplumları yönlendirmek için de üretir oldular.

1980’ler sonrasında teknolojik olarak üretilen her bilgi televizyon, bilgisayarlar ve cep telefonları ile bütünleşip ırkçı küresel emperyalizmin hibrid bir tahakküm elemanına dönüştüğü andan itibaren tabir caiz ise yerel olma adına ne varsa her şeye topyekûn bir saldırıyı da başlatmış oldu.

Önceleri televizyonlarla sonraları ise tabir caiz ise sadece televizyonlaşmakla kalmayıp her şey olup çıkan cep telefonlardaki görüntüden toplumlara yönelik bir tahakküm ilişkisi çıkaran batı kültürel emperyalizmin bir temsilcisi olarak iletişim araçlarındaki cezbedici olduğu kadar tahripkâr da olan ışığını sürekli canlı tutma yolunu seçmiştir.

Sadece şehirlerde değil uydular aracılığı ile dağ, tepe, çöl ve orman engellerini aşarak her tür insan barınağına destursuz giren televizyon ve internet görüntülerindeki resim ve metin bileşimi ile maalesef hayatımızın her anı parlak canavarlar tarafından işgal edilmiş olmaktadır.

Ne olmuş televizyon ve internetin yaygınlaşmış ise. İyi şeyleri isteyen açar seyreder, kötü programları izlemek istemeyen ise seyretmez veya internete girmez diyenler en başta kaybedenler olmuştur bu süreçte.

Bu aşamada göz ardı edilen en önemli mesele televizyonda veya internetteki görüntülerde olup bitenin ne olduğu ve nasıl olduğu değildir.

Yani mesele basit bir tv seyretme veya internette gezinme olayı da değildir.

Küresel emperyalist tahakküm televizyon ve internet gibi teknolojik olay ile gerçekleşiyor derken belki teknoloji olayından daha ileri giderek modern batı tipi bir yaşam tarzını dayatan ve yaygınlaştıran kapsamlı bir kültürel emperyalizmin sembolü olup çıkmaktadır.

Çünkü artık bu olay görünüşte sadece teknolojiye dayanan bir olay olmaktan çıkıp insanları derinden etkiyerek bir anlamda kendi kültürlerine yabancı bir hale getirme veya yabancı kültürleri benimsetme haline gelmiştir.

O zaman diğer teknolojik aletlerde aynı görevi görmektedir diyenler çıkabilir.

Mesela son zamanlarda doldurulması en büyük problem olan buzdolabı gibi.

Şimdilerde siyasetçilere bakarsanız buzdolabını da aynı derecede kültürel bir tehdit unsuru olarak görmek mümkün.

Ailelerin yoksulluk düzeyinin kültürel emperyalizmin bir sonucu olduğuna inanmayanlara bu arada son günlerde kutsal bildiği şeylere yapılan saldırılar karşısında insanların ölü sessizliğine bürünmelerinin nedeni nedir diye de sorabilirsiniz.

FARKINDA MISINIZ?

Dünyada sadece ekonomik değil siyasi ve kültürel bir emperyalizm uygulanmakta olduğuna göre yaşanılan yoksulluk, kültürel bir emperyalizmin sonucu mudur yoksa farklı bir tahakkümün sonucu mudur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi