Mustafa Balkan

Mustafa Balkan

Mevlâna'da Su Metaforu

Mevlâna'da Su Metaforu

Konya Büyükşehir Belediyesi KOSKİ Genel Müdürlüğü tarafından şehrin muhtelif yerlerinde bulunan büyük duyuru tabelalarının birinde yazan “SU BİTERSE TARIM DA BİTER” uyarısı, dikkatimi celbetti.

Türkiye’nin “hububat ambarı” olarak bilinen ve bir tarım şehri olan Konya, su sıkıntısıyla karşı karşıya. Aslında küresel anlamda hem Dünya hem de Türkiye tatlı ve temiz suya ulaşmada büyük sıkıntılar çekiyor. Aşk dini İslâm, suyu insanlığın ortak malı kabul eder. Şanlı Peygamber, “İnsanlar üç şeyde ortaktırlar; su, ot ve ateş.” buyuruyor. O halde insanlığın ortak değeri olan su kaynaklarının, adaletli, ölçülü ve temiz şartlarda kullanılması gerekmektedir. Zira dünyanın bir yerinde israf edilen suyun, bir başka yerde ulaşılması çok güç bir nimet olması ve insanlığın susuzlukla imtihanı, bu hadisi şerifin anlam sahasına uygun düşmemektedir. İslâm’ın insan anlayışının temelinde ise sorumluluk duygusu yatar. Din dilinde bu sorumluluğun adı “emanet”tir. O emaneti de insan yüklenmiştir. Bu hususta, İki Cihan Serveri’nin buyruğu nettir: “Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur.”

Geçen hafta Cuma namazını İplikçi Camisinde eda etmiştim. Vaiz Efendi, namazdan önce Yağmur Duası yapmıştı. İmam Efendi, hutbeyi irad ettikten sonra Cuma namazını kıldırmak üzere mihraba değil de sol köşede işaret edilen yeni kıbleye doğru durdu. Kıblenin 12-13 santim sol tarafa doğru 692 yıl sonra düzeltildiğini öğrendim.

Bir damla sudan yaratılan, su içinde serpilen, su kenarına yurt kuran, medeniyetler inşâ eden, suyla temizlenen, susuzlukla terbiye edilen, hayatı su ile devam eden ve sudan mahrum kaldığında sona eren Âdemoğlunun künhünde su vardır. Yaratılış su ile başlar. Bu sebeple suyun hürmeti hak etmesi ilâhi bir kuraldır. Su, dünyanın temelidir. “Mavi Gezegen” Dünyamız rengini, sudan almıştır. Yeryüzü ile insan vücudunun yüzde 70’i suyla kaplıdır. Canlı bir varlık olan su, insanın geliştirdiği sınırlandırılamayan teknoloji, kuralsız kentleşme, denetlenemeyen enerji, tüketim çılgınlığı gibi küresel yıkım vasıtalarıyla yine insan tarafından kirletilmiştir. Bu nedenle insanoğlu, İslâm’ın “su ahlâkı”na muhtaçtır. Suyun bulunduğu nehir, göl ve deniz kenarlarında şehirler kurarak su ahlâkıyla birlikte su medeniyetleri de inşâ eden ecdadımız, su kemerleriyle donattıkları şehrin her tarafına tatlı su çeşmeleri yapmışlar ve insanların temizlenmesi için hamamlar kurmuşlardı. Konya, diğer şehirlere nazaran tatlı su çeşmeleriyle imrenilecek bir şehirdir.

Türkiye, kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı olan ortalama 1400 metre küp ile su “sıkıntısı çeken ülke” durumundadır. Ülkemiz, 90-100 milyon nüfusa ulaştığında ise, kişi başına düşen su miktarında gerileme görüleceğinden dolayı “su fakiri ülkeler” arasına katılacağı öngörülmektedir. 21.yüzyılda, göçler ve nüfusla birlikte her geçen gün artan su talebine karşın, iklim değişikliği gibi nedenlerle gün geçtikçe azalan temiz su kaynaklarına sahip çıkmak durumundayız. Mevcut su kaynaklarını kullanırken özen göstermeliyiz. Buradan hareketle evlerimizden başlamak kaydıyla, bu sınırlı kaynağın israf edilmesine ve kirletilmesine kayıtsız kalmamalıyız. Su, çatlayan dudaklara hayat olduğu gibi, kuruyan topraklara da nebattır. Bitkileri aşılayan rüzgârlar ve canlıların su ihtiyaçlarını karşılayan yağmurlar, Allah’ın nimetleridir. İnsanlar şu âyetlerle düşünmeye davet edilmektedir:

“Suyunuz çekiliverirse size akarsuyu kim getirebilir.” (Mülk, 30) “Yahut bağının suyu dibe çekilir de bir daha onu aramaya bile gücün yetmez.” (Kehf, 41). Şimdi kokusu, tadı ve rengi değişmeyen su kirli olmadığına göre, onu kirleten de insanoğludur. Diri su vardır birde “ölü su” vardır. Plastik şişelerde satılan sular ölü su sınıfına giriyor.

İsterseniz suya İslâm tasavvufu açısından ve sûfî gözüyle bakmaya çalışalım. Hz. Mevlâna’nın yedi öğüdünden biri de şöyledir: “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol!” Bu öğütte su, civanmertliğin ve alicenaplığın simgesidir. Ramazan-ı Şerife de uygun düşmektedir. Hazret-i Mevlâna, Mesnevî’sinde birçok konuyu anlatmak üzere çoğu kez su metaforundan yararlanmıştır. Celâleddin Rûmî, insana temizliğin mahiyetini şöyle aktarır:

“Su bir yerde uzun müddet durgun bir hâlde kalırsa pislenir, kokar. Öyle bir hâle gelir ki duygu ondan iğrenir, onu istemez. Sonra Cenab-ı Hakk, o kirlenmiş suya acır da o suyu buharlaştırır, yağmur olarak denizlere yağdırır, böylece lütfu ve keremi ile suyu su ile yıkar, yine tertemiz su hâline sokar.” Hz. Pîr, Divân-ı Kebir’inde, “Yumurtaya benzer bir inci coştu, eridi, deniz oldu; deniz köpürdü, köpüğünden yer oldu, buğusundan gök” der. Mesnevî’de çölde yaşayan yoksul bir adamla karısının hikâyesinin anlatıldığı “Bir Testi Suyun Hikâyesi” de okunmalı. Hz. Mevlana’ya göre, bütün dünya ağzına kadar ilim ve güzellikle dolu bir testi gibidir. Fakat bu testideki su, Allah Teâlâ’nın güzellik ve ilim Dicle’sinden ancak bir damladır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Balkan Arşivi