AVRUPA'DAKİ ACI GERÇEKLER
Avrupa insanının inandığı değerler artık iflas etmiştir. İnsanları fikren, zihnen, mânen doyurabilecek muhtevâdan çıkmış bulunan Hıristiyanlık, insanların rûhî ihtiyaçlarına cevap verebilecek konumda değildir. Uzun süredir âdeta can çekişen Hıristiyanlık âleminin içindeki en dindar görünümde olan Katolikler dahi, sâdece sözde dindarlıkta kalmışlardır. Kendi dinleri hâricindeki inanç arayışları içinde olan Hıristiyanlar, Avrupa’daki Müslümanlar sâyesinde, İslâm’a oldukça sempatik yaklaşıyor, araştırıyor, tatmin oluyor neticede en mükemmel din İslâm’a teslim olarak Müslüman oluyorlar. Ne var ki, karşı taraftaki üst akıl, bunu fark ederek, İslâm’ın Avrupa’da yayılmasını önlemek amaçlı, İslâm’ı ve Müslümanları kötüleyici bir dizi menfîlikler zinciri oluşturarak, bütün dünyâya ‘İslamafobi’yi yaydılar. Uzun süre üzerinde çok ciddi çalışılmış olan bu konu, iletişim araçlarını ve medyayı da etkin bir şekilde kullanarak amacına ulaşmıştır. Avrupa, nihâyetinde hedefine koyduğu bu yakışıksız, âdî fikri, bâzı şahsiyetsiz Müslümanları da kullanarak mâlesef başardı. Bu tablo hakikaten üzücüdür.
Bu ve benzerî sâiklerle, bugünlerde dînî fanatizmin en üst düzeyi olan Haçlı zihniyeti, eskiden olduğu gibi yeniden diriltilerek, Avrupa’daki Müslümanlara, mülteci ve göçmenlere, câmilere saldırıyor. Geçtiğimiz aylarda İslam dîninin Peygamberi Hz. Muhammed aleyhisselâm’a âit karikatür kriziyle, Fransa’nın başını çektiği bir menfûr hâdise cereyan etmişti. Müslümanların kutsallarını aşağılayarak, İslâm’ın değerlerini önemsizleştirmeye yönelik bu adımlar, gerçekten bir Müslüman-Hıristiyan çatışması çıkarmayı amaçlıyor. Bilhassa Fransa kendi içinde yaşadığı ekonomik krizleri aşabilmek için kullanışlı bir materyal olarak gördüğü Müslümanları, kendi zâfiyetlerini gizleyebilmek için kullanmaya elverişli bir aparata dönüştürmüş durumdadır.
Ve yine Batı’da salgın hastalık sebebiyle yaşananlar, onların arasındaki insânî değerlerin nasıl da yozlaştığını ortaya dökmüştür. Bu insânî değer yıkımına karşın, İslâm’ın ve İslâmî değerlerin yükselişi elbette görmezden gelinemez. Nitekim bu farkındalık gerçekleşmesin amaçlı, insanların zihninde, İslâm’ı kötüleme algısının derhal tekrâren hortlatılması hâdisesinin neticesidir bugün gerçekleşenler. Hatta Avrupa’da oluş-turul-an terör örgütlerinin finansmanının bizzat Batılılar tarafından karşılanması konusunu artık bilmeyen yoktur. Bu oluşumda, güya sözüm ona (!) Müslüman görünümlü kişiler vasıtasıyla, barış dîni olan İslâm’ı şiddet yanlısı olarak gösterme algısı yatıyor. Ve bu algıyı yaymaya çalışıyorlar. Fakat bilinmeli ki; ‘Güneş balçıkla sıvanmaz.’ Tertemiz İslâm’a dil uzatanların hazin âkıbetini şimdiye kadar çok gördük. Aslında bu zavallılara ancak acıyoruz. Bu güruh ancak karakterleri dibe vurmuş nasipsizlerdir.
