Sus, sus, kimseler duymasın!
“Tek bir kelime konuşulmadan bile önce, kötü liderler, merhametsiz tiranlar başkalarını köleleştiren karanlık tasarılara sahiptirler. Herhangi bir kötülükleri bulunmayan zayıf ve masum insanları tuzağa düşürmek için despotlar, yekpare bir kumaştan zarif bir köleleştirme aracı icat ettiler: dil. Dillerini bu zayıf ve masum insanlara öylesine empoze ettiler ki onlar kendileri gibi konuşmaya başladıklarında, çok doğal olarak efendilerinin düşüncelerini benimsediler. Bu yüzden yumuşak başlı, meleyen koyun sürüleri haline geldiler..(…) Dil, herhangi bir şeyi aktaran nötr bir araç değildir. Aksine dil, önceden belirli bir istikamet içinde, söyleme ve dolayısıyla düşünceye yön verir. Dil, polisten veya sansürden çok daha fazla korkulması gereken bir sosyal kontrol aracıdır; çünkü o içselleştirilen bir şeydir.
Kişi egemen sınıf tarafından şekillendirilen bir kalıba göre düşünür. Onun düşünme kalıplarını, önyargılarını ve bakış açısını kişiliğine yerleştirir.(..) dil düşünce üzerinde tiranlık kurar. Hiç kimse ondan kaçamaz – biz ‘otorite anlamlar’ın mahkûmlarıyız.” (Jacques Ellul, Sözün Düşüşü, Paradigma Yay. İstanbul 2015, sf. 222-223)
…
Egemen sınıflar bir yana, hâkim güçlerinde etkisiyle küresel bir dil, vatandaş tipi oluşuyor.
Lakayt, günlük yaşayan, hayatın ve değerlerin farkında olmayan, gailesiz dertsiz, kalp güçlerinden arınmış(!), vicdan gibi lüzumsuz yükleri bir tarafa atmış, salt sevgilisi parayla yatıp kalkan ve her şeye karşı kalkan olarak kullanan, bir dirlik dikiliş alameti olarak maddeyi seçen, kalabalıklar sürüsü.
Anlamı boşattığınız yahut her yöne çektiğiniz, “otoritenin” ve tahakkümünüz altında istediğiniz gibi kullanıp, sarf ettiğiniz, âna göre manalar yüklediğiniz, sabiteleriniz ve kıymetleriniz olmadığı için artık uyum zorluğu çekmediğiniz bir süreç. Hayata kıydığınız bir süreç.
Bir zamanlar asgarî müşterek, normal diye tanımlanan, gelenek yahut özünüze ait hissettiğiniz bir değerin gerektirdiği, öngördüğü bir eylemi artık gerçekleştiremiyorsunuz. Endişe edip çekiniyorsunuz.
Kıymetler, manevi miras; en azından nostaljik malzeme olarak görülüyor.
Zamanla öyle bir kaygınız, setiniz de kalmıyor. Her şeyin üzerine bir sünger çekiliyor veya otomatik hale geliyor, makineleşmiş hayatlar.
İnsan gözünü kaybettiği gibi, sesini de yitiriyor. Muktedirin dili, sizin dilsizliğiniz oluyor.
…
Eskiden de, yeni zamanlardan da fazla bir şey değişmiyor belki.
Doris Lessing, “Anılar” kitabında anlatır. Stalin zamanındaki, bir Sovyet Birliği gezisine katılmıştır. Komünist yazarlarla, çeşitli konuda tartışırlar. “Ruslar, resmi sansüre gerek olmadığını savunurlar. ‘Komünist yazarlar, onlara ne yazabileceklerini söyleyen bir iç sansür geliştiriyorlar.’ Bu iç sansür bize korkunç geliyordu. Bunu savunmaları -hayır, bununla övünmeleri- bizi dehşete düşürdü.”
Yapılan her iş alkış meselesidir, derin kabartıların(!) işaretidir. Övgüler muktedire, tükürük ve sövgülerse seçilmiş(!) hasımlara, siyasîleredir.
“Meclis toplantılarıyla ilgili haberlerde, Yoldaş Stalin’in beş saat süreyle konuştuğunu ve alkışın yarım saat sürdüğünü okuduğumuz zaman inanmadığımızı söyledik. Bizim kültürümüzde -diye övündük- bir lider bu şekilde yüceltilemezdi.” (Doris Lessing, Anılar, Kırmızı Kedi yayınevi, 2013, sf. 526)
…
“Susma Platformu, otosansür araştırmasını açıklamış. Katılımcıların yüzde 79’u, kendisini sansürleyip, gerçek duygu ve düşüncelerini korkudan saklıyor, tepki vermiyormuş. İnternet, işyeri, ev, aile meclisi, dostlar arasında bile kendini gizliyormuş. Siyaset de başlıca çekince(!) alanıymış” (Basından)
Tek parti, en öz parti, yegâne parti, temtek, dümteke TEK parti zihniyeti sürüp gidiyor. Tek ağız, tek şarkı, Biricik…
Yönlendirme, sindirme, kuşatma, düşme. Adına ne denirse densin; puslu, sevgisizliğin hüküm sürdüğü bir ortam.
Mesela kolayca çizilen, mağdurun senelerinin yittiği, hatta ömrüne mal olan (adlî) hatalar. Ülkede kayıp yıllar… Olsun gitsin, varsın bitsin.
Fabrikasyon üretilmiş, şartlanmış vatandaşlar; seçkin birikimleri, yüksek medeniyet hamlelerini, fikir hamulelerini; bir hürriyet varoluş, istikbale mühür vurdukları bir hâkimiyet dilini, inşasını nasıl gerçekleştirecekler.
Aydınlar, bilim insanları susarsa kim konuşacak. Perdeler, maskeler, örtüler.
Düşün(eme)me, gör(eme)me, işit(eme)me ve konuş(ama)ma önemli.
Sus, sus, kimseler duymasın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.