Şok şok Şokella
Kaç kere o ve benzerleri; kırmızı, uzun, yasaklı İsrail Haçlı ürünleri listesine girerek, sövülüp dövülmüş(!), kimileri tuvaletleri temizlemeye bile müstahak görülmüştü.
Ve biz garibanlar ne yiyip, ne içeceğimizi şaşırmıştık. Nereye baksak haçlı, Yahudi mamulleri uzanır; gözümüzü midemizi tırmalardı.
Ardından önemli isimlerce Isparta’da fabrikasının açılışı yapıldı. Sosyal medyada uyanan tepkiler üzerine adı “Meyve Suyu Üretim Tesisleri Açılış Töreni” takıldı.
Uzun zaman geçmedi. Ürünlerde yerli üretim logosu mecburî hale geldi. “Etiketlerde yerli- millî dönemi başladı”. Yerli millî ürünlerden biri mesela Coca Cola’ydı. Alışmalı, şaşalamamalıydı.
Sonra bakardınız memleketimde operasyonlar düzenlenir; bazı isimler, topluluklar etrafında fırtınalar koparılırdı. Birileri tutuklanır; adı çevresinde dolaşan, tazelenen müthiş haberler ayyuka çıkardı.
Bir fırtına gibi eser, manşetlerden inmez; konuşmalar, itiraflar hayretlere salardı. Zannedersiniz bir kaşık suda boğulacak; hâlbuki sessiz sedasız ceza indirimleri olur, suçlu kayıplara karışırdı yahut tam tersi gerçekleşirdi.
Şok! Şok! Şokella! Yala, yala! Şokella!
Bazen bir milliyetçilik rüzgârı eserdi. “Anlıyız, Vanlıyız, şanlıyız” denilirdi. Kükrenir, cümle gâvur ahfadını ezer geçerdik. Börklerle gezilir, ok gözde sporlardan olarak yüze gülerdi. Bu normaldi. Ama faraza üç ay önce malum taife, “salyalar akıtan kişilerdi; zavallılardı, ideolojileri de ayaklar altına alınmalıydı”. Bu keskin dönüşler de olağandı.
“Çözüm Süreci” normaldi, “zaman ruhunu yaşatan; ölmeyi değil yaşatmayı seçen, sorumluluk bilinci taşıyan; gerçek bir rehber, lider Öcalan” dayatması da makuldü; “Kahrolsun PKK, bebek katili, hain” de…
Şok! Şok! Şokella! Çok çok! ŞOKella!
Azılı örgüt elebaşı bilge kişilikti de; üç beş kelime yazıp kodese tıkılanların tümü belalı suçlular, terör örgütü mensupları mıydı bilinmezdi.
Nihayetinde millet nerde duracağını, konuşlanacağını(!) tefrik edemezdi. Sürekli tanımlar, mefhumlar değişir, içi boşalır ve doldurulamazdı.
Kelimenin; cümlenin içine giren çıkan belli olmaz; bedeninin ruhunun üzerinde zzz... sinekler dolaşırdı.
Birbirini nakzeden sözler, hareketler peşpeşe gelir, yığılırdı. Vatan, millet, demokrasi, medeniyet tanımları durmaksızın değişir, içinden çıkılmazdı. Sanki bir suret, kimlik Çarşısı mevcuttu. Her gün bir veya üç beş tane seçer; üst BAŞ yapılırdı.
Yüce, üstün akılları anlamaya, olayları bağlamaya, bir şekilde denge kurmaya çalışsak da beyin patlardı.
Bir hercümerç, keskin bir Adalet kaplardı her yeri.
Asırlık düşmanlar, “Değerli Dostumuz” oluverirdi. Kim kimin yanında; kim kimin arkasında, aklında fikrinde belli değildi.
O söz tufanları, gerçek neydi.
Top Cop Bob BOP kimdi?
Tasarruf denilirdi. Maaşları bağışlamamız dahi beklenirdi. Devlet Baba’nın(!) israfı, dudakları uçuklatırdı uçaklatırdı.
Senelerce tek başımıza Muktedir olsak da; enkaz devralmalar hiç tükenmezdi. Nereye, ne zaman tırmansak, asla kaldırılamayan, kötücül bir miras uzar giderdi.
Kafalarımıza basa basa, eze geçe beraber yürürdük biz bu yollarda. O la la la la!
Bir kısım medyaya bakarsanız, ortalık güllük gülistanlık, bağlık bahçelikti. Ziraat da, ekonomide, gelecek de yüksek derecede lâtiif ve güneşliydi.
Kâbus görenler, menhus baykuşlar, bataklık güvercinleriydi. Rivayet, Hikâyet, Şikâyetti hepsi. Güzel ülke düşlerinin hepiciği, gerçeğin ta kendisiydi.
Davalar yakılıyor, yıkılıyor, takılıyor; üst üste konup, tekrar (tekme) atılıyordu.
Bütün idealler, ülküler masal, martaval mıydı?
Yüksek Tepe ayarları, hava A(yarları) vardı.
Milatlar vardı. Seçim öncesi, sonrası; 17-25 Aralık. Gizli milatlar ötesi. Ötenin ötesi. Hey gidinin e(fesi)!
Şok! Şok! ŞOKella!
Unut! Uyut! Yut! Şokella!
O destanî haykırış, öne atılış, duygusal nice hamleden sonra; dehşetengiz hayretengiz geri dönüşler, zikzakların tesiri, ağırlıkla baskısı nasıl feci gelirdi. Yaralar, kanatır, tahrip ederdi.
Neden garibanlar daha çetin bedeller öderdi de; iri başların uçurumluk yanılgıları, “fedakârlık, hikmet” kabul edilir, bir kutsiyetle döşenirdi.
Hariçten mesajlar, hedefler, görevler yüklenirdi. Mala mülke, dünyalıklara, piramitlere heves edilirdi.
Zamanla hangisi ün, alkış, itibar getirir bilinmezdi. Yuvarlak karakterlerin düşmesi kalkması hoplayıp zıplaması yuvarlanması kolay gelirdi.
Sen yemene bak denilirdi. Milletçe ŞOKella sevilirdi.
Besbelli karar veremezdin. Bir karar kılamazdın. İtibarsızdın. Düşünemezdin.
Sıratlardan kıratlardan nefisss atlardan geçemezdin.
Düyunu Umumiye kimdi; mismilli MillîMis McKinsey Ağabi şerefimizdi.
Lâkin ayar ve senkron tutturmak gerekti.
Okumak yazmak zor ve pahalı bir işti.
Ak pak TV (kanallarından) ayarlanmak en güzeli, kestirmesiydi. Böyle seyrede seyir ede bir rota tutturulur ve yoldan çıkılmazdı. Sapmaya karşı azamî dikkat gösterilir, kayılmazdı.
Hangi olay, değer, düşünce, yansıma doğruydu, geçerliydi. Mütemadiyen farklı mânâlar verilecekse, kirletilecekse, şaibeli kılınacaksa “DEĞER” neye denirdi?
Hayatı, Bilgiyi, Değeri ele alış, tanımlayış ve yaşayıştaki yüzeyselliğin, saçmalığın bedeli neydi?
Dışarıda bırakılan nelerdi ve içimize derûnumuza kim girmişti? Kavramın meşruiyetini kim zedelemişti?
Sok! Şok! Şok! ŞOKella!
Neticede Mecnun(e) Hakiir Kifayetsiz Fakiir olunuyor, fakat Leylâ aranmıyordu. Yumuşacık krem ŞOK ELLA LAİLA isteniyordu.
Sür git ye iç ŞOKella.
Kâbus mu rüya mı? Uçtum mu kaçtım mı? Düze çıktım mı yandım mı battım mı?
Bu kimin âhıydı. Kimlerin bedduası ve Vâhıydı.
Ahval neydi? Şerait neydi? Şeriat neydi?
Artık karın toktu, Şokella gerekmezdi.
Maestro! Çal bir Ankara havası!
Şok! Şok! Şokella!
Sür git Şokella!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.