‘Aile Yılı’nda Facia Üstüne Facia!
Yirmi sekiz yaşında “Tunç” gibi bir delikanlı, anne ve babası ile on yedi yaşındaki erkek kardeşini ateşli silahla canlarına kıydıktan sonra neden intihar eder?
Bakırla kalayın karışımından elde edilen madene “tunç” deniliyor. Yarışmalarda üçüncülüğü elde eden yarışmacılara “tunç-bronz” madalya takarlar. Mecazi anlamda tunç “dayanıklı, sağlam” olarak da kullanılır. Tunç Çağından yaşadığımız Yapay Zekâ çağına kaç devir geçti… Demir Çağı (İ.Ö. 825-775) Hz. Davud’la başlamıştı… Davud peygambere verilen mucizeler arasında “demiri yumuşatma” (sûre-i Sebe, 10)” vardı. Ayrıca; “kuşların mantığı öğretilmişti” (Sûre-i Neml, 16).
Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan beri insanlık bir “aile” etrafında toplanmadı mı? Aile, toplumun en küçük birimi. Devlet ise toplumun büyük ailesi değil mi?
“Bazı İslâm ahlâkçıları her iki kurumu birbirleri ile tanımlarlar ve ilişkileri bu zeminde ele alırlar. Buna göre devletin başındaki hükümdar, halka karşı şefkatli baba, halk ona akıllı evlat gibi davranmalı, kendi aralarında da candan kardeşler gibi olmalıdırlar. Bugün ailede ve devlette kaybedilen işte bu ahlâktır Modern Batının her şeyiyle çatışan zihniyetinin ülkemize taşınması sonucu insanımız öfke ve şiddet sarmalının içine düşmüş, aile ve toplumun huzuru kaçmıştır.” diyor Prof. Dr. Saffet Köse, “Aile Medeniyetinin Sonu” adlı eserinde.
Türkiye, Aile Yılı’na Bolu ve Konya’da yaşanan facia üstüne facialarla girdi. Köroğlu Dağlarının eteğinde kurulu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde bir otelde 36’sı çocuk 78 can, yani aileler yanarak feci şekilde can verdiler. Şehrimizdeki vahşi katliamda annenin ismi Canfeda, kardeşin adı Hasan Can, babanın ismi Nureddin. Nurettin, “dinin ışığı” demek. Canfedâ ise, “uğrunda can verilebilecek olan” demek. Yâni “Çok imrenilen iyi veya güzel şeyler, davranışlar karşısında söylenen bir söz, can kurban.”
Hasan Can, X hesabından “Canlıların çoğunun ölümü hak eder, ölülerin bazılarının da yaşamı. Yaşamı onlara verebilir mi? Ölüm hakkında hüküm vermek için acele etme.” diyor. Hasan Can, bu sözlerle acaba kime sesleniyor?.. Yüzüklerin Efendisi’ni izlemeyi seven Hasan Can, paylaştığı tivitlerinden anlaşılan o ki, sevgiye muhtaç. Oynadığı oyunlar şiddet içeriyor sanki… Hasan Can, Anneler Günü’nde “Annelerimizin anneler günü kutlu olsun.” diyerek Zübeyde Hanım ile Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğraflarının bulunduğu ve üzerinde; “Bir anne tüm dünyayı değiştirebilir!” yazısının yer aldığı fotoğrafı paylaşmış.
“Tunç” yürekli Ali, sen ne yaptın?
Dinin ışığı babana ve canı her zaman size fedâ annene nasıl oldu da kıydın. Hayırlı bir evlâd bu kadar gaddar, bu kadar acımasız ve merhametten yoksun nasıl olabilir? Cin çarpmış kimseye “cinli” denir. Çıldırmak, delirmek, aklını kaybetmek “cinnet getirmek”le eş değerde. Sen ne içtin, ne kullandın da bu çılgınlığı yaptın Ali? Aklını kaybedenin dini, imanı olur mu hiç Ali?..
Aile Yılı’nda başımıza gelen şu felaketlere bir bakar mısınız?
Modern/modernleşen dünyada kaybolan insanlık değerleri ile “dinin alanının daraltılması, bencilliğin öne çıkartılması, hazcılığın yüceltilmesi ve modern özgürlük kavramıyla insanlık kaybolmuştur” artık. Hani rahmet, hani sekinet, hani muhabbet, sevgi, gönülden sevme…
Hani Yüce Dinimize göre; rahmet nazarıyla önce evi, sonra yeryüzünü nezaket, zerafet ve iyiliği merkeze alarak imar ve ıslah edecek; fesattan ve kötülükten kaçınarak önce aileyi ve sonrasında bu terbiye ile her türkü varlığı karşılıksız sevgi ve şefkatle kuşatarak peşinden de bütün insanlığa “kardeşçe” muamele edecektik…
Bu memlekette insan kardeşliği, din kardeşliği ve nesep kardeşliği kaldı mı?..
Yukarıda saydıklarımız medeniyetimizin kodları değil mi?
Müslüman-Türk’ün fıtratında anne ve baba ile kardeşe el kalkmak nerede görülmüş?
Bir insan anne ve babası ile kardeşinin canına nasıl kıyabilir?
Bir zamanlar dağ başındaki yolcunun güvenliğini ve ihtiyacını karşılamak için hanlar, çeşmeler yapan, kuyular açan, bütün insanların, hayvanların çeşit çeşit ihtiyaçlarını karşılamak için vakıflar kuran milletin torunları ve zihniyet hani nerede?..
“Bugün arzı imar yerine tahakküm etme, verme yerine yaptığı her şeyin karşılığını alma, paylaşma yerine bencilliği, kardeşlik yerine çatışmayı, şefkat yerine öfkeyi, sevgi yerine nefreti öne çıkaran bir insanlığın aileyi yaşatması ve medeniyet inşa etmesi imkânsızdır. Karı-koca olmayı profesyonel birer meslekmiş gibi algılayanı daha evlenmeden oturup haklarını konuşan ve hukuku devreye sokarak bunları güvenceye almaya çalışan kız ve oğlandan, bütün ilişkilerini kendisini merkeze alarak belirleyen eş ve çocuklardan, evini unutan ve eşini değil işini önceleyen aile mensuplarından aile medeniyeti doğmaz. Sözün özü; “kendinden verebilme erdeminin unutulduğu” ilişkilerden medeniyet doğmaz.
Gönül dünyasının yıkıldığı, merhametin devre dışı kaldığı, ahlâkî çöküntünün had safhaya ulaştığı, bun bağlı olarak da ekonominin vahşi rekabetin ağlarına takıldığı, mahrem alanlar da dâhil her şeyin alım-satım alanına dâhil edildiği ve “üret-tüket”e endekslendiği, nefsin tanrılaştırılıp Allah’ın devre dışı bırakıldığı, hazcılığın, konfor arayışının ana hedef hâline geldiği, ikili ilişkilerde bencilliğin hâkim karakteri oluşturduğu kısaca, yaratılış gerçekliği ve buna dayalı ilişkilerin bozulduğu modern çağda yaşadığımızın farkına olmak zorundayız.
Akıl yerine kalp ve vicdanın, bencillik yerine paylaşım ve diğerkâmlığın, bedensel-kişisel gelişim yerine manevî-ruhî gelişimin öncelenmediği bir ilişkiler ağından fıtrat gerçekliğine dayalı bir aile modeli, dolayısıyla medeniyet çıkmaz.”
Fiziksel şiddet ve ekonomik şiddetten tutun cinsel şiddet, psikolojik/duygusal/sözlü şiddete varıncaya kadar her tarafımız şiddet sarmalına dönüştü.
Şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu topraklara şiddet yerine sevgi ekmeliyiz.
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol’malıyız.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol’malıyız.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol’malıyız.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol’malıyız.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol’malıyız.
Hoşgörülükte deniz gibi ol’malıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.