Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Almanyada Türk Olmak

Almanyada Türk Olmak

Esip yağıp gürleyip, daha sonra da inanılmaz geri dönüşler yapılıp, tavizler vermenin yaman bir devlet politikası olduğu; ortamın tam bir bozgun, yeis havası yaşattığı bugünlerde Sayın Eğitimci-Yazar Nazım Peker’in kitabını okudum. “Almanya’da Türk Olmak”.
Kitap, Nazım Bey’in Almanya’da öğretmenlik yaptığı; 1983-1989 yıllarını ihtiva ediyor. Nazım Peker’in kitabı ucu açılarak; sadece Almanya’da değil, dünyada ve esasen Türkiye’de de Müslüman Türk olmanın zorluklarına değiniyor.
Almanya’da Türk olmak, inancıyla yaşamak, hakiki bir temsil, akıntıya kapılmak istemeyenler için; güçlü, iç dinamiklerinden beslenen kavi bir direnci, bir iman cesaretini gerektirir.
Yahova Şahitleri’yle imtihan edilirsiniz, Cemalettin Kaplan pusuda bekler, bazı Alman kadınları esmer Türk erkeklerin peşindedir; ahlâkınızla sorgulanırsınız. İçkili toplantılarla, geleneklerinizin kültürünüzün tersine bir yaşayışla belki de alışkanlıklarınız, giderek ruhunuz değişir. Teknolojinin, güldür güldür akan bir zenginliğin, tıkır tıkır işler gibi gözüken bir düzenin pençesinde, tesirinde kalabilirsiniz. Avrupa, bir bakıma için için yanan “ateştir”.
Nitekim Nazım Öğretmenin de iyice bunaldığı zamanlar olmuştur. Kitabın duygu yüklü bahislerinden biridir; Tuna Nehri’yle konuşması, içini dökmesi. “Mahcup, ürkek ve tedirgin bir sesle, ‘Nasılsın Ey Gazi Osman Paşa’nın Tunası, nasılsın” diye seslenmesi ve muhasebesi(…) “Üç kıta üzerinde yirmi dört milyon kilometre büyüklüğündeki imparatorluktan, bir milyon kilometre kare bile olmayan Anadolu topraklarına çekilerek ne yapmaktaydık? Liderlik bir düşüncemiz, önderlik bir hayalimiz var mıydı?(sh. 65)”
Büyük düşünmek, bir dava sahibi olmayı ve hayat üslubu haline getirmeyi icap ettirir. Kafkas Kartalı Şeyh Şamil’in hikâyesi, Türk tarihi’ndeki güzel örneklerinden biridir sadece.
“Şeyh Şamil Ruslara esir düşer. Bu esir olayı o zamanki Rus başkenti Petersburg’da büyük yankı yapar.(..) Şamil Petersburg sarayına gelir(…) Sarayın en seçkin odasındadır.” Vakit akşam olunca, akşam namazını eda etmek ister. “Sarayı bir telaş kaplar.”. Görevliler, nihayet küçük bir kapella(kilisecik)’de namazını kılabileceğini söylerler. “Tam da kıble tarafında Hz. Meryem’in büyükçe bir resmi vardır. Ruslar bu resmin üstünü örtmeye çalışırlar fakat beceremezler, örtü resmin üzerinden kayıp durmaktadır.”
“Bunu gören Kafkas Kartalı Şamil, o gür sesiyle “Bırakın açık dursun. Açık dursun ki Meryem Ana beni görsün ve şahitlik etsin. Sorduklarında ‘Evet, Şeyh Şamil Rus sarayında bile namazını terk etmedi!’ desin, der.”
Çeşitli meselelere temas edilen “Almanya’da Türk Olmak” kitabında; Türklerin, Alman kültürü karşısındaki ezikliği; Türk hariciyesinin zilleti dile getirilen yaralardan bazılarıdır.
“PKK’cılar yürüyüş yapacaktır. Alman makamlarınca, uluslararası hukuka aykırı olarak Türk konsolosluğunun boşaltılması istenmekte; PKK’ye karşı korumacı, yandaş bir tavır sergilenmektedir. İşin vahim tarafı ise, ataşenin karşı koymayıp, haysiyetsizce duruma boyun eğişidir. Nazım Hoca bize, “dış temsilciliklerde görev yapanlara” dair bir siyasetçimizin tespitini nakleder: “Bunlar kanı kurmuş insanlardır.”
İlerleyen sayfalarda ise; Almanların, Kürtleri sevmemelerine rağmen açıkça Türkiye’de bir Kürt devleti kurdurma eğilimlerinden söz edildiğine rastlarız.(sh. 247)
Anadolu çocuğu Nazım Peker; her iki toplumu da karşılaştırır, bazen özeleştiride bulunur bazen diğerini tenkit eder.
Kitabın bir yerinde; “Şirin bir Alman kasabası Braulingen’de, bakımsız ve mermersiz; küçük ve üzerinde Türk bayrağı resmedilmiş tahta parçaları başuçlarına sokulu bulunan beş altı mezara rastladığından” bahseder. Bir Fatiha’ya muhtaç, “Gurbet mezarlarındaki Türk çocukları”…
İnsan düşünürken hüzünleniyor ve cismi burada aramızda gözüktüğü halde; Haçlılarla aynîleşmiş, ruhunu çoktan, onların numaralarına ayaklarına teslim etmiş, modern tarihî(!) Türk büyüklerini hatırına getiriyor. Hangisi feci; hangi tablo daha elm?
Katılmamanın mümkün olmadığı fikirlerinden biri de; ümmet kavramıdır:
“..Ümmet denilince Arap, Acem’i anlıyoruz; Filistinlileri, Somalileri, Suudi Arabistanlıları, Mısırlıları, Yemenliler algılıyoruz da her nedense, Irak’taki Türkmenleri, Bosna’daki, Batı Trakya’daki, Hz. Muhammed’e ve onun tebliğ ettiği İslâm’a inanan Türkleri ümmet olarak görmüyoruz, bu insanları ümmetten saymıyoruz(…) Filistinlilere yardım yapılıyor “ümmettir” diye ama Irak’lı Türkmenlere “ümmettir” diye yardım yapılmıyor.(..) Ya da “Kurtuluş Savaşının o buhranlı günlerinde bize yardım eden Türkmenistanlı, Azerbaycanlı, Türkistanlı Türklere…”
“Almanya’da Türk Olmak”da; vatan sevgisi, inancın kıymeti, aile kurumu ve temel değerlerimiz üzerinde hassasiyetle durulur.
Tatlı bir üslupla; Türk işçilerinin sorunlarını, çalıştığı okul ve yakın çevresini, izlenimlerini anlatır bize Nazım Bey... Samimiyeti etkileyicidir.
Kitabı fıkralar, konuya ilişkin kısa hikâyelerle de süslemiş; bu da ayrı bir hava vermiş, renk katmıştır.
Seveceğiniz bir kitap, “Almanya’da Türk Olmak”…
-----------------
Kitap isteme: Tel: 0 532 327 48 60 - Eposta: [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi