Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Siyasî olmayan bir iktidar yazısı

Siyasî olmayan bir iktidar yazısı

İnsanoğlu muktedir olmayı seviyor; çünkü kendinde güç vehmediyor.  Elde ettiği başarılar, onu tırmandırdıkça yenilerine koşuyor; “yenilmezlik duygusu” onu kuşatıyor.  Gücü emmeye, kazanmaya ve elinde tutmaya bayılıyor.

Güç kayıplarında, kuvvetin maddî- manevî elden çıkışları sonucu; bazen trajik sonlandırmalara, noktalamalara gitse de kuşkusuz bu neticede, hayatının sahibi olduğu(kendindeki güç sanısı) yahut kaybettiği şeyi de içselleştirdiğini, kendi gücünün bir parçası varsaydığını gizleyemiyor.  Çünkü başkasına (Tanrı’ya) mal etseydi,  şüphesiz bu sonuçla karşılaşmayacak, O’nun diğer fırsatları vermesini bekleyecek; “gerçek değer” sıralamasında en yüksek olarak Mutlak Hakikati görecek ve idrak edecekti, teslimiyeti yeğleyecekti. 

Sizin iktidarınızın ve gücünüzün ne ehemmiyeti vardı ki. Ancak Hakk Kapısı’na varmakla, gerçekten muktedir olacaktınız ve en güzel, anlamlı gücün, “Kulluğunuzun gücü” olduğunu bilecektiniz. Muhtemelen sınanarak, çeşitli aşamalardan geçecek ve sizden “gücünü oluşturan, iktidar merdivenlerine çıkaran, yüreğinizi kabartan” şey(ler)i bedel olarak vermeniz istenecekti. Feda edecek, kurban edecek, bazen bağışlayacak, sunacaktınız; buna rağmen eksilmeyecektiniz, ciğerleriniz yeni bir güçle dolacaktı.

...

İktidara ulaşmak, bir “bilinç” hali. Ama sonrasında “şuursuzlaşıp”, çetin rüzgârların etkisiyle bir anlamda kendimizi kaybedebiliyoruz. Kimi zaman yükselmek, çok çeşitli “ödemeleri” hatıra getiriyor; “çıkış”, maddîsini kuvvetlendirirken, “manevî iktidarınızı” zayıflatıyor.

Mesleğimiz, işimiz, meşguliyetlerimiz, eğilimlerimiz bize sevdiriliyor. Muhtemelen yapacağımız, belki kaderimizde yazılı şeyler de... İlerleyip, tecrübe kazandıkça, muhtelif dozlarda bir “güç” hissediyoruz. Güç arttıkça, başarılar nispetinde tehlike, zirvelerdeki iktidar sarhoşluğu başlıyor. Belli bir oranda başarı da muhakkak mevcut, hayat çizgimiz gereği; dolayısıyla riskler de.

İktidara yaklaştıkça, elde etme ve tutma isteği/ aldanma ve aldatma arzusu büyüyor. Kişi bambaşka bir sihire kapılıyor. Güç hırsının sonu yok. Maskeliyoruz, normalleştiriyoruz ve tırmandırıyoruz. Bazen bütün değerleri, mefkûreyi, toplumsal idealleri hiçe sayacak kadar... İktidarı, güç odağını kaybetmemek için nice zelilleşebilmek...

İktidar bir “leş” oluyor bazen. Akbabalaşıyoruz... Kemik haline geliyor. Çekiştirip duruyor, “köpekleşiyoruz”... Mağaralarda, “yuvamız” olan karanlıklarda “yarasalaşıyoruz”. Bize ışık vermiyor, yüceltmiyor oysa... Renkten renge giriyor, “bukalemunlaşıyoruz”.

İktidar, uçurumun kenarında birbirine yol vermeyen iki keçi; Nemrut’un sineği; Firavunun Kızıldeniz’deki  cansız bedeni; Karun’un paralarında, benliğin gizli geçitlerinde, dünya süsleri ve cazibelerindeki Şeytan resmi... İğvanın, masivanın, hevanın sesi... Hakk’la “iktidar” çekişmeleri(!)

...

Çevreyi yönetmek, dünyayı idare etmek, büyükten küçüğe, iriden ufağa kumanda dümen hevesi. İlle de büyük, görkemli alanlarda, gösterişli boyutlarda değil.. takdire boyun eğmemek (itirazdan, isyana kadar hallere, rollere bürünmek), “kader siparişlerimiz”, kendi öngördüklerimize, plânlarımıza uymadığı için direnmek, rızadan yüz çevirmek de; “gizli iktidarımızın(!)” parçaları, işaretleri... Kutsalla bağlarını zedelemek, “Yönetmek” zehabının, hüsnükuruntusunun(!) başlıca âmili, göstergesi.

Elbette başıboş, boşu boşuna bir sürüklenmek fiilinden bahsetmiyoruz. Bizim de bir cüz i irademiz var. Bu kısıtlı, hesaplı, sayılı iradeyi; büyütmek ve nefsimize “emanet” etmek meselemiz...

Çağın azdırdığı “ferdiyetçilik” akımı; “hükümranlık, mutlak surette galebe çalma, her ne olursa olsun başarma” hissini arttırıyor. Neye bastığınıza dikkat etmeden, neye mal olduğunu kestirmeden “kestirme  muvaffakiyet”.. çiğneyerek yürüme/koşma ve hep dünyevîyle çerçeveli, dünya hecelemeleri, benlik teraneleri...

Uhrevî düşünceler, mülâhazalarla bir yön çizme ve hoşnutsuzluklarımızda öte tarafı hesap ederek sabır ve rıza gösterme genellikle “çağdışı” görülen, üzerinde durulmaması gereken bir anlayış. “Hemen! Şimdi! Derhal!” anlayışımıza uymuyor. Kazancımız, iç ve dış “dünyamızda” görülmüyor; inancın kuru faydası, insana yetmiyor. Neticede, saf ve samimi bir inançtan hızla kaçılıyor.

İktidar tutkusunun, cinsiyeti olmuyor. Kadın da erkek de bu hastalığa kolayca kapılabiliyor.  Sultan’ı unutup, Padişah Kapısı’nda “Şâhlık” taslayanlar pek çok.

Hangi noktaya, en iştahlandırıcı iktidar mertebelerine erişse de; çevresine karşı hoşgörülü, affedici; kendini bilen, denetleyen; iktidarın üstünde de iktidar kurup, manevîyatla gölgelendirenler, ölçülendirenlerse, az ama çok şükür ki mevcut.

Kâdir i Mutlak’ın, kendini perdeleyerek “iktidarsız” gözüken Er’leri…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi