ASHÂBIN PEYGAMBER SEVGİSİ -3-
Kıymetli okurlar bir güzel bir Rebiül-evvel ayının Cumâ gününde yine sizlerle berâberiz ve Kâinâtın O En Güzel İnsan’ını bugünde yazımıza misâfir ediyoruz. Bu vesileyle satırlarımızdan sadırlarınıza, O’na olan sevgi ve muhabbetlerimizi aktarmasını yüce Mevlâ’dan niyaz ederiz. Biliyorsunuz ashâbın Resûlümüze olan sevgi ve muhabbetini ve engin sadâkâtinden seçkin misaller veriyorduk, devam ediyoruz, müsâdenizle efendim;
Bedir savaşı sırasında, Zeyd b. Desinne (r.a) Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden Ümeyye b. Halef’i, Hubeyb b. Adiyy (r.a)’de Amr b. Hâris’i öldürmüştü. Daha sonraki yıllarda müşrikler tarafından esir pazarına satılmak üzere götürülen bu iki büyük sahabe satın alınarak işkence edilmek üzere Mekkeli müşrikler tarafından darağacına bağlanır. En vahşi işkenceler uygulanan Hz. Zeyd’e; ‘Eğer Senin yerinde Muhammed’in olmasını istersen, seni serbest bırakacağız.’ Denir. O’da; ‘Allâh’a yemin ederim ki, benim canım binlerce defa O’na feda olsun… Değil O’nun benim yerimde olmasını istemek, O’nun ayağına bir diken parçasının batmasına dahi gönlüm râzı olmaz.’ Der ve şehâdet şerbetini içer. (Kandehlevi, a.g.e, I.c, 654, II. c, s.483) O’nun uğruna canını fedâ eden bir arkadaşı!
Henüz 20 yaşında bir fidan olan Hubeyb b. Adiyy (r.a)’de, işkence edilmek üzere direğe bağlanmadan önce iki rekat namaz kılar. Bu, ölüme giderken dahi Allah adamlarının Rabb’ine karşı esas duruşunu bozmamasının asil bir ifâdesidir. Ona’da benzer teklif yapılır; ‘Sen evinde rahat içinde, Muhammed’in senin yerine burada işkence olsun ister miydin?’ sorusuna karşın o güzel sahâbe; ‘Muhammed’in ayağına bir diken batacağına, âilemin ve çocuklarımın da burada benimle berâber işkence görmelerini arzular ve işte bunu isterdim..’ der. (Kandehlevi, a.g.e, I.c, s.655) Bunun üzerine müşriklerin başı Ebû Süfyan; ‘Allâh’a yemin olsun ki, hiç kimse hiç kimseyi, arkadaşlarının Muhammed’i sevdiği gibi sevemez.’ Diye kükrer. (Kandehlevi, a.g.e, I.c, s.654) Sevgideki engin muhabbet…
Diğer bir vaka; iman ettikten sonra Mekkeli müşriklerin işkencelerine muhatap olan Abdullah b. Huzâfe (r.a) Hz. Ömer (r.a) zamânında Bizanslılarla yapılan muharebede başka Müslümanlarla birlikte Rumlara esir düşmüştü. Bizanslılar ellerine geçirdikleri esirlere önce Hıristiyanlığı telkin ediyor kabul edenleri serbest bırakıyor, etmeyenleri işkence ile şehid ediyorlardı. Huzâfe (r.a)’nin sahabenin ileri gelenlerinden olduğunu öğrenen Kral, ona çok önem veriyordu. O’na büyük teklifler yaparak; ‘Muhammed’in dînini terk edip, Hıristiyanlığı seçtiğin takdirde, kızımı sana verir, seni saltanatıma ve mülküme ortak ederim.’ Bunun karşısında o izzet ve şeref sâhibi sahabe; ‘Değil bütün Bizans topraklarını, Arap ve Acem topraklarını versen, Hz. Muhammed’in dînini asla terk etmem.’ Diye cevap verdi. Bunun üzerine Rumlar Huzâfe (r.a) için kaynar su dolu bir kazan hazırlattılar, onu içine atarak yakmak istediler. Bu arada hüzünlenerek ağlayan Huzâfe’nin pişman olduğunu sanan Rumlar tekliflerini yenilediler. O’da; “Ben korkumdan ağlamış değilim. Biz Müslümanlar Allah yolunda ölümden korkmayız. Bir canım var. Beni birazdan bu kazanın içine atacaksınız ve ben ölüp gideceğim… Ben isterim ki; ‘Saçımdaki kıllar sayısınca canım olsa da, onlardan hepsini Allah ve Rasûlullah için feda etsem.’ Bunu yapamayıp Hz. Muhammed’in yoluna tek bir can feda etmek beni ağlamaya sevk etti.” Dedi. (Kandehlevi, a.g.e, I.c, s.378-388) Kral bu cevap karşısında şaşırıp kaldı, bu sahabeyi takdir ve taltif etti sonunda onunla birlikte seksen sahabeyi serbest bıraktı. Bunlar şanlı ‘İslam Târihi’nin şeref misalleridir.