Geçmişten bu yana Avrupalılar, aydınlanmayı ve bilimsel teknolojik gelişmeyi hızlandıran sanayi devriminden sonra, sınırsız bir kibre ve gurura kapılarak kendilerini üstün sınıfta konumlandırmışlardı. Bugün dünyânın sözde(!) medeniyet düzeyine gelmesinin biricik âmili onlara göre Batılılardır. Bu üstünlük fikriyle, Avrupalı kendini dünyânın efendisi, diğer insanları ise kölesi gibi gördü ve görmekte… Batılılar başka insanların dinlerini, kültürlerini, değerlerini küçümsedi, aşağıladı hatta yok sayan bir davranış tarzı benimsedi. Onlara göre yalnızca kendileri inançlıydı ve onların inançları en değerliydi, en kıymetliydi başka değerler ve medeniyetler değersizdi. Bir numarada dâima kendileri vardı ve bu hep böyle olmalıydı.
Avrupalı bu üstün beyaz adam sendromu ile, bilhassa Afrika ülkelerini sömürmeyi, onları kendilerinin kölesi gibi kullanmayı meşru gördü. Senelerce biçâre Afrikalıların sırtından para kazandı, onları da boğaz tokluğuna çalıştırdı. Bu sâyede Afrika ülkelerinin çoğunun, ülkenin zengin kaynaklarının kullanımında kendini onların hâmisi addetti. Bu çirkin sömürü işlerini öyle ileri boyuta getirdi ki, o bölgelerde yaşayan insanların eğitim sistemlerine, inançlarına, giyim şekillerine kadar müdâhale etti. Afrika ülkelerine yapılanların safına aslında biz de dâhiliz. Avrupalı hemen bütün İslam ülkelerinde de aynı politikayı yürüttü. Bu yürütülen ezici, üzücü, dayatıcı sistem bizi ikinci sınıf insan olarak gördüğünün delîliydi.
Avrupa’nın bu kibirli, kendini beğenmiş, yalnızca kendini medeni, diğer insanları köle gören ve dahi insanları ötekileştiren, yoz sistemi çökmeye mahkumdu. Nitekim bugün olanlar, bu hakikatin göstergesidir. Bize yaptıkları son çırpınışlardır. Bilinsin ki, Avrupa’da din bitmiştir, Hıristiyanlık bitiştedir, sâdece kültürel ritüeller kalmıştır. Halbuki İslam, insanların fikir yapısını güneş gibi aydınlatmaktadır. Avrupa ve dünyâda yaşanan çâresizliklere çâre biziz. Küresel sistem sıkıntılarına çâre İslam’dır. Şahsi problemlere çâre Müslümanlıktır. 21.yüzyılda, son derece acımasızca icra edilen saldırıların, zulümlerin üstü kapatılamaz. Yerlerinden, yurtlarından, vatanlarından âdeta sürülen mültecilerin Avrupa kapılarında karşılaştıkları insanlık dışı zulümler unutulamaz. Bosna hâdisesinden sonra bir kez daha Avrupa insanının gerçek yüzünü, sıfır noktasına inen ahlak ve değer kaybını yaşayarak gördük. Avrupa’nın ‘hümanizm’ anlayışı kendine dahi yetmiyor, kendini dahi ayağa kaldırmaya kâfi gelmiyor. Pandemi döneminde birbirlerinden kaçırdıkları tıbbi malzemeler bunun en açık kanıtıdır.
Salgından sonra, Avrupa’nın hem sosyal hem ekonomik olarak büyük krizlere sürükleneceği açıktır. Bu hengâmede, Avrupa derin aklı, İslamafobi konusunu yeniden gündeme koyarak Müslümanları, başörtüsünü, İslam kadınlarını-çocuklarını, câmileri ve dahi yükselen Türkiye’yi meydana dökerek kendi çâresizliğinin üstünü örtmeye ve Batı’yı toparlamaya çalışıyor. Ama peşinen söyleyelim; ‘bu şarkı burada bitmez.’ Müslümanların geleceğe dâir çok ciddi atılımları var. Rabb’im her hususta olduğu gibi Müslümanların yar ve yardımcısı olsun inşaALLAH.
Hayırlı cumâlar efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.