Konya’nın Yangın ve Depremleri
Türk Dönemi tarihçilerimizden Prof. Dr. Hüseyin Muşmal’ı, Konya ve Beyşehir tarihiyle ilgili dinlerken Alâeddin (Konya) Höyük’ten Çatalhöyük’e, yangınlardan depremlere, Beyşehir Gölü’ndeki adalardan Beyşehir’de mecburî iskâna tâbi tutulan Çeçen-İnguş’lardan Rus Kazak’ları ile Alman denizcilerine varıncaya kadar pek çok konuyu dile getirdi.
Kısa adı TEMAD olan Türkiye Emekli Subaylar Derneği Konya İl Başkanlığı’nda gerçekleştirilen tarih sohbeti, soru-cevap bölümüyle heyecan artarken Bayram Kabadayı’nın sazından türkülerle daha keyifli hâle geldi. Bu arada Hüseyin Muşmal hocanın sesinin ne kadar güzel olduğunu da okuduğu iki türküyle öğrenmiş olduk.
Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, tarihin, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le birlikte başladığını belirterek M.Ö. 8000’li yıllara tarihlenen Çatalhöyük ile M.Ö.2000’li yıllara tarihlenen Alâeddin (Konya) Höyüğü’nün önemine de değindi. Anadolu medeniyetleri açısından Beyşehir’deki Erbaba Höyüğü’ndeki evlerin girişinin de Çatalhöyük’teki evler gibi damdan olduğunu ifade etti.
Alâeddin Tepesi’nin yığma bir tepe olmadığını, höyüklerin, çeşitli medeniyetlerin üst üste kurulan şehirlerin katmanlarından oluştuğunu belirten Hüseyin hoca, Türk Tarih Kurumu (TTK)’nun 1940’larda yaptığı kazılarda, tepedeki en eski yerleşme katlarının Frig dönemine (M.Ö. VIII. yüzyıla) ait olduğunu söyledi. Tepenin -18 metre derinliğindeki kum tabakasından da en geç MÖ 2000’li yılların sonundan itibaren yerleşildiğinin bir göstergesi kabul edilebileceğini ifade etti. Zaman zaman halk arasında, fısıltı gazetesi olarak yayılan tepedeki gizli dehlizle ilgili soruyu da cevaplandıran Hüseyin hoca, Alâeddin Tepesi’nde dönemin Konya Valisi M. Ferid Paşa tarafından yaptırılan Su Deposu’nun oradan Mevlâna Türbesi’ne kadar gizli dehliz olduğuna dair söylentilerin “efsane”den ibaret olduğunu söyledi. Konya’nın sayılamayacak kadar o kadar çok efsanesi var ki… Takkeli Dağ’daki Gevale Kalesi’nde de gizli geçitler bulunmuştu.
KONYA ÇARŞI YANGINLARI
Şehirler bilindiği gibi kurulurken ticarî özelliklerinden daha çok dinî hususiyetleriyle ön planda tutulur. Selçuklular bir şehri fethettiklerinde, “fetih hakkı” olarak o şehirdeki en yüksek tepede bulunan kiliseyi mescide çevirerek ilk işe, mabetten başlayarak sonra çarşı, han, hamam ve mektepleri kurarlardı. Halk arasında “Eflatun Kilisesi” olarak bilinen Roma’dan kalma Alâeddin Tepesi’ndeki kilise, “Selçukî Mescidi” olarak mabede dönüştürüldü. Selçuklu Payitahtı Konya’nın Ulu Mabedi Alâeddin Câmisi yapılıncaya kadar İç Kale’de namazlar bu mescitte eda edildi. Konya/Beyşehir Tarihi’ni de yazan İbrahim Hakkı Konyalı, Sebil mecmuasında çıkan bir yazısında, bu mescitte Cuma namazlarını Şeyh Sadreddin Konevî’nin de kıldırdığını belirtir.
Tarihe “Konya Çarşı Yangını” olarak geçen 1867’deki büyük yangından da bahseden Hüseyin hoca, bine yakın dükkânın küle döndüğünü, bu yangında Konya ekonomik olarak etkilendiğini, 5-8 bin kişinin işsiz kaldığını belirterek şunları dile getirdi: “Konya çarşısında tarihî süreçte, zaman zaman bazı yangınlar yaşanmıştır. Bilinen yangınlar arasında en büyüğü 1867 yılında yaşanmış olanıdır. Bu yangın 27 Eylül 1867 Cuma gününü 28 Eylül 1867 Cumartesi gününe bağlayan gece, sabah saat 7 sularında Kapı Camii civarında bir dükkânda başlamıştır. Dört saat süren bu yangın, Konya halkının Meram’da bağlarda olması, su şebekesinin bulunmaması sebebiyle söndürülememiş ve 872 adet küçük ve büyük dükkân, üç adet ev ve iki adet cami (Yüksek Câmii-Kapı Camii) kül olmuştur. Çarşının 2/3'ü yandığından XIX. yüzyıldan önceki ticarî bina örneklerinin önemli bir bölümü sonraki dönemlere ulaşamamıştır. Derebucak’taki yangında da 155 hane yanıp kül olmuştur. Derebucak yeniden kurulmuştur. Derebucak önce nahiye ve 1987’de de ilçe olmuştur.”
Yangından sonra Konya ahalisi, imece usulü Kapı Camisini kısa zamanda tekrar yapıp tamamlar. Yüksek Camii’ne maddi gücü yetmediği için Konya Valisi Ferid Paşa’nın huzuruna çıkılarak Sultan Abdülaziz’den yardım talep edilir. Aziziye Camii, yerli mimarlar tarafından 1872’de Avrupaî usülle ve devlet parasıyla yapılır.
KONYA DEPREMLERİ
Konya’nın da deprem bölgesinde olduğunu ve 1866’da Ilgın Kazasında büyük bir deprem yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Hüseyin Muşmal, “Konya Eyaleti Ilgın Kazası’nda 5 Mart 1866 Pazartesi günü sabahın erken saatlerinde büyük bir deprem yaşanmıştır. Sarsıntının olduğu saatlerde Ilgın Kaplıcasının sıcak suyu tamamen kesilmiştir. Diğer taraftan depremin şiddetiyle kasabadaki binaların bir kısmı harap olmuş, bir kısmı ise ciddi hasar görmüştür. 1866 depreminde, hasar gören veya yıkılan 33 evle beraber kasaba merkezinde bulunan Piri Hüseyin Bey Cami, Konya-İstanbul yolu üzerinde bulunan Bulasan Köprüsü ve Behlülbey Mahallesi Medresesinin de hasar gördüğü anlaşılmıştır. Ancak ahalinin büyük bir kısmı deprem olabileceği ihtimaliyle evlerinde kalmadıkları, bağ-bahçe ve sokaklarda kurdukları çadırlarda ikamet ettikleri için depremde can kaybı olmamıştır.” dedi.
Derebucak Yangını, Beyşehir Gölü ve Adaları, 1944 Çeçen-İnguş Sürgünü neticesinde Beyşehir’e yerleştirilen Çeçen-İnguş’lar, Rus Kazak’ları ile II. Cihan Harbi’nde Türkiye’ye sığınan 400 Alman denizci askerlerin Beyşehir’de mecburî olarak iskân edilmeleri konularını da bir başka yazımızda ele alırız, inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.