Buram buram cennet kokuları duyulan Uhud’da da Rasul sevgisine dâir ne eşsiz misaller vardır! Yazmakla bitmez… Peygamberi ölesiye seven bir Mus’ab (r.a) vardır. Mekke’nin en yakışıklısı, en varlıklısı. Gepegençtir daha, kollarının ikisini birden yitirene kadar savaşarak rûhunu Hakk’a teslim eden… Bir Abdullah b. Cahş (r.a) vardır başının uzuvları müşrikler tarafından kesilerek şehid edilen… Bir Talha b. Ubeydullah vardır, Allah Rasûlü’ne ok isâbet etmesin diye elini oka karşı tutan, eli parçalanan ve dahi mübârek vücûdunda yaralanmayan yeri kalmayana kadar savaşan bir cennet efendisi…
Bir Vehb b. Kabûs (r.a) vardır, Müzeyne Dağları’ndan sırf Rasûlullaâh’ı görmeye gelen ama O’nun Uhud savaşına gittiğini haber alınca derhal Uhud’a koşarak, savaşa dâhil olup Rasûlullâh’ın; ‘Kim bunlara karşı koyar?’ Sözü üzerine her seferinde; ‘Ben. Yâ Rasûlallah!’ diyerek atılan vücûdu delik deşik olana kadar Allah Rasûlünün önünde savaşan, sonunda Allâh’ın en büyük rütbesiyle ödüllenen… (İbn-i Sa’d, Et-Tabakâtü’l-Kübra. IV. c, s.214) Ne yüce davranışlar bunlar! İnsanın kanı donuyor.
Sehl b. Huneyf (r.a) vardır, Peygamberimiz aleyhisselam ok yağmuruna tutulduğunda O’nun elini rahatlatmak amacıyla kendini siper ederek şehâdete yürüyen (İbn-i Sa’d, a.g.e, s.214) Yine Ziyad b. Seken (r.a) vardır, Uhud’da aldığı sayısız ok ve kılıç yaralarıyla Allah Rasûlü’nün mübârek kucağında O’nun gül cemâline baka baka şehidlik mertebesine erişen (Hakîm, Müstedrek, III. c, s.409) Şemmas b. Osman el-Mahzum (r.a), Katâde b. Numan (r.a) vardır ölümü öldürenler kervânında… Hz. Hanzala (r.a) vardır, daha evlendiği sabah Uhud’a katılan; ‘gökle yer arasında gümüş bir tepsi içinde melekler tarafından yağmur suyu ile yıkanan…’ (Ramazanoğlu M.Sâmi, Uhud Gazvesi, İst, 1981, s.19) Ebû Dücâne vardır, korkusuz cengâver müşriklerden kırmadık kol, kesmedik baş bırakmayan âdeta Allah Rasûlüne zırh olan, sonunda şehâdet şerefine erişen... (Müslim, Fezâilü’s-Sahabe, 128)
Hâsılı ashâbı kiramdaki Peygamber sevgisi yazmakla bitmez. Onlar Rasûli Ekrem Efendimizi kâbına sığmayan bir muhabbetle sevdiler, uğruna bahsedildiği üzere canlarından geçtiler, bize en kâmil numûneler oldular. Şu mübârek Mevlidi Nebevi ayında bizler de O’na olan engin muhabbetlerimizi ileterek başta Rasûlümüz olmak üzere her birerlerine bir Fatiha üç ihlası şerif sunalım inşaALLAH. Şefaat niyâzıyla…
Cumânız mübârek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.