Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

TEFSİRLERDEN ORUÇ YORUMLARI

TEFSİRLERDEN ORUÇ YORUMLARI

Mübârek Ramazın’ın en fârik özelliği, Müslümanlar olarak onun tümünü oruçla geçirmemizdir. Orucun farzıyetinin belirtildiği Bakara Sûresinin 183.âyetinde: “Ey îman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki korunursunuz.” Âyetinin tefsirlerdeki açıklamalarına baktığımızda, ‘Oruç, yalnız bedenle yapılan ibâdetlerden biri olması hasebiyle şartları taşıyan her Müslüman’a farz-ı ayndır.’ Deniyor. Bunda şüphe yok. Ancak, 

Âyetteki: “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi” ifâdesindeki şu inceliklerin izah edilmesi uygun olur, kanaatindeyiz.

 

  • Oruç, ibâdetine ehemmiyet vermek, Allah Teâlâ onu önceki toplumlara emrettiği gibi, İslam ümmetine de, emretmiştir. Bu, orucun nefisleri ıslah etmedeki tesirini ve sevâbının bolluğunu gösterir. İnsanlığın, terbiye ve nizam bakımından bu ibâdete büyük bir ihtiyâcı ve tatbîkinde hesâba gelmez faydası olduğunu bildirir.

  • Öncekilerden geri kalmamak için Müslümanları bu ibâdeti iştiyakla yapmaya teşvik etmek. Zira, Müslümanlar ibâdetlerde yarışıyorlar, özellikle Ehli kitaba üstün gelmeyi seviyorlar ve onların ‘Biz şeriat ehliyiz’ diyerek kendilerine karşı övünmelerini engellemek istiyorlardı.

  • Belli bir zorluğu olan oruç ibâdetinin, sâdece bu ümmete yüklendiğini sanıp da, muzdarip olmamalarını temin etmek ve orucun, öteden beri uygulana gelen ilâhî bir kânun olduğunu bildirmek. Zira bir zorluk ve sıkıntı genele yayıldığı zaman, ona tahammül etmek kolaylaşır.

  • Müminlerin azimlerini kamçılamak, bu hususta gevşek davranmalarını engellemek, önceki ümmetlerden daha üstün bir gayretle bu ibâdeti ifâ etmelerini sağlamak. (Hakk’ın Dâveti Kur’ân-ı Kerim Meâli ve Tefsiri, Prof.Dr. Ömer Çelik, İst, 2019, I.c, s.243)

 

Bu hususta; “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi” ifâdesinin Sabûni tefsirinde târihsel boyutuyla bize göre oldukça ehemmiyetli bir açıklaması daha var, onu da buraya almak da fayda görüyoruz. (Âyetin bu kısmı ‘faydalı bilgiler içinde’ açıklanıyor.) “Hasan Basrî’nin şöyle dediği rivâyet edilmiştir; ‘Yüce Allah Teâlâ, Yahudilere de, Hıristiyanlara da Ramazan orucunu farz kıldı. Fakat Yahudiler bu ayda oruç tutmayı bırakıp senede bir gün oruç tuttular. Bu günün de, Firavunun boğuldu gün olduğuna inanıyorlardı. 

 

Hıristiyanlara gelince, onlar Ramazan ayında oruç tutmaya devam ettiler. Ancak bu ay, çok sıcak günlere tesâdüf edince; (Oruç ibâdeti, kameri ay sistemine göre farz kılınmıştır. Kameri aylar her yıl on gün önce gelmektedir. Dolayısıyla Ramazan ayı, yılın her mevsimine rastlamaktadır. Hıristiyanlara yaz sıcaklarında oruç tutmak zor geldiği için, orucun zamânını değiştirerek güneş sistemine almışlar ve yılın kısa ve değişmeyen serin günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır.) oruç zamânını değiştirip, onu sâbit bir vakte aldılar. Böyle yaptıkları için de oruç sayısını on gün artırdılar. Bir müddet sonra kralları hastalandı ve bu hastalıktan kurtulmak için yedi gün oruç tutmayı adadı. Bu yedi günü de ilâve ettiler. Daha sonra başka bir kral geldi. Bu üç günü niçin tutmuyoruz deyip üç gün de, o ilâve ederek süreyi elli güne çıkardı. İşte; Tevbe sûresi 31.âyeti kerimesindeki: “Allâh’ı bırakıp bilginlerini ve râhiplerini Rabb’lar edindiler.” Meâlindeki âyetten maksad budur.’ (Safvetü’t-Tefâsîr-Tefsirlerin özü, Muhammed Ali Es-Sâbûnî, İst, 1992, I.c, s.227)

 

Kur’ânu Azûmüşşan’da yine oruç ile ilgili 185.âyette: “Orucun farz kılındığı Ramazan ayı, insanlara hidâyet rehberi olup onlara doğru yolu gösteren ve hakkı bâtıldan ayırıcı en açık delilleri ihtiva eden Kur’ân’ın indirildiği aydır. İşte bu sebeple içinizden Ramazan ayına erişen orucunu tutsun. Ancak hasta ve yolcu olup da orucunu tutamayan kimse, tutamadığı oruçları başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık diler, fakat zorluk dilemez. Bütün bunlar sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu gösterdiği için Allâh’ın yüceliğini tanımanız ve O’na şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185) Bu âyetlerin açıklamalı tefsirine de bakmak isteriz, deniyor ki: ‘Ramazan ayı, Kur’ân’ın indirilmeye başladığı ay olup en büyük şeref ve değeri ondan almaktadır. Kur’an ise insanlara bir hidâyet rehberidir. Onlara doğru yolu gösteren dürüst ve güvenilir bir kılavuzdur. Onda hidâyete dâvet eden açık deliller ve küfrün belini kıran mûciz beyanlar yer almaktadır. Kur’an, aynı zamanda Furkan’dır; hakla bâtılı, doğruyla yanlışı, güzelle çirkini ve iyiyle kötüyü birbirinden ayırır. Hakka tâbî olmayı ve bâtıldan kaçınmayı öğütler. Bu sebeple Ramazan ayı, son derece feyizli, bereketli ve şerefli bir zaman dilimidir. Bu aya ulaşan ve oruç tutma şartlarını taşıyan müminler, mutlaka onu tutmalılar. Hasta ve yolcu olanlar, tutmayabilir ve başka günlerde kaza edebilirler. Kullarına karşı sonsuz merhamet sâhibi olan Allah Teâlâ, ister oruç ister dînî hükümlerle alâkalı olsun hep onlar için kolay olanı, yapılması mümkün ve rahat olanı istemektedir. Onların takatlerini zorlayacak ve aşacak hükümler emretmemektedir. Dolayısıyla dinde; güç yetirilemeyecek hususların emredilmesi söz konusu değildir.’ (Hakk’ın Dâveti Tefsiri, Ic, s. 246) Günahlarımızın yok olması, gerçek kulluğa erişilmesi, makbul oruçların tutulması temennisiyle…  Ramazânı Şerif’in bu ilk Cumâsını mübârek ediyorum efendim. Nice istifâdeler diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi